210
tam adı ali mabula lukunku olan gönül insanı abimiz. 45. yaşını doldurmuş gün itibarı ile. kendisini anmak, yeni nesillere anlatmak, zamanla uzayan mesafeler gibi hakkındaki tevatür yığınına bir tutam gerçeklik eklemek bir vefa borcudur.
ikinci fatih terim döneminin devre arasında belçika'nın standart liege takımından gelmişti galatasaray'a. galatasaray tarafından filmi biraz geriye sarıp bakarsak, 2000 yılında hakan şükür'ün inter'e transferi sonrası mütemadiyen devam eden hakan şükür tipi santrafor arayışının son halkasıydı. bu bir takıntıdan ziyade galatasaray'ın elindeki çekirdek kadronun yıllar yılı hakan şükür ile oynamaya alışkın olmasından ileri gelen bir zorunluluktu. süper mario jardel ile başlayan, bir dönem yokluktan serkan aykut'un götürmeye çalıştığı, galatasaray'ın o yıllarda henüz bağını koparmadığı romanya'dan radu niculescu'yla devam eden bir süreçti. ümit karan ve murat sözkesen gibi ligin önemli forvetleri de bu süreçte takımda yer aldıysa da hakan şükür tipi santrafor kalıbının, özellikle "götüm sıkışınca topu ileri şişireyim nasılsa topu alıp bekler" kısmını doldurmaktan uzak isimlerdi.
2002 yazında ikinci fatih terim döneminin başlamasıyla bu arayış doruk noktasına ulaşmıştı. bu seferki rotamız 13 mart 2001 paris saint germain galatasaray maçından tanıdığımız, 25 dakikada bir sağ bir sol ayakla iki gol atan, henüz emekliliği gelmiş yıldızların son bir vurgun diye uğrak mekanı olmamış türkiye için heyecan verici bir potansiyele sahip christian oldu. hakan şükür tipi santrafor tiplemesinin öncesindeki diğer denemelerimize göre çok daha yakın bir versiyonuydu. anelka'nın ayrılması sonrası psg tarafından tercih edilmişti. bir önceki sezonu, bugün o yılları görmeyenlerin bile ezberden salladığı, "ne idüğü belirsiz" topçularla geçiren galatasaray için heyecan verici bir isimdi.
ama biraz evdeki hesap çarşıya uymadı, biraz da türkiye'deki futbola uyum sağlayamadı. çok top aldı almasına ama çoğu zaman da 2-3 rakip oyuncunun arasında ve sırtı kaleye dönük şekilde tek başına debelenerek geçti türkiye kariyeri. göztepe ve trabzonspor'a attığı birer penaltı golü ve altay ağlarına bıraktığı sıyırma kafa vuruşu ise ondan hoş bir seda oldu alaaddin çakıcı'nın şampiyon bitirdiği sezonda. doksan dakika forma giydiği 6 kasım 2002 fenerbahçe galatasaray maçı sonrası yaşanan depremden o da etkilendi ve yarım sezon daha kiralık sözleşmesi olduğu halde devre arasında gönderildi.
tanju çolak sonrası yaşanan en büyük transfer çalımı olan haim revivo, liverpool'dan abel xavier, kocaelispor'dan transfer edilen volkan arslan(u: ki 1998 yılında hasan şaş büyük takımlar için neredeyse volkan da o sezon ona yakın bir konumdaydı) gibi heyecan verici transferlerin arasında bu abimiz de florya'nın kapısından içeri girdi.
tabi o zamanlar şimdiki gibi transfermarkt yok. skills videoları izlenecek youtube yok. belçika ligi'ni yayınlayacak bir ntvspor henüz gündemde bile değil. internet desen evde törenle bağlanılan, internet kafeye doğru düzgün elbiseyle falan gidilip girilen bir şey. o yıllarda da herkes teknik direktördü ama herkes henüz scout olmamıştı.
devre arasında takım herkesten ve her şeyden uzaklaşıp yeni bir başlangıç yapmak için avrupa'nın diğer ucu marbella'ya kampa gitmişti. bu kamp döneminde basının "takıma çabuk uyum sağladı" ve "istekli görüntüsüyle dikkat çekti" klişelerinden başka bir göze batan bir aksiyonu olmadı. bu kamp dönüşü organize edilen ve bir cumartesi günü öğlen vakti oynanan 18 ocak 2003 mısır galatasaray maçında attığı golle taraftara "acaba" dedirtti. aradan neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen hala bu golün anılmasının altında biraz da bu umut bağlama olayı yatar.
(bkz: ali lukunku'nun mısır'a attığı gol)
ikinci yarı öncesi dikkat çektiği bir diğer konu ise forma numarasıydı bu abimizin. türkiye'de henüz 2 yıllık olan serbest numara uygulaması galatasaray taraftarının bilinçaltına zonguldak'lı ergün'ün 67 ve sinop'lu hakan ünsal'ın 57 numarayı alması gibi uygulamalarla yerleşmişti. 50 numaralı formayı almasına ilk günlerde bu tercihine bir anlam verilemedi. kısa bir süre sonra 2 yıl önce ani bir kalp krizinden dolayı kaybettiği babasının doğum yılı olan 1950'den yola çıkarak 50 numarayı tercih ettiği anlaşıldı. dedim ya gönül adamıydı kendisi...
takımdan ayrılması da hakan şükür'ün transferine yorulur hep ama asıl problem 2003 yazında kalbi delik şekilde doğan kızıydı. üstelik yanlış bilmiyorsam eşinin hamileliği sürecinde bu durum öğrenilmişti. şimdilerde çok dalga geçilen performansının altında biraz da bu olay yatar. kaldı ki performansı da o kadar da dalga geçilecek bir performansı yoktur işin aslı, oraya da geliyoruz...
ikinci devrenin ilk maçı aslında iç sahadaki denizlispor maçıydı. gel gelelim yoğun kar yağışı iki kez ertelenen maçın oynanmasını imkansız kılmıştı. bu sebepten ötürü lige 16 şubat 2003 bursaspor galatasaray maçında başladık. bu deplasmanda hem arif erdem hem ümit karan'ın yokluğunda tek forvet oynadı o sezonun meşhur çubuklu formasıyla çıktığımız maçta. revivo'nun biri frikikten attığı üç gol, golden sonra taklaları ve ümit davala'nın bologna maçına selam çakan golüyle alınan 4-0'lık skor yeni bir başlangıç için tüm şartları doğurmuştu.
ertesi hafta yine karlar altındaydı istanbul. ancak bu sefer güç de olsa maç oynandı. ali abimiz bu kez maça arif erdem ile birlikte çift forvet başladı, ikinci yarının ortalarında ümit karan'ın oyuna girmesiyle ikili ilk kez bir araya gelmiş oldu. sezonun ilk yarısında hafif sakatlıklar yaşamıştı ümit, devre arasında ise babasını kaybetmişti. lukunku ile aralarında böyle bir yaşanmışlık benzerliği vardı. üzerine sahada da birbirlerini tamamlayıcı bir ikiliye döndüler. galatasaray hakan şükür tipi santrafor ararken bir anda hakan şükür arif erdem ikilisi ayarında bir ortaklığa kavuştu.
nitekim ligin ilk yarısında 5 gol atan, 7. haftadan sonra sadece 1 golü olan ümit karan 22. haftadaki kocaeli deplasmanıyla başladığı seride 7 maçta 8 gole ulaştı. arada tek "boş geçtiği" maç bu serinin dördüncü maçına denk gelen, ersen martin'in orta yapıp gol attığı erteleme maçıydı. o maçın bir diğer özelliği de hocanın forvette ümit'in yanında lukunku değil arif erdem'e şans vermesiydi.
ümit'in 7 maçlık serisinin es verdiği yerde ali lukunku'nun 3 maçlık serisi geldi. istatistik kağıdına bakıldığı zaman bu abimizin ligdeki ilk golünü 8. maçında atabildiği görülür belki ama böyle de tamamlayıcı bir etkisi olmuştu. ilk golü 5-0'lık altay maçına* denk gelse akabinde önce göztepe deplasmanında 3 puanı getiren tek golü atarak kritik bir 3 puan kazandırmış; sonrasında 70 orta, 21 şut ve 5 gol atıp anca 2-2 bitirebildiğimiz efsanevi 27 nisan 2003 galatasaray adanaspor maçında sayılan iki golü atarak oradan da 1 puan alabilmemizi sağlamıştır.
ertesi hafta trabzon deplasmanında fatih hoca bu maçın da etkisiyle forvette ümit karan - arif erdem ikilisine dönmüştü. orada kazanılan galibiyetin etkisiyle de iç sahadaki gençlerbirliği maçında yine bu ikiliyle başlamıştı. ümit karan'ın maçında başında 5 metre geriden çekilen ofsayt bayrağı, ikinci yarının fark yaratan isimlerinden baliç'in sakatlığı ve hakem bülent uzun'un son dakikalarda barajı adımlayacağım derken 10 dakikaya yakın süreyi yediği pozisyonla hatırlanan gençlerbirliği maçından sonra ümit karan-ali lukunku ikilisi yine sahnedeydi.
"ankara'dan gol haberi" beklenen 32. hafta maçında 3. dakikada attığı golle hemen "mikrofonlarımız ankara'da" moduna geçilmesini sağlamıştı. bu maçın ikinci golünü de ümit karan atmıştı. fatih terim'in galatasaray'ın başında ilk kez ligi ikinci bitirme ihtimalinin belirdiği dakikalardaki destek tezahüratları arasında son golü doğum gününü kutlayan ergün penbe güzel bir slalomun ardından plaseyle atmıştı "eski" eski açık tarafındaki kaleye...
sergen attı şampiyonluk geldi maçında hocanın tek forvet ümit karan tercihi yüzünden forma giymedi, o dönem "ali sami yen stadı'nın son maçı" diye lanse edilen gaziantepspor maçını ise pek çok as oyuncu gibi şeref tribününden takip etti.
yaz aylarında ise önce kızı kalbi delik bir şekilde doğdu. sonrasında da 3 yıllık hasret sona erip hakan şükür'ün bu sefer kendisi galatasaray'a geri geldi. hakan şükür arif erdem ikilisi ve ümit karan'ın varlığında zaten dördüncü alternatif olabilecekti. ama kızının sağlık sorunları sebebiyle bir dönem istanbul'dan ayrılmak durumunda kaldı. devre arasında doğduğu ülke fransa'nın lille takımına kiralandı, sezon sonunda ise belçika'ya bu sefer gent forması altında döndü. tüm bu hengame arasında 17 ağustos 2003 gaziantepspor galatasaray maçı'nın 45. dakikasında oyuna girdi, 63. dakikada hem 10 kişi kalıp hem de serbest atışa vurulan kafayla geriye düştüğümüz karşılaşmanın 83. dakikasında galibiyet golünü attı. o gün farkında olunmasa da bu onun galatasaray kariyerinin final sahnesiydi...
2010 yazında belçika 3. liginde futbol kariyerini bitirdi bu abimiz, 34 gibi genç sayılabilecek bir yaşta. internette hatta bizim sözlükte dalga konusu olsa da, göz kamaştıran istatistikleri olmasa da o karmaşık sezonun ikinci yarısında ümit karan ile birlikte takımı sırtlamıştır. kocaman gülümsemesi, gaza gelip yaptırdığı örgülü saçları ve 50 numaralı formasıyla gönüllerde bir yer edinmiştir...
doğum günün kutlu olsun ali baba...
ikinci fatih terim döneminin devre arasında belçika'nın standart liege takımından gelmişti galatasaray'a. galatasaray tarafından filmi biraz geriye sarıp bakarsak, 2000 yılında hakan şükür'ün inter'e transferi sonrası mütemadiyen devam eden hakan şükür tipi santrafor arayışının son halkasıydı. bu bir takıntıdan ziyade galatasaray'ın elindeki çekirdek kadronun yıllar yılı hakan şükür ile oynamaya alışkın olmasından ileri gelen bir zorunluluktu. süper mario jardel ile başlayan, bir dönem yokluktan serkan aykut'un götürmeye çalıştığı, galatasaray'ın o yıllarda henüz bağını koparmadığı romanya'dan radu niculescu'yla devam eden bir süreçti. ümit karan ve murat sözkesen gibi ligin önemli forvetleri de bu süreçte takımda yer aldıysa da hakan şükür tipi santrafor kalıbının, özellikle "götüm sıkışınca topu ileri şişireyim nasılsa topu alıp bekler" kısmını doldurmaktan uzak isimlerdi.
2002 yazında ikinci fatih terim döneminin başlamasıyla bu arayış doruk noktasına ulaşmıştı. bu seferki rotamız 13 mart 2001 paris saint germain galatasaray maçından tanıdığımız, 25 dakikada bir sağ bir sol ayakla iki gol atan, henüz emekliliği gelmiş yıldızların son bir vurgun diye uğrak mekanı olmamış türkiye için heyecan verici bir potansiyele sahip christian oldu. hakan şükür tipi santrafor tiplemesinin öncesindeki diğer denemelerimize göre çok daha yakın bir versiyonuydu. anelka'nın ayrılması sonrası psg tarafından tercih edilmişti. bir önceki sezonu, bugün o yılları görmeyenlerin bile ezberden salladığı, "ne idüğü belirsiz" topçularla geçiren galatasaray için heyecan verici bir isimdi.
ama biraz evdeki hesap çarşıya uymadı, biraz da türkiye'deki futbola uyum sağlayamadı. çok top aldı almasına ama çoğu zaman da 2-3 rakip oyuncunun arasında ve sırtı kaleye dönük şekilde tek başına debelenerek geçti türkiye kariyeri. göztepe ve trabzonspor'a attığı birer penaltı golü ve altay ağlarına bıraktığı sıyırma kafa vuruşu ise ondan hoş bir seda oldu alaaddin çakıcı'nın şampiyon bitirdiği sezonda. doksan dakika forma giydiği 6 kasım 2002 fenerbahçe galatasaray maçı sonrası yaşanan depremden o da etkilendi ve yarım sezon daha kiralık sözleşmesi olduğu halde devre arasında gönderildi.
tanju çolak sonrası yaşanan en büyük transfer çalımı olan haim revivo, liverpool'dan abel xavier, kocaelispor'dan transfer edilen volkan arslan(u: ki 1998 yılında hasan şaş büyük takımlar için neredeyse volkan da o sezon ona yakın bir konumdaydı) gibi heyecan verici transferlerin arasında bu abimiz de florya'nın kapısından içeri girdi.
tabi o zamanlar şimdiki gibi transfermarkt yok. skills videoları izlenecek youtube yok. belçika ligi'ni yayınlayacak bir ntvspor henüz gündemde bile değil. internet desen evde törenle bağlanılan, internet kafeye doğru düzgün elbiseyle falan gidilip girilen bir şey. o yıllarda da herkes teknik direktördü ama herkes henüz scout olmamıştı.
devre arasında takım herkesten ve her şeyden uzaklaşıp yeni bir başlangıç yapmak için avrupa'nın diğer ucu marbella'ya kampa gitmişti. bu kamp döneminde basının "takıma çabuk uyum sağladı" ve "istekli görüntüsüyle dikkat çekti" klişelerinden başka bir göze batan bir aksiyonu olmadı. bu kamp dönüşü organize edilen ve bir cumartesi günü öğlen vakti oynanan 18 ocak 2003 mısır galatasaray maçında attığı golle taraftara "acaba" dedirtti. aradan neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen hala bu golün anılmasının altında biraz da bu umut bağlama olayı yatar.
(bkz: ali lukunku'nun mısır'a attığı gol)
ikinci yarı öncesi dikkat çektiği bir diğer konu ise forma numarasıydı bu abimizin. türkiye'de henüz 2 yıllık olan serbest numara uygulaması galatasaray taraftarının bilinçaltına zonguldak'lı ergün'ün 67 ve sinop'lu hakan ünsal'ın 57 numarayı alması gibi uygulamalarla yerleşmişti. 50 numaralı formayı almasına ilk günlerde bu tercihine bir anlam verilemedi. kısa bir süre sonra 2 yıl önce ani bir kalp krizinden dolayı kaybettiği babasının doğum yılı olan 1950'den yola çıkarak 50 numarayı tercih ettiği anlaşıldı. dedim ya gönül adamıydı kendisi...
takımdan ayrılması da hakan şükür'ün transferine yorulur hep ama asıl problem 2003 yazında kalbi delik şekilde doğan kızıydı. üstelik yanlış bilmiyorsam eşinin hamileliği sürecinde bu durum öğrenilmişti. şimdilerde çok dalga geçilen performansının altında biraz da bu olay yatar. kaldı ki performansı da o kadar da dalga geçilecek bir performansı yoktur işin aslı, oraya da geliyoruz...
ikinci devrenin ilk maçı aslında iç sahadaki denizlispor maçıydı. gel gelelim yoğun kar yağışı iki kez ertelenen maçın oynanmasını imkansız kılmıştı. bu sebepten ötürü lige 16 şubat 2003 bursaspor galatasaray maçında başladık. bu deplasmanda hem arif erdem hem ümit karan'ın yokluğunda tek forvet oynadı o sezonun meşhur çubuklu formasıyla çıktığımız maçta. revivo'nun biri frikikten attığı üç gol, golden sonra taklaları ve ümit davala'nın bologna maçına selam çakan golüyle alınan 4-0'lık skor yeni bir başlangıç için tüm şartları doğurmuştu.
ertesi hafta yine karlar altındaydı istanbul. ancak bu sefer güç de olsa maç oynandı. ali abimiz bu kez maça arif erdem ile birlikte çift forvet başladı, ikinci yarının ortalarında ümit karan'ın oyuna girmesiyle ikili ilk kez bir araya gelmiş oldu. sezonun ilk yarısında hafif sakatlıklar yaşamıştı ümit, devre arasında ise babasını kaybetmişti. lukunku ile aralarında böyle bir yaşanmışlık benzerliği vardı. üzerine sahada da birbirlerini tamamlayıcı bir ikiliye döndüler. galatasaray hakan şükür tipi santrafor ararken bir anda hakan şükür arif erdem ikilisi ayarında bir ortaklığa kavuştu.
nitekim ligin ilk yarısında 5 gol atan, 7. haftadan sonra sadece 1 golü olan ümit karan 22. haftadaki kocaeli deplasmanıyla başladığı seride 7 maçta 8 gole ulaştı. arada tek "boş geçtiği" maç bu serinin dördüncü maçına denk gelen, ersen martin'in orta yapıp gol attığı erteleme maçıydı. o maçın bir diğer özelliği de hocanın forvette ümit'in yanında lukunku değil arif erdem'e şans vermesiydi.
ümit'in 7 maçlık serisinin es verdiği yerde ali lukunku'nun 3 maçlık serisi geldi. istatistik kağıdına bakıldığı zaman bu abimizin ligdeki ilk golünü 8. maçında atabildiği görülür belki ama böyle de tamamlayıcı bir etkisi olmuştu. ilk golü 5-0'lık altay maçına* denk gelse akabinde önce göztepe deplasmanında 3 puanı getiren tek golü atarak kritik bir 3 puan kazandırmış; sonrasında 70 orta, 21 şut ve 5 gol atıp anca 2-2 bitirebildiğimiz efsanevi 27 nisan 2003 galatasaray adanaspor maçında sayılan iki golü atarak oradan da 1 puan alabilmemizi sağlamıştır.
ertesi hafta trabzon deplasmanında fatih hoca bu maçın da etkisiyle forvette ümit karan - arif erdem ikilisine dönmüştü. orada kazanılan galibiyetin etkisiyle de iç sahadaki gençlerbirliği maçında yine bu ikiliyle başlamıştı. ümit karan'ın maçında başında 5 metre geriden çekilen ofsayt bayrağı, ikinci yarının fark yaratan isimlerinden baliç'in sakatlığı ve hakem bülent uzun'un son dakikalarda barajı adımlayacağım derken 10 dakikaya yakın süreyi yediği pozisyonla hatırlanan gençlerbirliği maçından sonra ümit karan-ali lukunku ikilisi yine sahnedeydi.
"ankara'dan gol haberi" beklenen 32. hafta maçında 3. dakikada attığı golle hemen "mikrofonlarımız ankara'da" moduna geçilmesini sağlamıştı. bu maçın ikinci golünü de ümit karan atmıştı. fatih terim'in galatasaray'ın başında ilk kez ligi ikinci bitirme ihtimalinin belirdiği dakikalardaki destek tezahüratları arasında son golü doğum gününü kutlayan ergün penbe güzel bir slalomun ardından plaseyle atmıştı "eski" eski açık tarafındaki kaleye...
sergen attı şampiyonluk geldi maçında hocanın tek forvet ümit karan tercihi yüzünden forma giymedi, o dönem "ali sami yen stadı'nın son maçı" diye lanse edilen gaziantepspor maçını ise pek çok as oyuncu gibi şeref tribününden takip etti.
yaz aylarında ise önce kızı kalbi delik bir şekilde doğdu. sonrasında da 3 yıllık hasret sona erip hakan şükür'ün bu sefer kendisi galatasaray'a geri geldi. hakan şükür arif erdem ikilisi ve ümit karan'ın varlığında zaten dördüncü alternatif olabilecekti. ama kızının sağlık sorunları sebebiyle bir dönem istanbul'dan ayrılmak durumunda kaldı. devre arasında doğduğu ülke fransa'nın lille takımına kiralandı, sezon sonunda ise belçika'ya bu sefer gent forması altında döndü. tüm bu hengame arasında 17 ağustos 2003 gaziantepspor galatasaray maçı'nın 45. dakikasında oyuna girdi, 63. dakikada hem 10 kişi kalıp hem de serbest atışa vurulan kafayla geriye düştüğümüz karşılaşmanın 83. dakikasında galibiyet golünü attı. o gün farkında olunmasa da bu onun galatasaray kariyerinin final sahnesiydi...
2010 yazında belçika 3. liginde futbol kariyerini bitirdi bu abimiz, 34 gibi genç sayılabilecek bir yaşta. internette hatta bizim sözlükte dalga konusu olsa da, göz kamaştıran istatistikleri olmasa da o karmaşık sezonun ikinci yarısında ümit karan ile birlikte takımı sırtlamıştır. kocaman gülümsemesi, gaza gelip yaptırdığı örgülü saçları ve 50 numaralı formasıyla gönüllerde bir yer edinmiştir...
doğum günün kutlu olsun ali baba...