• 96
    kendisini alıcı gözle ilk defa 2009 roland garros'ta izlemiştim sanırım, gördüğüm ilk maçından itibaren de hayran olmuştum. korttaki güçlü duruşu, kendisi oradayken kortun küçücük kalması, iri cüssesine rağmen düzgün ve kaliteli vuruşları (öyle ki, kort tenisçisi değil de futbolcu olsa çok kaliteli bir pasör stoper olur arjantin milli takımının ağrılarını dindirirmiş gibi gelmiştir bana her zaman ) beni etkilemişti. ta o zaman benim büyük oyuncu potansiyelim var diye bağırıyordu. zaten aynı yıl gidip amerika açık'ı, fransa'da yarı finalde yenildiği federer'i devirerek kazandı ve ekselanslarının 5 yıllık serisini bitirdi.

    sonrasında sürekli sakatlık. başını kaldıramadı adam. ne zaman tekrar yükselişe geçse (bkz: us open 2018) daha da ciddi bir sorunla karşılaştı. belki antrenman metodları filan tartışılabilir ama işin sahne arkasına hakim değiliz, olamayız da. sadece şu var ki, bu adamın yaşadığı sakatlık sorunlarını aynı zamanlamayla ağlak andy murray yaşasa, drama queen'den sel olan gözyaşında boğulurduk hepimiz. oysa del potro hep daha güçlü dönmenin yollarını aradı. fizyolojisi izin vermiyor belki ama vazgeçmiyor.

    bu tarz sorunları yaşamadığı paralel bir evren hayal ediyorum. kendisi novak djokovic veya roger federer seviyelerine erişemeyebilirdi belki ancak big four denilen (ve zamanla big three'ye geri dönen) grubun içinden andy murray'i atar ve rafael nadal ile çok ciddi bir rekabet içerisinde olurdu. ve kesinlikle 10 civarı grand slam şiltine sahip olurdu. kısacası sakatlıkların gölgesinde bir kayıp efsane tanıdık.

    tarihin en şanssız tenisçilerinden birisi değil, en şanssızıdır. bir tenissever olarak kendisi ve bizler için çok üzgünüm.
App Store'dan indirin Google Play'den alın