• 342
    ırkçılık gibi konularda "niyet önemli" görüşüne katılmıyorum. "o anlamda demek istememiştim", "benim kültürümde o anlama gelmiyor", "söylediğim şey o kişiyi tanımlayıcı bir kalıp" gibi açıklamalar empatiden uzaktır.

    aynı dünyada yaşıyor gibi görünsek de her insan kendi öznel dünyasında yaşar. var olduğu andan itibaren biyolojik, sosyal, psikolojik, çevresel birçok etken bireyi "biricik" kılar. aynı nesneye baktığımızı düşündüğümüzde bile o nesnenin bizdeki temsili çok farklıdır. bu farklılık, her kişiye, nesneye ya da duruma dair algımız için de geçerlidir. basit bir örnek vermek gerekirse birlikte uyuyan bir karı-kocanın gece vazo kırılma sesiyle uyandığı anı düşünelim. ikisi de aynı sesi duydu ama aynı şekilde mi yorumladı? eşlerden birisi bu olay karşısında "hırsız girdi" düşüncesine sahip ve bu sonucunda yoğun bir kaygı yaşıyor, terleme, kalp çarpıntısı gibi fiziksel belirtiler yaşıyor ve tüm bunların sonucunda davranışsal olarak saklanma, eşine sarılma gibi eylemlerde bulunuyor. diğer eşe baktığımızda ise sakin ve rahat bir durumda olduğunu görüyoruz. zihnini incelediğimizde ise "yatmadan önce pencereyi açık unuttum, esen rüzgar vazoyu düşürmüş olmalı" düşüncesini görüyoruz. iki insanın aynı olay hakkındaki düşüncesinin, duygusunun, fiziksel tepkisinin ve davranışının farklı olduğunu görüyoruz.

    peki, hiçbir konu hakkında tam anlamıyla ortak bir algıya ve dolayısıyla ortak bir duyguya ve düşünceye sahip olamadığımız halde nasıl sosyal bir varlık olarak yaşayabiliriz? en ufak olaylarda bile farklı yaşantılar deneyimliyorsak ortaya çıkan kişilerarası çatışmaları nasıl çözebiliriz? sizin bir kişiyi "tanımlamak" için söylediğiniz kelimenin karşı tarafta nasıl bir anlam yaratabileceğini öngörebilmenin bir yolu olsaydı keşke. hatta biyolojik olarak böyle bir gücümüz olsaydı her şey ne kadar kolay olurdu. mesela dünyanın gözü önünde bir insanı üzmezdik, sinirlendirmezdik. ya da "siyahi demek sarışın demek gibi bir tanımlamadır, bana da beyazi denebilir" diye düşünerek birçok kişiyi derinden yaralayan toplumsal bir problemi hafifletmeye çalışmazdık. buradaki kimseyi suçlamak niyetinde değilim ama biyolojik*, psikolojik ve sosyal boyutları olan ve empati olarak tanımlanan gücümüzü daha etkin şekilde kullanabileceğimizi hatırlatmak istiyorum. bu kavramı çok duyduk, duyuyoruz. çocukluktan beri kendimizi karşıdakinin yerine koyuyoruz. ama empati bundan çok daha fazlası. kendimizi karşımızdakinin yerine koyarken onun gibi hissetmeye, onun gibi düşünmeye çalışmalıyız. evet, bu çok zor. çünkü daha önce bahsettiğim gibi her birimiz öznel dünyamızda yaşıyoruz. ama sizin "beyaz olan" olarak diye işaret edilmeniz sonucu ortaya çıkan duygu, düşünce ve davranışınızla bir başkasının "siyah olan" diye işaret edilmesine karşı vereceği tepkilerin farklılaşabileceğini o öznel dünyamızdan bir nebze ayrılarak görebiliriz. çünkü bu olaya karşı geçmiş yaşantılarımız farklı ve olaya atfettiğimiz anlam farklı. mesela siz de "gözlüklü olan" şeklinde çağırılmaktan rahatsız olabilirsiniz. çünkü çocukluğunuzdan itibaren gözlük kullanıyorsunuzdur ve geçmişte bu olaya ilişkin olumsuz deneyimleriniz şu an verdiğiniz tepkileri etkiliyor olabilir. 65 yaşında yeni yeni gözlük kullanmaya başlamış birisi için ise "gözlüklü olan" şeklinde tanımlanmak sorun olmayabilir, çünkü gözlüğün anlamı onun için hayatını kolaylaştıran bir araçtan ibarettir. ancak bu demek değildir ki sizin bu konudaki tepkilerinizi önemsemeyeceğiz.

    her ne kadar zor gibi görünse de mümkün olduğunca gerçek anlamda empati yapabilmek, hayata ve insanlara bakışımızı etkileyecektir. bunun da hayatın her alanında yararımıza olduğunu düşünüyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın