113
öncelikle, ben galatasarayımız'ın bu maça kafası rahat şekilde çıktığına inanmıyorum. geçen haftadan beri estirilen "fener sivas gibi bi deplasmana 5 eksikle gidecek, şimdi baktığın zaman, sivas bu ligin rererörö..." havası eminim en çok galatasaray'lı oyuncuların sinirini bozmuştur. eğer bu hafta fener'in maçı ankaraspor'la olsaydı; fener'in puan kaybedeceği ümidine kapılabilirdik, ama maç sivas'la...
haftaya oynanacak kritik bir kayserispor maçı öncesi, zaten lokum gibi fikstür çekmiş olan rakibin puan alacağı garanti iken; ne akıllı ne de teknik oynayabilen "dirençli" bir rakiple deplasmandayız. yutması kolay görünen demir bi leblebi... maçtan önce (bkz: i have a bad feeling about this) diye bakınız versem mi diye düşündüm; totem gereği yazmadım.
emre çolak sahada. e iyi, eyvallah... belki ben olsam ikinci yarı falan düşünürdüm ama, neyse; sarı kart gördüğü dakikaya kadar "yeter lan; çocuk muamelesi yapmayın bana!!!" der gibi bi futbol oynadı "çocuk" ... bi miktar risk alındı tabi ama; 3 puanla birlikte, emre de kesin olarak kazanılmış oldu. bundan sonrası performansın üstüne koya koya yükselme süreci.
golü bulduğumuz 19. dakika öncesinde lucas neill'in bizi 2 farklı mağlup duruma düşmekten kurtardığını söyleyebilirim; savunmayla ilgili tüm sorunlar çözülmüş değil ama en azından savunma arasına/gerisine atılan paslarla ilgili artık daha rahatım, aranan kesici bulundu. savunmanın ve sahanın en iyileri uğur uçar ve lucas neill, güzel oyunlarını birer nazar boncuğuyla süslediler; her fırsatta kademeye girişlerini övdüğüm uğur'un kademe hatası gol olup 3 puanı riske attı, neill'in hatalı pası ise maçı gümüş tepside rakibe ikram edecekti ki, şans o an bizden yana durdu...
neill'in ya da emre güngör'ün varlığının avantajı, yanında çabuk bir adam varken servet çetin'in daha derli toplu oynaması. artık "lan bak adam nasıl oynuyor, ben de kasayım; ayıp olmasın..." mı diyor nedir; ikinci yarı baya sanki asıl işi kesicilikmiş gibi oynadı yılların "tank" servet'i... defansif yönünün zayıflığından bahsede ede dilimde istenmeyen tüy sorununa yol açan caner erkin sol beke daha alışık gibi oynadı, eyvallah. fakat gelişigüzel ayak koyduğu toplar rakipte kalınca(ki genelde öyle oldu) ikinci hamleyi yapamadı; hababam kontra yedik. yani rakipte şu box to box tabir edilen oyunculardan bir tane olsa, caner'in kaptırdığı toplardan farklı mağlubiyet yaşayabilirdik.
bak sözlük; franco'nun golde hatası yok diyemem, ama o topun o kadar uzun süre dolaşmasına sebebiyet veren savunmanın hatası daha büyük bence. tamam, kapattığın köşeden gol yersen, maç sonunda da zılgıtı yersin hocadan. ama penaltı noktası üstünde, kaleye sırtı dönük ve 3 savunmacımızın arasında yalnız kalmış bi adam o topu nasıl kanada çıkarabilir? sonrası malum işte; nedense leo'nun çıkıp topu alacağı gibi çılgın bir fikre kapılan uğur, markajı gevşek tuttu ve adamı kaçırdı. güzel koşu yapmıştı ama herif... leo franco ile ilgili şunu söylemek gerekir; ilk yarıda yediği gollerin çoğu zor pozisyonlardı ve hepsini kurtarmasını bekleyemezdik, tamam. ama en azından 1-2 tanesini kurtarması bir mucize sayılmazdı ve puan durumuna çok yansımasa da; önünde oynayan savunmaya güven verir, şu tedirgin görüntüsünü biraz silerdi. buna tamamen katılıyorum. ama leo franco'nun ileri çıkışlarını da çok beğeniyorum. ligin ilk yarısı boyunca sanki çok çabuk pozisyon alabiliyorlarmış gibi ceza sahasının 15-20 metre ötesine yerleşen savunmanın arasına atılan topların birçoğunu iyi zamanlamayla çıkarak uzaklaştırdı ve fazla göze batmasa da, maç kurtardı adam. ufuk ceylan ya da aykut erçetin oynasa, belki ist. belediye, manisa, eskişehir gibi maçlardan "mucizevi kurtarışlar" sayesinde 3 puan alınabilir; fakat trabzonspor, beşiktaş, gençlerbirliği maçları da kaybedilebilirdi... bu varsayım tabi sadece; ama leo'nun takıma yaptığı katkı az da olsa, "hiç" değil. fakat leo'cum; şu geri pasları çabuk uzaklaştırma olayına biraz dikkat etsek? bak geçen antep maçında da neill'i zıbarttın daha ilk günden? o soğukta surata yenen top ne biçim yapar biliyon mu sen, hiç mi vicdanın yok lan? gerçi itiraf edeyim; bu akşam topu uzaklaştırma bahanesiyle youla'nın götünü pancar gibi kızarttığında, içimin yağları bi miktar erimedi değil...
orta alanda çok top kaptırdık. mustafa sarp'ın varını yoğunu pres yapmaya atadığını görüyoruz, ama biraz zamanlama sorunu var. mustafa'nın yaptığı tip pres ile ancak, rakibin ani atak sırasında pas atacak kimse bulamadığı pozisyonlarda top kazanılabiliyor; bilinçli gelişen kontrataklarda zamanlama hatalarımız yüzünden rakip kolay geçiyor. sezon başından beri yediğimiz gollerin yarısından fazlası kontratak, şu orta sahamızın kolaylıkla hızlı geçilmesi problemini çözmemiz lazım. istersen stoperde puyol - marquez ikilisini oynat; umrumda değil. eğer rakibe orta alanda bu kadar az direnç gösterip ilk ciddi direnişini de ceza sahası önünde stoperlerinle gerçekleştirirsen; kocaelispor'dan minimum 2 gol yersin. önemli olan atakların kalitesinden, organizasyonundan, sofistike olmasından çok; sayısı aslında. çünkü en iyiler bile 5 pozisyonun birinde hata yapar ve orta sahada ne kadar az direnç, ceza sahanda o kadar çok pozisyon demektir. elano blumer sırf şu uzun pasları için bile sahada olmalı. bu akşam emre çolak'ın fizik olarak kendisinden daha güçlü olan savunmanın arasında kaybolması sebebiyle ne orta saha, ne de forvet arkası; melez bi pozisyonda oynadı elano... kendi işine konsantre olabileceği bir ilk 11 ile daha iyi oynayacağına inanıyorum; ama şu frikikleri yerden yollamasın artık. bak zemin de güzel, köşeye kavisli bi çakıver; gözlerimiz şenlensin...
bu barış özbek kötü bir oyuncu değil abi, ama ön libero bu. mustafa'yı çok sevsem de barış-elano ikilisini tercih ederim ön liberoda. hücum hattında da rakibe etkili pres yapabilen, yani presten anladığı tek şey alan daraltmak olmayan bir oyuncuya sahip olmak avantajdır; arda turan ve barış özbek hücum hattında oynadığı sürece, rakibin hücuma çıkarken top kaptırması ihtimali her zaman mevcut. böyle de bir avantajı var barış'ın sağ açık oynamasının, ama kontrataklara karşı dirençsizliğimize getirilebilecek tek çözüm de barış bence... zaten abdul kader keita varken kimse de barış'ı düşünmüyordur sağ açıkta; benimkisi de hariçten gazel işte...
bu arda 10 numarayı sevdi aslında lan, yani kaptanlık ayrı mevzu tabi de; sahanın her tarafında gezgin oynaması daha hayırlı bence sadece kanat oyuncusu olmasından. çünkü arda'nın kaptırdığı toplar asla hızlı hücum olarak kalemize dönmüyor, arda topu kaptırdığı rakibine pres yapıp savunmasına zaman kazandırıyor. geçen galatasaray tv'deki röportajında şut çalıştığını söylemişti, başka da eksiği kalmadı zaten; biraz daha iyi uzun şutlar çekebilse arda turan paha biçilmez bir futbolcu olur.
jo alves'i cska'da oynadığı dönemden beri severim,orada izlememiş olsam; bu maçtaki performansı sebebiyle bi miktar tırsabilirdim. yani iyi oynadı tabi, taraftarı da baya sevdi; ama bu akşamki performansı pek target man oynayan bi santrafordan çok, ikinci forvet oynayan, orta sahadan ilerlemeyi seven bi ikinci forvete benziyordu. eğer bu maçı izleyip böyle düşünen kimse varsa; rahat olsun, target man'in allahı bu herif, bulur kendini...
giovani dos santos sırf boy göstersin diye alınmadı sahaya, kart gördüğü andan itibaren morali bozulan emre çolak'ın iyice sahadan silinmesinin akabinde hücumu canlandırması gerekiyordu. gio'yu, jo'yu tanıdığım kadar iyi tanımam; ama topsuz alanı iyi bildiğini gördüm. denizlispor ölümüne hücum ederken geride bıraktığı boşlukları iyi değerlendirdi ama istediği pasları ya alamadı, ya da pas zamanlamaları kötüydü; ayrıca atması gereken bazı pasları da kendisi atamadı. tamam; 60 küsür metre dribling iyi güzel de, son pası da yapsa asistle başlayacaktı galatasaray kariyerine.
jo alves - emre güngör değişikliği, "ofansif" bir değişikliktir; rıdvan'ı severim, size bi' şey olmaya... atletico madrid eşleşmesinde kullanabileceğimiz, keita dışında, tek forvet gio; ufak ufak santrafora alışması gerekiyordu. bu değişiklikle dizilişte herhangi bir defansifleşme ya da değişiklik olmamıştır; sadece oyuncuların yeri değişmiştir. oyundan çıkan jo alves'in yerine gio santrafora, bek oynadığı sürece dişe dokunur bir iş yapamayacak olan caner sol açığa, defansif yönü kuvvetli olan uğur sol beke ve son olarak da oyuna yeni giren emre güngör de daha önceden birkaç kez oynadığı sağ beke geçti. belki denilebilir ki "neden sağ bekte o mevkiyi daha iyi bilen neill ve stoperde asıl mevkisi stoper olan emre güngör değil?". fena bi soru değil; ama o dakikaya kadar savunmanın sigortası olmuş neill'in yerini değiştirmek ve maçı tamamlayabileceği kesin olmayan emre güngör'ü oraya koymak, hele maç 2-1 iken, macera aramak olacaktır.
kritik viraj alınmıştır. daha rahat kafayla çıkılacak olan kayserispor maçı, kolay maç olmasa da, bundan daha rahat geçecektir; rahat kafayla oynayan galatasaray, taraftarının kanser riskini %30'a varan oranlarda düşürecektir...
unutulan edit: elano blumer - ayhan akman değişikliğini anlamamı beklemeyin, anlatmaya kalkışmayın; kalbinizi kırarım!
unutulan bir diğer edit: giovani dos santos'un hedef santrafor/target man olmadığını yazmayı unutmuşum.
haftaya oynanacak kritik bir kayserispor maçı öncesi, zaten lokum gibi fikstür çekmiş olan rakibin puan alacağı garanti iken; ne akıllı ne de teknik oynayabilen "dirençli" bir rakiple deplasmandayız. yutması kolay görünen demir bi leblebi... maçtan önce (bkz: i have a bad feeling about this) diye bakınız versem mi diye düşündüm; totem gereği yazmadım.
emre çolak sahada. e iyi, eyvallah... belki ben olsam ikinci yarı falan düşünürdüm ama, neyse; sarı kart gördüğü dakikaya kadar "yeter lan; çocuk muamelesi yapmayın bana!!!" der gibi bi futbol oynadı "çocuk" ... bi miktar risk alındı tabi ama; 3 puanla birlikte, emre de kesin olarak kazanılmış oldu. bundan sonrası performansın üstüne koya koya yükselme süreci.
golü bulduğumuz 19. dakika öncesinde lucas neill'in bizi 2 farklı mağlup duruma düşmekten kurtardığını söyleyebilirim; savunmayla ilgili tüm sorunlar çözülmüş değil ama en azından savunma arasına/gerisine atılan paslarla ilgili artık daha rahatım, aranan kesici bulundu. savunmanın ve sahanın en iyileri uğur uçar ve lucas neill, güzel oyunlarını birer nazar boncuğuyla süslediler; her fırsatta kademeye girişlerini övdüğüm uğur'un kademe hatası gol olup 3 puanı riske attı, neill'in hatalı pası ise maçı gümüş tepside rakibe ikram edecekti ki, şans o an bizden yana durdu...
neill'in ya da emre güngör'ün varlığının avantajı, yanında çabuk bir adam varken servet çetin'in daha derli toplu oynaması. artık "lan bak adam nasıl oynuyor, ben de kasayım; ayıp olmasın..." mı diyor nedir; ikinci yarı baya sanki asıl işi kesicilikmiş gibi oynadı yılların "tank" servet'i... defansif yönünün zayıflığından bahsede ede dilimde istenmeyen tüy sorununa yol açan caner erkin sol beke daha alışık gibi oynadı, eyvallah. fakat gelişigüzel ayak koyduğu toplar rakipte kalınca(ki genelde öyle oldu) ikinci hamleyi yapamadı; hababam kontra yedik. yani rakipte şu box to box tabir edilen oyunculardan bir tane olsa, caner'in kaptırdığı toplardan farklı mağlubiyet yaşayabilirdik.
bak sözlük; franco'nun golde hatası yok diyemem, ama o topun o kadar uzun süre dolaşmasına sebebiyet veren savunmanın hatası daha büyük bence. tamam, kapattığın köşeden gol yersen, maç sonunda da zılgıtı yersin hocadan. ama penaltı noktası üstünde, kaleye sırtı dönük ve 3 savunmacımızın arasında yalnız kalmış bi adam o topu nasıl kanada çıkarabilir? sonrası malum işte; nedense leo'nun çıkıp topu alacağı gibi çılgın bir fikre kapılan uğur, markajı gevşek tuttu ve adamı kaçırdı. güzel koşu yapmıştı ama herif... leo franco ile ilgili şunu söylemek gerekir; ilk yarıda yediği gollerin çoğu zor pozisyonlardı ve hepsini kurtarmasını bekleyemezdik, tamam. ama en azından 1-2 tanesini kurtarması bir mucize sayılmazdı ve puan durumuna çok yansımasa da; önünde oynayan savunmaya güven verir, şu tedirgin görüntüsünü biraz silerdi. buna tamamen katılıyorum. ama leo franco'nun ileri çıkışlarını da çok beğeniyorum. ligin ilk yarısı boyunca sanki çok çabuk pozisyon alabiliyorlarmış gibi ceza sahasının 15-20 metre ötesine yerleşen savunmanın arasına atılan topların birçoğunu iyi zamanlamayla çıkarak uzaklaştırdı ve fazla göze batmasa da, maç kurtardı adam. ufuk ceylan ya da aykut erçetin oynasa, belki ist. belediye, manisa, eskişehir gibi maçlardan "mucizevi kurtarışlar" sayesinde 3 puan alınabilir; fakat trabzonspor, beşiktaş, gençlerbirliği maçları da kaybedilebilirdi... bu varsayım tabi sadece; ama leo'nun takıma yaptığı katkı az da olsa, "hiç" değil. fakat leo'cum; şu geri pasları çabuk uzaklaştırma olayına biraz dikkat etsek? bak geçen antep maçında da neill'i zıbarttın daha ilk günden? o soğukta surata yenen top ne biçim yapar biliyon mu sen, hiç mi vicdanın yok lan? gerçi itiraf edeyim; bu akşam topu uzaklaştırma bahanesiyle youla'nın götünü pancar gibi kızarttığında, içimin yağları bi miktar erimedi değil...
orta alanda çok top kaptırdık. mustafa sarp'ın varını yoğunu pres yapmaya atadığını görüyoruz, ama biraz zamanlama sorunu var. mustafa'nın yaptığı tip pres ile ancak, rakibin ani atak sırasında pas atacak kimse bulamadığı pozisyonlarda top kazanılabiliyor; bilinçli gelişen kontrataklarda zamanlama hatalarımız yüzünden rakip kolay geçiyor. sezon başından beri yediğimiz gollerin yarısından fazlası kontratak, şu orta sahamızın kolaylıkla hızlı geçilmesi problemini çözmemiz lazım. istersen stoperde puyol - marquez ikilisini oynat; umrumda değil. eğer rakibe orta alanda bu kadar az direnç gösterip ilk ciddi direnişini de ceza sahası önünde stoperlerinle gerçekleştirirsen; kocaelispor'dan minimum 2 gol yersin. önemli olan atakların kalitesinden, organizasyonundan, sofistike olmasından çok; sayısı aslında. çünkü en iyiler bile 5 pozisyonun birinde hata yapar ve orta sahada ne kadar az direnç, ceza sahanda o kadar çok pozisyon demektir. elano blumer sırf şu uzun pasları için bile sahada olmalı. bu akşam emre çolak'ın fizik olarak kendisinden daha güçlü olan savunmanın arasında kaybolması sebebiyle ne orta saha, ne de forvet arkası; melez bi pozisyonda oynadı elano... kendi işine konsantre olabileceği bir ilk 11 ile daha iyi oynayacağına inanıyorum; ama şu frikikleri yerden yollamasın artık. bak zemin de güzel, köşeye kavisli bi çakıver; gözlerimiz şenlensin...
bu barış özbek kötü bir oyuncu değil abi, ama ön libero bu. mustafa'yı çok sevsem de barış-elano ikilisini tercih ederim ön liberoda. hücum hattında da rakibe etkili pres yapabilen, yani presten anladığı tek şey alan daraltmak olmayan bir oyuncuya sahip olmak avantajdır; arda turan ve barış özbek hücum hattında oynadığı sürece, rakibin hücuma çıkarken top kaptırması ihtimali her zaman mevcut. böyle de bir avantajı var barış'ın sağ açık oynamasının, ama kontrataklara karşı dirençsizliğimize getirilebilecek tek çözüm de barış bence... zaten abdul kader keita varken kimse de barış'ı düşünmüyordur sağ açıkta; benimkisi de hariçten gazel işte...
bu arda 10 numarayı sevdi aslında lan, yani kaptanlık ayrı mevzu tabi de; sahanın her tarafında gezgin oynaması daha hayırlı bence sadece kanat oyuncusu olmasından. çünkü arda'nın kaptırdığı toplar asla hızlı hücum olarak kalemize dönmüyor, arda topu kaptırdığı rakibine pres yapıp savunmasına zaman kazandırıyor. geçen galatasaray tv'deki röportajında şut çalıştığını söylemişti, başka da eksiği kalmadı zaten; biraz daha iyi uzun şutlar çekebilse arda turan paha biçilmez bir futbolcu olur.
jo alves'i cska'da oynadığı dönemden beri severim,orada izlememiş olsam; bu maçtaki performansı sebebiyle bi miktar tırsabilirdim. yani iyi oynadı tabi, taraftarı da baya sevdi; ama bu akşamki performansı pek target man oynayan bi santrafordan çok, ikinci forvet oynayan, orta sahadan ilerlemeyi seven bi ikinci forvete benziyordu. eğer bu maçı izleyip böyle düşünen kimse varsa; rahat olsun, target man'in allahı bu herif, bulur kendini...
giovani dos santos sırf boy göstersin diye alınmadı sahaya, kart gördüğü andan itibaren morali bozulan emre çolak'ın iyice sahadan silinmesinin akabinde hücumu canlandırması gerekiyordu. gio'yu, jo'yu tanıdığım kadar iyi tanımam; ama topsuz alanı iyi bildiğini gördüm. denizlispor ölümüne hücum ederken geride bıraktığı boşlukları iyi değerlendirdi ama istediği pasları ya alamadı, ya da pas zamanlamaları kötüydü; ayrıca atması gereken bazı pasları da kendisi atamadı. tamam; 60 küsür metre dribling iyi güzel de, son pası da yapsa asistle başlayacaktı galatasaray kariyerine.
jo alves - emre güngör değişikliği, "ofansif" bir değişikliktir; rıdvan'ı severim, size bi' şey olmaya... atletico madrid eşleşmesinde kullanabileceğimiz, keita dışında, tek forvet gio; ufak ufak santrafora alışması gerekiyordu. bu değişiklikle dizilişte herhangi bir defansifleşme ya da değişiklik olmamıştır; sadece oyuncuların yeri değişmiştir. oyundan çıkan jo alves'in yerine gio santrafora, bek oynadığı sürece dişe dokunur bir iş yapamayacak olan caner sol açığa, defansif yönü kuvvetli olan uğur sol beke ve son olarak da oyuna yeni giren emre güngör de daha önceden birkaç kez oynadığı sağ beke geçti. belki denilebilir ki "neden sağ bekte o mevkiyi daha iyi bilen neill ve stoperde asıl mevkisi stoper olan emre güngör değil?". fena bi soru değil; ama o dakikaya kadar savunmanın sigortası olmuş neill'in yerini değiştirmek ve maçı tamamlayabileceği kesin olmayan emre güngör'ü oraya koymak, hele maç 2-1 iken, macera aramak olacaktır.
kritik viraj alınmıştır. daha rahat kafayla çıkılacak olan kayserispor maçı, kolay maç olmasa da, bundan daha rahat geçecektir; rahat kafayla oynayan galatasaray, taraftarının kanser riskini %30'a varan oranlarda düşürecektir...
unutulan edit: elano blumer - ayhan akman değişikliğini anlamamı beklemeyin, anlatmaya kalkışmayın; kalbinizi kırarım!
unutulan bir diğer edit: giovani dos santos'un hedef santrafor/target man olmadığını yazmayı unutmuşum.