• 1
    5-6 sene önceydi, lise yıllarıydı. süper bir yetenek olmasam da basketbolda okul takımında, futbolda sınıf takımındaydım. o zamanlar ankara'da basketbol maçlarımız kah selim sırrı tarcan spor salonunda kah okulumuzun kapalı basketbol sahasında olurdu. normal bir shooting guard olarak maçlara çıkar ortalama 10-15 atar, 4-5 ribaund çeker, 3-4 asist yapar maçları tamamlardım.

    bir gün yine servisle maça giderken duydum ki hoşlandığım kızın sınıfı o maçı izlemeye geliyor, bizi destekleyecek. serviste bir stres bir heyecan bastı beni. diyorum ulan ya sıçarsak napacaz; kıza cool görünmem lazım, karizmanın dibine vurmam lazım. soyunma odasında kurmaya devam ediyorum, kızın gönlünü buradaki karizmayla kapmam lazım. bir nevi amerikan filmlerinde lisedeki futbol takımınının artist starı olacağım, bana göre okulun en taş kızını götüreceğim triplerindeyim.

    neyse çıktık maça arkadaşlara diyorum olum düzgün pas verin, point guarda diyorum bırak ben kurarım oyunu. bir allen iverson moduna büründüm. gelen top elime yapışıyor, her topu ben istiyorum. adrenalin, testesteron had safhada. sanki kobe bryantım 3'lüğü atıyorum elim havada kalıyor, sayı atıyorum ama sanki dünyanın en kolay işi. o gazla hayatımın oyununu oynuyorum, bıraksalar boyum yetmese de smaca falan kalkacağım. arada sakatlık numarasına yatıyorum ama güçlü imajıda vermem lazım, güya sakat sakat devam ediyorum oyuna. sanki kız bir phil jackson, larry brown falan bende onun gözüne girmeye çalışan rookieyim.

    maç bitiyor arkadaşlara diyorum olum nasıl yardırdım şöyle sayı attım, böyle ribaund çektim kız kesin hasta oldu bana. ama öğreniyorum ki kız bütün maç boyunca telefonuyla uğraşmış; sahaya bir kere bile bakmamış. bizim bütün testesteron patlaması, adrenalin çoşması boşaymış. bütün o özendiğim, amerikan filmlerinin pompaladığı futbol takımı kaptanı - cheerleader hayallerim yıkılıyor, kahroluyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın