• 10
    net ve güzel olmayan bir oyunla puan alınmış maçtır.

    aslında sıkıcı bir maçtı. tribündeki bizlerin beklentisini karşılayabilen bir oyun olmadığını hatırlıyorum. beraberliğe sevinmemizin sebebi beraberliğin şampiyonluğa yetiyor olması değil, maç boyu geride olmamız ve aslında o dakikalarda kendimizi maçı kaybetmeye hazırlamış olmamızdı. yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar skorborddaki saat dakika 80'de dururdu. penaltı olduğu anda da aslında çoktan dakika 90 oldu sanıyorduk. (o zamanlar herkeste akıllı telefon yoktu ve saat kaç diye sorulduğunda yuvarlanarak söylenen kol saatlerine de tam güvenilmezdi hesap kitap işinde.) hakemin saçma sapan pozisyonlarda beşiktaş'ı kolladığını ve hatta ilk yarıda önümüzdeki bir pozisyon çok netken gs lehine penaltı vermediğini hatırlıyorum. sanırım denge sağlamak için çok da açık olmayan ama verilebilecek bir penaltı pozisyonunda da fırsatı değerlendirdi gibi. tabii maç anında biz karşı kale arkasındaydık ama o anda penaltı olduğundan emindik:) tribünde deplasman havası ve coşkusu hep vardı ama maç kimseyi mutlu etmemişti ve keyifsizlik hakimdi. golden sonra her şey değişti.

    ancak maç öncesi ve sonrası daha heyecanlıydı. o zamanlar maçtan önce bilet almak zor işti, özellikle deplasmanda. maç gününe statta çok az bilet kalırdı. deplasmanda da hemen biterdi. o gün de öyle olmuştu, biletsiz kalmıştık. biz de bayrakları sakladık ve beşiktaş tribününe ayrılmış olan yeni açığın yolunu tuttuk. bir şekilde bjk taraftarı gibi oradan girilir sonrası kısmet, sonrasında karşı tribüne alınırdık. o zamanlar bu da çok olurdu, koltuk numara gibi şeyler olmadığından dolayı sanki bana çok kolay olacak gibi gelmişti. oldu ama kolay olmadı. gittik, bilet vardı kuyruğa girdik ve bize yetişecek gibiydi. sıraya girdik oldukça heyecanlı ve agresif ortaköy taraftar grubu formundaydı. gs'ye dönük küfürler ve topluca yapılan tezahüratlar arasında zıplamadan yavaş yavaş ilerliyorduk sırada. inönü stadyumunun yeni açık girişlerinde daha önce bulunmuş olanlar bilecektir, orası dış merdivenlerle demir parmaklıklar arasında sıra olunan ve oldukça kuytu olabilen bir boşluktu ve gizlenmiş rakip tribün taraftarıysanız cehennem çukuru gibi bir yerdir. neyse nedendir bilinmez sanırım yüzlerimizi pek tanıdık bulmadıklarından ve sürekli olarak sessiz kalışımızdan şüphelenen birkaç tinerci (ironi yapmıyorum gerçekten tinerci) "siz kimsiniz?"le başlayan tacizlere başlamıştı. diğerlerinin de ilgisini çekmeye başladı ve biraz sinirli bakıyorlardı. ne oldu da onları ikna edebildik ya da edemedik hatırlamıyorum ama bizi izlemeyi bıraktılar.

    biter mi bitmez. görece erken girmiştik. bjk tarafı genel olarak boş sayılırdı. içeri girdiğimiz gibi yeni açık en alt tribünün sağ tarafına geçtik. orası numaralı tribün tarafı o saatte boş olur bizi karşıya geçireceklerse oradan çıkartırlar düşüncesiyle oraya inmiştik. tribüne çıktığımızdaki duygum ise benim için unutulmazdı. karşısı eski açık tribün yani galatasaray tarafı, kapıları çoktan kapanmış. bir anda orayı baştan sona sarı kırmızı renklerle dopdolu gördüğümde eski açık ne güzel ışıldamıştı. biz üç kişiydik. öylece sınırın öbür tarafında kalmış, tutsak olduğun yerden güzellikler ülkesine bakan roman kahramanı sessizliğinde beklemeye başladık. alt katta olduğumuzdan etrafta çok fazla beşiktaş taraftarı yoktu. nasıl olacak da karşıya geçeceğiz diye düşünürken bir yandan da fazla dikkat çekmemek için tribünde dağıldık, biraz dolandık. yaklaşık on dakika sonra aynı yerde bir araya geldiğimizde ne görelim. umut, kurtuluş, sevinç duyguları ve içimizde patlayan yanardağlara rağmen sessizce durmaya devam etme hali. tek akıllı biz değildik. hiç tanımadığımız ama galatasaraylı olduğuna emin olduğumuz yaklaşık yirmi kadar kişi en sağ tarafta sahaya açılan demir kapının civarlarında çaktırmadan dolanıyordu. ancak kimse kimseyle konuşmuyordu (ki sırada yaşadığız problemden dolayı şüphelenip gelenler de olabilirdi bu kişiler, ne olacağı belli olmaz. dilini anlamadığın kurallarını bilmediğin bir ülkede pasaportsuz kalmış gibiydik.) ama herkes sürekli göz göze. bir süre sonra herkes birbirinden emin olmuş olacak ki aramızda dolananlardan biri o sırada orada olan bir polisin yanına gitti. hatta konuşurken biz de dahil dolananları gösterdi. o ara ne anlattığından emin olamayacağımızdan korkmadık değil. sonra biz de yaklaştık. polis uzaklaştı. sonra geri geldi tekrar giderken "bekleyin" dedi ama sessizce. rahatlamıştık. dediğim gibi o zamanlar bunlar olabilen şeylerdi ve şimdi olsa direk dışarı atarlar. gerçi o anda da ne olacağı belli değildi ve ayrıca tribünün üst katları da ufaktan dolmaya başlamış tek tük de olsa alt kata bjkliler gelmeye başlamıştı. sonra polis geldi. sanki bizimle hiç ilgisi yokmuş gibi demir kapıyı açtı saha tarafına adım attı sonra döndü ve bize doğru "hadi" der gibi küçük bir el hareketi yaptı. yirmi küsür kişi koşar adım kapıya yığıldık ve geçtik. ardından bjk tribününden gelen küfürler ve yuhalamalara eşlik eden birkaç madde. bizden de ufak tefek karşılıklar. arkama dönüp bizi sırada rahatsız edenleri gözüm aradı bir an ama kimseyi göremedim tabii ki. neyse zaiyat yoktu. çıktık. koşarak uzaklaştık, biraz ilerleyince bizi çıkartan polis "kimse arkasına bakmasın yavaşça yürüyün" dedi. sakinleşmiştik. bu arada oradan rahatça çıkmamızın sebebi de o ara anlaşıldı. bize eşlik eden polis memurunun "şu adamları burada yenelim de başka hiç bir şey istemiyorum" dediğini duydum. neyseki galatasaraylıydı. eski açığa yaklaşınca tribündekilerin ufaktan alkış kutlamasıyla kendi tribünümüze atladık. özgürlüğe kaçış operasyonu tamamlanmıştı.

    üst üste oturarak beklenilen bir maç, sıcak, güneş ve çınarlı yol tarafından kapalıya doğru geçen bjk taraftarlarının bizim olduğumuz açık tribüne bozuk para, şişe, taş vs atmaları, sonrasında kötü biten bir ilk yarı, bunun stersiyle tribünde sürekli kavgalar ve itişmeler, 85 dakika çile, sonrasında kocaman sevinç.

    maç sonrası da kısmen öncesi gibiydi; polis galatasaray taraftarlarını bekletmişti diye anımsıyorum. eve gidebilmek için bir şekilde eminönü yoluna girmemiz gerekiyordu, girdik ama bu sefer hepten azmış sağa sola saldıran bjklilerin arasında kaldık. bir takım tiplerin bazılarını durdurup üzerilerini aradığını ve gs'ye ait olabilecek bir şey olup olmadığını kontrol ettiğini hatırlıyorum. oldukça ürpererek eminönü'ne kadar yürüdük. sonra bayraklar atkılar :)

    her anlamda şanslı bir gündü.
App Store'dan indirin Google Play'den alın