58
kantinde fahri abi var. fahri abi'yi ilk kez okula kayıt yaptırmaya babamla gittiğimiz cuma günü cuma namazında gördüm. "lan onca adamın arasında onu nasıl seçtin de sonradan hatırladın" demeyin. fahri abi saç-sakal kombinasyonuyla, iri gözleriyle falan ömer üründül'ün "kollektif futbol" yerine "tostlar hazır gençler" diyen versiyonu. böyle bir benzerlik olamaz.
fahri abi düzeni kurmuş, inanılmaz da seviliyor okulda. menülerinin garip isimleri var. misalen bir tanesinin adı: barlas menü. barlas iki üst dönemden, ayıboğan kıvamında bir abimiz. kantinin en geniş, en doyurucu menüsüne barlas'ın ismini vermeyi uygun görmüş fahri abi. yanında çalışan dünya tatlısı ve de bulgaristan göçmeni -bulgar göçmeni demeyin arkadaşım şunlara, çok kızıyorlar- bir çift var. hasan abi ve fatma abla. hafif balkan kırığı türkçeleriyle, her daim güleç yüzleriyle ve kendi aralarındaki şakalaşmalarıyla, insanı münir özkullu yeşilçam filmi izliyormuş hissine götüren insanlar bunlar.
okul hakkında yeterli detay vermedim. yatılı bir okul burası. okuldaki ilk senem, anadolu'nun dört bir tarafından öğrenciler toplanmış. güçlü gelenekler var işleyen ve kimsenin işlemesine çomak sokamayacağı. üst dönem sana istediği 'şaka'yı yapar arkadaşım, öyle yusuf miroğluluk ve de o zamanların taze kahramanı polat alemdarlık falan yapamazsın. yapmaya kalksan 2 hafta üzerine öyle bir gelinir ki pişman ederler adamı. yemek sırasında üst dönem gelir önüne geçer, gık diyemezsin. istisnası ramazan'da iftardır. orada gelenek değil insaf işler. hafta içi dışarı çıkma işi de askeri nizam; bir gün çarşı izni var ders bittikten sonra. ama akşam etüt saatinde okulda olmak zorundasın. üst dönemlerden hatırlı abiler nasıl yapmışlarsa yapmışlar, her hafta perşembe günleri de istisna bir izin koparmışlar idareden. o dönem yeni yeni popüler olan kurtlar vadisi fahri abi'nin kantininde izlenebiliyor. biz izlemeyenler için yatakhanede bim'den alınan zulaları patlatıp eğlenme zamanı perşembe akşamları.
takımlarımızın avrupa kupası maçları olduğunda da adres tabii ki fahri abi'nin kantini. en önden en arkaya yine kıdem sırasına göre sıralanıyor genellikle izleyiciler. biz çömezler olarak arka sıralara mahkumuz şimdilik. akşama juventus maçı var. bombalar mı patlamış neymiş, juventus istanbul'a gelmek istemiyormuş. eh, bu pezevenkler daha önce de yapmıştı bunu da 90'da suat heveslerini kursaklarında bırakmıştı. uefa vahim bir hata yapıp maçı almanya'ya almış. maçın heyecanını kantindeki gazete gurbetçilerin "westfalen stadı" tabelasının üzerini, "ali sami yen stadı" yazan bir brandayı gererek kapattıkları haberini okuyarak yaşamaya başlıyoruz. serdeki gaassaraylılık yavaş yavaş etrafça da malum olmuş, "n'apacaksınız akşam yusuf" sorularına bolca muhatabım o salı günü yine. ders işleniyor ama benim kareli defterde akşamki maçın 11'i var. petre'nin üstünü çiziyorum, ergenliğin verdiği hadsizlikle "ya bu fatih hoca da ne buluyor bu petre'de" diye çiziyorum üstünü onun. kral'ın en uçtaki yeri bâki ama. hakan şükür mutat gol oruçlarından birinde, herkesin hedef tahtasındaki isim o. "oğlum oynatmayın lan şu şabanı" sözlerinin bende uyandırdığı öfkeden keyifleniyor pezevenkler. ben inadına savunuyorum kralı.
akşam olmuş, maç başlamış. juventus yedekmiş falan bakacak durumumuz yok. takım ligde tökezliyor, şampiyonlar ligi'nde zaten kötüyüz. fatih terim sorgulanıyor, hakan şükür taşlanıyor. maçı kendi stadımızda oynayamıyoruz. ama vatan hasretiyle yanıp tutuşan gurbetçiler westfalen'i ali sami yen'den farksız yapmış. farksız dedik ama bir fark tabii. 25 bin kişilik ali sami yen'de değil 50 bin kişilik westfalen'de oynuyoruz.
çok şeyler beklediğimiz berkant döktürüyor, hakan ünsal topa bastığı zaman topu patlatacakmış hissi veren sol ayağıyla resitaller izletiyor. hakan 90'da attığında, okulun çömezi olarak fahri abi'nin kantininin en arka sırasında bir çocuk "gördünüz mü oğlum kralı" diye ağlayarak seviniyor.
zaman geçti, maçlarda en önde oturmaya hak kazandık. idarenin tanıdığı izinlerin haricinde dışarı çıkmanın yollarını keşfettik. fahri abi'yi arada facebook'ta görüyorum. ömer üründül'e hala çok benziyor. hasan abi'yle fatma abla'dan haberim yok ama muhtemelen çoğu göçmenin yaptığı gibi türkiye'nin herhangi bir yerinde bir yazlıktadırlar. berkant'ı 1860 münih'ten sonra takip etmedim. çok şey bekliyorduk hıyardan. hakanlardan ünsal olanı akıllı çıktı, direksiyonu zamanında kırmayı bildi. kral bizim tahtamızın şahıyken başkalarının torbasında piyon olmayı seçti. twitter'da takip bile edemiyorum. o gün başarısına ağlayarak sevindiğim adamın bugün yazdıklarına tahammül edemiyor oluşuma şaşırıyorum tabii durup düşününce.
ben de n'apayım, oturmuş maziyi ve hissettirdiklerini kayda geçirmeye çalışıyorum. iyi geliyor.
fahri abi düzeni kurmuş, inanılmaz da seviliyor okulda. menülerinin garip isimleri var. misalen bir tanesinin adı: barlas menü. barlas iki üst dönemden, ayıboğan kıvamında bir abimiz. kantinin en geniş, en doyurucu menüsüne barlas'ın ismini vermeyi uygun görmüş fahri abi. yanında çalışan dünya tatlısı ve de bulgaristan göçmeni -bulgar göçmeni demeyin arkadaşım şunlara, çok kızıyorlar- bir çift var. hasan abi ve fatma abla. hafif balkan kırığı türkçeleriyle, her daim güleç yüzleriyle ve kendi aralarındaki şakalaşmalarıyla, insanı münir özkullu yeşilçam filmi izliyormuş hissine götüren insanlar bunlar.
okul hakkında yeterli detay vermedim. yatılı bir okul burası. okuldaki ilk senem, anadolu'nun dört bir tarafından öğrenciler toplanmış. güçlü gelenekler var işleyen ve kimsenin işlemesine çomak sokamayacağı. üst dönem sana istediği 'şaka'yı yapar arkadaşım, öyle yusuf miroğluluk ve de o zamanların taze kahramanı polat alemdarlık falan yapamazsın. yapmaya kalksan 2 hafta üzerine öyle bir gelinir ki pişman ederler adamı. yemek sırasında üst dönem gelir önüne geçer, gık diyemezsin. istisnası ramazan'da iftardır. orada gelenek değil insaf işler. hafta içi dışarı çıkma işi de askeri nizam; bir gün çarşı izni var ders bittikten sonra. ama akşam etüt saatinde okulda olmak zorundasın. üst dönemlerden hatırlı abiler nasıl yapmışlarsa yapmışlar, her hafta perşembe günleri de istisna bir izin koparmışlar idareden. o dönem yeni yeni popüler olan kurtlar vadisi fahri abi'nin kantininde izlenebiliyor. biz izlemeyenler için yatakhanede bim'den alınan zulaları patlatıp eğlenme zamanı perşembe akşamları.
takımlarımızın avrupa kupası maçları olduğunda da adres tabii ki fahri abi'nin kantini. en önden en arkaya yine kıdem sırasına göre sıralanıyor genellikle izleyiciler. biz çömezler olarak arka sıralara mahkumuz şimdilik. akşama juventus maçı var. bombalar mı patlamış neymiş, juventus istanbul'a gelmek istemiyormuş. eh, bu pezevenkler daha önce de yapmıştı bunu da 90'da suat heveslerini kursaklarında bırakmıştı. uefa vahim bir hata yapıp maçı almanya'ya almış. maçın heyecanını kantindeki gazete gurbetçilerin "westfalen stadı" tabelasının üzerini, "ali sami yen stadı" yazan bir brandayı gererek kapattıkları haberini okuyarak yaşamaya başlıyoruz. serdeki gaassaraylılık yavaş yavaş etrafça da malum olmuş, "n'apacaksınız akşam yusuf" sorularına bolca muhatabım o salı günü yine. ders işleniyor ama benim kareli defterde akşamki maçın 11'i var. petre'nin üstünü çiziyorum, ergenliğin verdiği hadsizlikle "ya bu fatih hoca da ne buluyor bu petre'de" diye çiziyorum üstünü onun. kral'ın en uçtaki yeri bâki ama. hakan şükür mutat gol oruçlarından birinde, herkesin hedef tahtasındaki isim o. "oğlum oynatmayın lan şu şabanı" sözlerinin bende uyandırdığı öfkeden keyifleniyor pezevenkler. ben inadına savunuyorum kralı.
akşam olmuş, maç başlamış. juventus yedekmiş falan bakacak durumumuz yok. takım ligde tökezliyor, şampiyonlar ligi'nde zaten kötüyüz. fatih terim sorgulanıyor, hakan şükür taşlanıyor. maçı kendi stadımızda oynayamıyoruz. ama vatan hasretiyle yanıp tutuşan gurbetçiler westfalen'i ali sami yen'den farksız yapmış. farksız dedik ama bir fark tabii. 25 bin kişilik ali sami yen'de değil 50 bin kişilik westfalen'de oynuyoruz.
çok şeyler beklediğimiz berkant döktürüyor, hakan ünsal topa bastığı zaman topu patlatacakmış hissi veren sol ayağıyla resitaller izletiyor. hakan 90'da attığında, okulun çömezi olarak fahri abi'nin kantininin en arka sırasında bir çocuk "gördünüz mü oğlum kralı" diye ağlayarak seviniyor.
zaman geçti, maçlarda en önde oturmaya hak kazandık. idarenin tanıdığı izinlerin haricinde dışarı çıkmanın yollarını keşfettik. fahri abi'yi arada facebook'ta görüyorum. ömer üründül'e hala çok benziyor. hasan abi'yle fatma abla'dan haberim yok ama muhtemelen çoğu göçmenin yaptığı gibi türkiye'nin herhangi bir yerinde bir yazlıktadırlar. berkant'ı 1860 münih'ten sonra takip etmedim. çok şey bekliyorduk hıyardan. hakanlardan ünsal olanı akıllı çıktı, direksiyonu zamanında kırmayı bildi. kral bizim tahtamızın şahıyken başkalarının torbasında piyon olmayı seçti. twitter'da takip bile edemiyorum. o gün başarısına ağlayarak sevindiğim adamın bugün yazdıklarına tahammül edemiyor oluşuma şaşırıyorum tabii durup düşününce.
ben de n'apayım, oturmuş maziyi ve hissettirdiklerini kayda geçirmeye çalışıyorum. iyi geliyor.