1380
bundan yaklaşık bir 10 sene önce, taze bir üniversite öğrencisiyken kendisi hakkında hadsizce ''abi çok abartılıyor yeaaa'' diye tespitlerde bulunuyordum. söylediğim şeyde aslında haklılık payım vardı. kendisinin ülküleri, idealleri ve devrimleri yerine sarı saçlarından, mavi gözlerinden bahsedildiğini duyunca çıldırıyordum. atatürk'ün kendisi bile bu şekilde kendisinden bahsedilmesini istemezdi eminim. ama biz ne yaptık? nerde magazinsel ve içi boş durumları var onu öne sürdük. eğitimden başlayarak, medyada bile bunlar gösterildi boy boy. ''atam sen kalk ben yatam'' diye ağlamaklı şiirler okundu ilkokul öğrencileri tarafından. biri de demedi biz ne yapıyoruz aq diye. neyse bu konumuz değil..
zaman geçti büyüdüm, bir çok kitap okudum, 2 3 dili akıcı derecede konuşabilecek hale geldim, yurtdışında yaşadım falan, sonra farkettim ki gerçekten tarihte görüp görebileceğimiz en büyük liderlerden birine sahipmişiz. gerçekten bunu anlamak için belirli bir zaman diliminden geçmek gerekliymiş. öyle pat diye anlaşılmıyor bu. fransa'da yaşadım misal, sekülerizmin kalesi.. ama bi bakıyorsun kadınlara seçme ve seçilme hakkını türk kadınına fransız kadınından daha önce verilmiş. küba'ya gidiyorsun, atatürk heykeli var. devrimin şehri küba'da. che guevara ve castro'nun yaptıklarını biliyoruz ve bu ülkede atatürk'ün heykeli var. neden acaba? abd'ye gidiyorsun, türkiye deyince ''hımmm hiç duymadım afrikada bir ülke mi'' diye soran amerikalılar bile atatürk'ü biliyor, hindistan'a gidiyorsun ghandi'nin ''mustafa kemal ingilizleri yenene kadar tanrı’yı da ingiliz’in yanında zannediyordum.” sözüyle karşılanıyorsun. hindistan'ın özgürlük mücadelesindeki ilham kaynağı olduğunu öğreniyorsun. sadece bunlarla bitmiyor üstelik.. savaştayken bile bir çok kitap okuyor, seminerler düzenliyor. iddaa oranı verilse 1'e 250 verilebilecek kurtuluş savaşı zamanında bile kurtuluş savaşından sonra neler yapılacağını kafasında belirliyor. adam bilim diyor, fen diyor, doğmalardan vazgeçin diyor, özgürlük diyor, bağımsızlık diyor. diyor da diyor. şu an bile yanımızda belirse uzak duracağımız köylüye efendilik sıfatını veriyor, enstitülerini kuruyor, hakettiği değeri gösteriyor, bunu lafla da yapmıyor, pratikte gösteriyor.
yüzyılın en büyük bilimadamı einstein kendisine mektup yazıp mektubunu bitirirken ''ekselanslarının sadık hizmetkârı olmaktan şeref duyan'' sözüyle bitiriyor. şu an yapılmaya başlansa bile 200 yılda ancak tamamlanacak devrimleri o dönem 15 yıla sığdırıyor. binlerce kitap okumuş, geometri terimlerini bizzat kendisi çevirmiş. kendisi hem iyi bir asker, hem iyi bir komutan, hem devlet adamı, hem iyi bir bilimadamı vs. vs. bu çağda kendisinden daha büyük bir lider gelmemiş. bunları anlamam o kadar uzun sürdü ki, sahi o devrimleri sen o çağda nasıl yaptın yahu? yani aklım hayalim almıyor. savaştan yeni çıkmış, fakir, cahil, ezilmiş bir ülkeyi sen 15 yılda nasıl ayağa kaldırdın? allah'a şükür ki sen bizim başımızdaydın. gerçekten o kadar şanslıyız ki.. bugün bile kendisinin mirası hor görülüp kullanılıyor ama bitmiyor. bitirilemiyor.
kendisi beni affetsin. küçücük aklımla salak salak konuşmuşum. neymiş içki içiyormuş.. o içtiği rakı şişesini götüne sokacaksın bunu söyleyen kişiye ama neyse...
zaman geçti büyüdüm, bir çok kitap okudum, 2 3 dili akıcı derecede konuşabilecek hale geldim, yurtdışında yaşadım falan, sonra farkettim ki gerçekten tarihte görüp görebileceğimiz en büyük liderlerden birine sahipmişiz. gerçekten bunu anlamak için belirli bir zaman diliminden geçmek gerekliymiş. öyle pat diye anlaşılmıyor bu. fransa'da yaşadım misal, sekülerizmin kalesi.. ama bi bakıyorsun kadınlara seçme ve seçilme hakkını türk kadınına fransız kadınından daha önce verilmiş. küba'ya gidiyorsun, atatürk heykeli var. devrimin şehri küba'da. che guevara ve castro'nun yaptıklarını biliyoruz ve bu ülkede atatürk'ün heykeli var. neden acaba? abd'ye gidiyorsun, türkiye deyince ''hımmm hiç duymadım afrikada bir ülke mi'' diye soran amerikalılar bile atatürk'ü biliyor, hindistan'a gidiyorsun ghandi'nin ''mustafa kemal ingilizleri yenene kadar tanrı’yı da ingiliz’in yanında zannediyordum.” sözüyle karşılanıyorsun. hindistan'ın özgürlük mücadelesindeki ilham kaynağı olduğunu öğreniyorsun. sadece bunlarla bitmiyor üstelik.. savaştayken bile bir çok kitap okuyor, seminerler düzenliyor. iddaa oranı verilse 1'e 250 verilebilecek kurtuluş savaşı zamanında bile kurtuluş savaşından sonra neler yapılacağını kafasında belirliyor. adam bilim diyor, fen diyor, doğmalardan vazgeçin diyor, özgürlük diyor, bağımsızlık diyor. diyor da diyor. şu an bile yanımızda belirse uzak duracağımız köylüye efendilik sıfatını veriyor, enstitülerini kuruyor, hakettiği değeri gösteriyor, bunu lafla da yapmıyor, pratikte gösteriyor.
yüzyılın en büyük bilimadamı einstein kendisine mektup yazıp mektubunu bitirirken ''ekselanslarının sadık hizmetkârı olmaktan şeref duyan'' sözüyle bitiriyor. şu an yapılmaya başlansa bile 200 yılda ancak tamamlanacak devrimleri o dönem 15 yıla sığdırıyor. binlerce kitap okumuş, geometri terimlerini bizzat kendisi çevirmiş. kendisi hem iyi bir asker, hem iyi bir komutan, hem devlet adamı, hem iyi bir bilimadamı vs. vs. bu çağda kendisinden daha büyük bir lider gelmemiş. bunları anlamam o kadar uzun sürdü ki, sahi o devrimleri sen o çağda nasıl yaptın yahu? yani aklım hayalim almıyor. savaştan yeni çıkmış, fakir, cahil, ezilmiş bir ülkeyi sen 15 yılda nasıl ayağa kaldırdın? allah'a şükür ki sen bizim başımızdaydın. gerçekten o kadar şanslıyız ki.. bugün bile kendisinin mirası hor görülüp kullanılıyor ama bitmiyor. bitirilemiyor.
kendisi beni affetsin. küçücük aklımla salak salak konuşmuşum. neymiş içki içiyormuş.. o içtiği rakı şişesini götüne sokacaksın bunu söyleyen kişiye ama neyse...