4222
kolombiya menşeili edebiyat akımı büyülü gerçekçiliğin kalbimize yansıyan ismi. türün kendisiyle müsemma bir hayal dünyası. gerçeğini görmediğimiz için, şimdilik daha az değerli, ama daha anlamlı.
büyülü gerçeklik, basitçe, hayatın normal- reel akışında gerçekleşen doğaüstü olay demektir sanatta ve güney amerika'dan dünyamıza uçmuştur. toplumca kitleleri yakalayabilecek en sombolik örnek ise şöyle olabilir: "gökten kurbağa yağması" g.g.marquez, cortazar, borges gibi meşhur- yerli icracıları vardır... kendi sembolizmini oluşturmaktan biraz aciz türk sinemamızca da, özellikle son yıllarda kucaklanan bir kavram olagelmiş gibi görünüyor. (bakınız vermeden yazıyorum ki bkz: sarmaşık filmi)
olayın taraftar boyutuna gelelim; kulüpler, daha doğrusu takımlar, oyuncularıyla hikayeler yazar. bizde gol kralı olmuş milan baros'un adını bile andığım saniyede, yüzde veremeyeceğim kalabalıklar, şükrü saraçoğlu'nda direkten dönen o topu gördü bile. ve maradona'nın napoli için önemini anlatmaya bile gerek yok mesela.
her futbolcunun, diyalektik bile olsa özdeşleştiği yerle- takımla böyle maceraları mutlaka olmuştur. ve bu, bana gerçekten "futbolun büyüsü" dediğimiz şeyle sanattaki büyülü gerçekçiliğin taraftar dediğimiz bizlerin hayal dünyasına bazen fantezi olarak bazen de hayal bile edemeyeceğimiz şekildeki gerçekleşmiş olayların olması, çok paralel bir şeymiş gibi görünüyor.
iki ekstrem örnekle bu diyalektiği de açayım: sabri'nin topu ceza sahası dışından alıp karşı kaleye taşıyarak attığı aşırtma gol ve sneijder'in "esselamü aleyküm verahmetullah (x2)" fener golleri... biri beklenmedik ütopik bir şey (bülent korkmaz'ın orta sahadan yapıştırdığı serbest vuruş golü de geldi bak aklıma), diğeri ise bir taraftarın, fantezisinde gerçekleyebileceği bir durum.
şimdi... sadede geleyim:
futbolun biraz da sihirli bir şey olduğuna hepimiz inanıyoruzdur; "falcao, bize nasıl büyülü gerçeklikler sunacak acaba?" diye çoğunuzun düşündüğüne eminim. fakat amacım, hep beraber falcao fantezisi yazmak değil; bir biçimde, tarihe bu andan tanıklık etmek istemek.
ilk fener maçı geçti mesela. rüyalandığımız büyülü gerçekçilik olgusu gerçekleşmedi. falcao feneri hacamat etmedi. bu anda, 'büyülü gerçekçilik' dediğimiz şeyin gerçekçi kısmını yaşamaktayız zaten takım olarak. iyi oynamıyoruz, oyuncular hikaye yazmıyor... bir dünya yaratılmasını bekliyoruz hala, takımımızdan; buna hazırız, sadece onlara destek verecek boğazımız, cebimizdeki paramız, varlığımız, kokumuzla bu hikayeyi yaşama anını bekliyoruz...
çok uzatmadan bağlıyorum: belki çapımızı bile aşan hayallere sahip galatasaraylılığın falcao düzlemindeki bir nişanesinin varlığından duyduğumuz (şimdilik çorak) heyecanı övmek istedim. hayallerimize şimdilik yaklaşamayan gerçekçiliğin bekçiliğinde, ama özellikle futbolun böyle güzel ve büyülü bir şey olduğunda hemfikir zihinlerin galatasaray ve falcao düzleminde bütünleşmesi hissini hatırlatmak istedim.
hayat elbette hikayesi dışardan yazılan bir yerdir. wesley sneijder'ın juventus'a attığı gol gibi spesifik kehanetlerde bulunmak başka bir şeydir; büyülü gerçekçilik değil. yine de hayallerimizin, yazılacak potansiyel bir hikayeden vazgeçmemesini diliyorum, bir galatasaraylı olarak.
bu anların gelmesini, şahsen dört, sekiz, on altı gözle bekliyorum bir yandan. nasıl'ı, bizi şaşırtmasıyla müsemma bir güzellik taşır umarım ki.
radamel falcao garcia burada... ve yine burada, sarıyla kırmızıyla hayal bile etmeden kavuştuğu başarılara, hikayelere sahip zihinler olduğunu tarihe not düşmek istedim şahsen. umarım bu acayip hislere kavuşuruz.
bu entry'i yazalı, açıkçası aylar oldu. ve fakat, bahsettiğim bu hislerin bekçisi olması gereken (taraftar zaten hep orada bekçidir) kim varsa bu ve bu tip hisler çevresinde buluşabilmemizi diliyorum.
zamandan ve gerçeklerden münezzeh; çünkü sonsuza dek, iyi ki galatasaraylıyız.
büyülü gerçeklik, basitçe, hayatın normal- reel akışında gerçekleşen doğaüstü olay demektir sanatta ve güney amerika'dan dünyamıza uçmuştur. toplumca kitleleri yakalayabilecek en sombolik örnek ise şöyle olabilir: "gökten kurbağa yağması" g.g.marquez, cortazar, borges gibi meşhur- yerli icracıları vardır... kendi sembolizmini oluşturmaktan biraz aciz türk sinemamızca da, özellikle son yıllarda kucaklanan bir kavram olagelmiş gibi görünüyor. (bakınız vermeden yazıyorum ki bkz: sarmaşık filmi)
olayın taraftar boyutuna gelelim; kulüpler, daha doğrusu takımlar, oyuncularıyla hikayeler yazar. bizde gol kralı olmuş milan baros'un adını bile andığım saniyede, yüzde veremeyeceğim kalabalıklar, şükrü saraçoğlu'nda direkten dönen o topu gördü bile. ve maradona'nın napoli için önemini anlatmaya bile gerek yok mesela.
her futbolcunun, diyalektik bile olsa özdeşleştiği yerle- takımla böyle maceraları mutlaka olmuştur. ve bu, bana gerçekten "futbolun büyüsü" dediğimiz şeyle sanattaki büyülü gerçekçiliğin taraftar dediğimiz bizlerin hayal dünyasına bazen fantezi olarak bazen de hayal bile edemeyeceğimiz şekildeki gerçekleşmiş olayların olması, çok paralel bir şeymiş gibi görünüyor.
iki ekstrem örnekle bu diyalektiği de açayım: sabri'nin topu ceza sahası dışından alıp karşı kaleye taşıyarak attığı aşırtma gol ve sneijder'in "esselamü aleyküm verahmetullah (x2)" fener golleri... biri beklenmedik ütopik bir şey (bülent korkmaz'ın orta sahadan yapıştırdığı serbest vuruş golü de geldi bak aklıma), diğeri ise bir taraftarın, fantezisinde gerçekleyebileceği bir durum.
şimdi... sadede geleyim:
futbolun biraz da sihirli bir şey olduğuna hepimiz inanıyoruzdur; "falcao, bize nasıl büyülü gerçeklikler sunacak acaba?" diye çoğunuzun düşündüğüne eminim. fakat amacım, hep beraber falcao fantezisi yazmak değil; bir biçimde, tarihe bu andan tanıklık etmek istemek.
ilk fener maçı geçti mesela. rüyalandığımız büyülü gerçekçilik olgusu gerçekleşmedi. falcao feneri hacamat etmedi. bu anda, 'büyülü gerçekçilik' dediğimiz şeyin gerçekçi kısmını yaşamaktayız zaten takım olarak. iyi oynamıyoruz, oyuncular hikaye yazmıyor... bir dünya yaratılmasını bekliyoruz hala, takımımızdan; buna hazırız, sadece onlara destek verecek boğazımız, cebimizdeki paramız, varlığımız, kokumuzla bu hikayeyi yaşama anını bekliyoruz...
çok uzatmadan bağlıyorum: belki çapımızı bile aşan hayallere sahip galatasaraylılığın falcao düzlemindeki bir nişanesinin varlığından duyduğumuz (şimdilik çorak) heyecanı övmek istedim. hayallerimize şimdilik yaklaşamayan gerçekçiliğin bekçiliğinde, ama özellikle futbolun böyle güzel ve büyülü bir şey olduğunda hemfikir zihinlerin galatasaray ve falcao düzleminde bütünleşmesi hissini hatırlatmak istedim.
hayat elbette hikayesi dışardan yazılan bir yerdir. wesley sneijder'ın juventus'a attığı gol gibi spesifik kehanetlerde bulunmak başka bir şeydir; büyülü gerçekçilik değil. yine de hayallerimizin, yazılacak potansiyel bir hikayeden vazgeçmemesini diliyorum, bir galatasaraylı olarak.
bu anların gelmesini, şahsen dört, sekiz, on altı gözle bekliyorum bir yandan. nasıl'ı, bizi şaşırtmasıyla müsemma bir güzellik taşır umarım ki.
radamel falcao garcia burada... ve yine burada, sarıyla kırmızıyla hayal bile etmeden kavuştuğu başarılara, hikayelere sahip zihinler olduğunu tarihe not düşmek istedim şahsen. umarım bu acayip hislere kavuşuruz.
bu entry'i yazalı, açıkçası aylar oldu. ve fakat, bahsettiğim bu hislerin bekçisi olması gereken (taraftar zaten hep orada bekçidir) kim varsa bu ve bu tip hisler çevresinde buluşabilmemizi diliyorum.
zamandan ve gerçeklerden münezzeh; çünkü sonsuza dek, iyi ki galatasaraylıyız.