• 44
    pisliğin halının altına süpürülemeyecek kadar biriktiği, lağımın ordan burdan fışkırmaya başladığı dönem. şike, ırkçılık, siyasi erk desteği... gerçi siyasi erk desteği her zaman vardı ancak ne bu derece başroldeydi ne de bu derece tek belirleyici haline gelmişti. türkiye her daim "belediyespor" ekolü ile fikstürü tamamlayan bir ülke idi ancak başakşehir bunu üst noktası oldu. özellikle son iki sezonda bir şekilde son düzlükte gaz kesmiş ya da kestiirilmiş olsa da belediyesporculuğun çıkıp çıkabileceği en üst noktayı gösterdi hem saha içi hem saha dışında...

    belediyespor demişken batan belediyesporların çoğunun bu sefer "yeni" ön ismi ile sahalara döndüğü bir dönem oldu aynı zamanda. belediye kasalarından futbola akan paralarla bir yerlere gelir gibi yapıp sonradan dibi gören takımların çoğu sonundaki belediyespor'u atıp şehrin adının önüne "yeni"yi yapıştırarak tekrardan icraate geçti...

    şike ortaya çıktı, afiyetle sümenaltı edildi. ortaya çıkaranların niyeti kötü olması gibi über bir gerekçe şikenin aslında olmamış gibi yapılmasına yetti de arttı bile. ben birini öldürdüm. olayın tek görgü şahidi de bir katil. olayı ortaya çıkaran bir katil olduğu için ben çıkıp bu cinayeti ben işlemedim dedim. şike sürecinin dava kısmının özeti budur. 9 sene geçti üstünden, hala eşşekler gibi bu ligi izliyoruz, ligle yatıp kalkıyoruz...

    ırkçılık defalarca yaşanmasına rağmen dalga geçercesine şekillerde geçiştirildi hep, artık gündem bile olmuyor. bugün de şu futbolcuya şunu demiş diye geçiştirip gidiyoruz. ırkçılığın ırkçılık olarak kabul edilmesi için illa sahaya muz atılması gibi absürd örnekler yaşanması gerekir sanırdım. bu onyılda bu stadlar bunu da gördü. koca koca adamlar basın toplantısına çıkıp midem bozuktu muz yiyordum elimde kalmış dedi. 70 milyon ülke ve tüm basını da çıkıp ne saçmalıyorsunuz siz ya demedi...

    futbolcular defalarca gerek bireysel gerek takım halinde gazeteci dövdüler, olaylar yine kapatıldı. arda turan kalktı dedesi yaşındaki bilal meşe'ye saldırdı. başakşehir takımı komple gazetecilere saldırdı. ikisinin de üstü öyle böyle bir şekilde kapatıldı. daha prime time olmayan bir sürü gazeteci çeşitli saldırılara maruz kaldı. gerçi ülkede gazetecilere zulmetmek devlet politikası haline geldiği için olsa gerek hepsinin üstü kapatıldı...

    tek olumlu sayılabilecek yanı çoğu profesyonel liglerin kuruluşundan beri hizmet veren ülkenin belli başlı tüm stadlarının bir vesileyle yenilenmiş olması. toki mantığıyla hepsi birbirinin aynısı olsa da en azından 50 yıllık dökme betonlardan bir nebze modern ve insani şartlara kavuştu. trabzon'un, antalya'nın, kayseri'nin hatta eskişehir'in kocaman devasa maraton tribünü tarih oldu. bursa'nın kendine has çatısı mazide kaldı. gaziantep ve ankara'nın birbirini andıran tek parça tribün yapısı anılardaki yerini aldı. bilgisayar oyunundaki gibi random stadlarla baş başa kaldık.

    ali sami yen stadyumu'ndan bahsetmek bile istemiyorum. seni yıkan dozerin anasını sikeyim demek istiyorum sadece...

    üzerine yetmez gibi passolig denen yasal haraca bağlandık. toplam stad kapasitesi 470 bin olan lig için 3 milyon 780 bin kart basıp aidat toplayan bir teşkilat kuruldu. güya herkesin kendi koltuğunda oturacağı, cezaların bireyselleşeceği falan iddiası vardı. hala daha sağır ve dilsiz taraftara kötü tezahürattan men cezası geliyor, hala daha içeri girdiğinde satın aldığın koltuğa oturamama ihtimalin var, hala daha sahaya inip hakem dövenler kahraman gibi çıkıyor ertesi gün emniyetten...

    öyle de boktan bir decade aslında türk futbolu için.

    tamamı türkiye dışında yetişmiş ya da genç yaşta buradan kaçıp kendini kurtarabilmiş çocuklarla alışkın olmadık şekilde güle oynaya alınan euro 2020 vizesi işte "otur sıfır" durumunu kurtarır belki, o kadar...
App Store'dan indirin Google Play'den alın