35
bu tanımlamaya uyan bir galatasaraylıyım. maçlara gitmiyorum çünkü bu passolig denen saçmalık malumunuz, zaten istanbul da ters kalıyor şuan olduğum yere. passolig denen garabet olmasa arada atlayıp yine derbilere ya da bir kaç avrupa maçına gelebilirdim en azından ama ne yapalım artık.
neyse, fatih terim'in bu sözü söylerken kastettiği ayrıma göre, taraftar olmak çok zor. herkesin yapabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum. yani, takım leş gibi futbol oynarken sesini çıkarma, sana el kol yapan hatta küfreden oyuncuya ses etme, sürekli ve her şartta biat edip destekle... ben zaten bunları yapabileceğimi sanmıyorum. taraftar gerektiğinde her şeyini kulüp için feda edebiliyor ve kulübün de en önemli yapıtaşı, ama ben seyircinin de olması gerektiğine inanıyorum. çünkü taraftar çoğu zaman objektif olamayabiliyor. birilerinin göte göt diyebilmesi gerekebiliyor arada sırada.
pazarlamada vardır mesela böyle bir kavram. (bkz: marketing myopia) olarak geçer. yani firmaların çalışanlarının objektif ve küresel kalamayarak körleşmesine atıf yapar. fanatik diyebileceğimiz seviyede bir yeri seven, oraya sahip çıkan insanlarda ise; ait hissetikleri yeri (ister istemez) yukarıda gördüğü için kendisinde olan en ufak şeyi muhteşem bir olaymış gibi lanse edip; karşı taraftaki şeyleri küçümseme, gözden kaçırma durumu olur. işte taraftar ve seyirci farkı da bu acıdan önemli oluyor.
seyirci taraftarın görmediği ya da görmek istemediği, hoşuna gitmeyecek şeyleri görüp uyarabilir. seyircinin eleştirisi yerine göre çok kıymetli olabilir, bence bu es geçilmemeli. bana kalırsa galatasaray'ın başarısında taraftarlarıyla beraber seyircilerinin de önemli katkısı vardır. hatta fenerbahçe ile galatasaray arasındaki temel fark da budur. fenerbahçe denen kulüp, bir tarikat gibidir. fenerbahçeli bir insan ister profesör olsun; ister bilim adamı konu fenerbahçe'ye gelince ilkokul çocuğu tadında bir fanatikliğe bürünüp yorumlar yapar. işte bu yüzden fenerbahçenin gerçeklikle olan bağı çok zayıf kalmıştır, diktatör bir yönetimle hsıkıntılarla boğuşur ancak; galatasaray eleştiri kültürünü oturabilmiş, demokratik yapısını koruyabilmiş başarılı bir kulüptür.
neyse, fatih terim'in bu sözü söylerken kastettiği ayrıma göre, taraftar olmak çok zor. herkesin yapabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum. yani, takım leş gibi futbol oynarken sesini çıkarma, sana el kol yapan hatta küfreden oyuncuya ses etme, sürekli ve her şartta biat edip destekle... ben zaten bunları yapabileceğimi sanmıyorum. taraftar gerektiğinde her şeyini kulüp için feda edebiliyor ve kulübün de en önemli yapıtaşı, ama ben seyircinin de olması gerektiğine inanıyorum. çünkü taraftar çoğu zaman objektif olamayabiliyor. birilerinin göte göt diyebilmesi gerekebiliyor arada sırada.
pazarlamada vardır mesela böyle bir kavram. (bkz: marketing myopia) olarak geçer. yani firmaların çalışanlarının objektif ve küresel kalamayarak körleşmesine atıf yapar. fanatik diyebileceğimiz seviyede bir yeri seven, oraya sahip çıkan insanlarda ise; ait hissetikleri yeri (ister istemez) yukarıda gördüğü için kendisinde olan en ufak şeyi muhteşem bir olaymış gibi lanse edip; karşı taraftaki şeyleri küçümseme, gözden kaçırma durumu olur. işte taraftar ve seyirci farkı da bu acıdan önemli oluyor.
seyirci taraftarın görmediği ya da görmek istemediği, hoşuna gitmeyecek şeyleri görüp uyarabilir. seyircinin eleştirisi yerine göre çok kıymetli olabilir, bence bu es geçilmemeli. bana kalırsa galatasaray'ın başarısında taraftarlarıyla beraber seyircilerinin de önemli katkısı vardır. hatta fenerbahçe ile galatasaray arasındaki temel fark da budur. fenerbahçe denen kulüp, bir tarikat gibidir. fenerbahçeli bir insan ister profesör olsun; ister bilim adamı konu fenerbahçe'ye gelince ilkokul çocuğu tadında bir fanatikliğe bürünüp yorumlar yapar. işte bu yüzden fenerbahçenin gerçeklikle olan bağı çok zayıf kalmıştır, diktatör bir yönetimle hsıkıntılarla boğuşur ancak; galatasaray eleştiri kültürünü oturabilmiş, demokratik yapısını koruyabilmiş başarılı bir kulüptür.