217
dakika 49...
ikinci devrenin başlama düdüğünden sadece 4 dakika sonra. galatasaray, son iki yıldır kendisini şampiyon yapan gollerle sonuçlanan atakların bir benzerini yapıyordu sağ kanattan mariano ile. bu sezon özlemini çektiğimiz ortalarından birini yapan brezilyalı sağ bek topu feghouli ile altı pas üzerinde buluşturuyor ve onun vuruşunda da kaleci mert iyi bir refleksle topu kornere yolluyordu...
kırılma anı bir...
gol olsa bahsi geçen pozisyon bu yazının ana fikri değişmez, sadece yazarın ruh hali değişirdi...
dakika 78...
maçın bitmesine 12 dakika kala... ev sahibi galatasaray'ın gol aradığı dakikalarda, kendi yarı sahasından çıkarken maçın galatasaray adına en fazla isabetli pas yapan oyuncusu mario lemina orta sahadaki arkadaşına pas atarken topu kaptırıyor ve gelişen ani atakta irfan can'ın ara pasıyla topla buluşan deplasman ekibinden gulbradsen takımını öne geçiriyordu...
kırılma anı iki...
bahsi geçen pozisyon gol oluyor ama yazının ana fikri yine değişmiyor... sadece ruh halimiz berbatlaşıyor...
diğer takımların sakatlarının iyileştiği, bizimkilerin de hastane yollarını ezberlediği milli araları hiç sevmezdik, bu defa daha bir küfrettik gelen haberlere: muslera sakat, babel sakat, luyindama sakat, lemina sakat... zaten sakatımız boldu da, bu "arkadaşlar" ne yapmışlardı böyle milli takımlarda? "the boss" luyindama'ya bi' şey olmaz, cuma sahaya çıkar derken, en büyük sakatlık haberi ondan geliyordu, sezonu kapamıştı demokratik kongolu "cengaver"... on bir kişilik kadro çıkarabilecek mi fatih terim derken, babel ve lemina'yı sahada görünce, bir nebze de olsa içimiz ferahladı... kalede bu sezon ilk defa okan vardı, muslera tribünde "mate" içiyordu... onun hemen arkasında linnes ufaklığını ilk defa sami yen'e getirmişti...
geçen sene bu iki takımın ali sami yen'deki "kapışması" şampiyonluk belirleyen final havasındaydı ama dün geceki maç kadar "dikkatli" ve tedbirli oynamamıştı takımlar... gaziantep deplasmanından galibiyetle dönen kadroyu korumuştu fatih terim ve sistem olarak artık üçlü savunmayı tercih edip, sağ ve sol beklerini daha çok koşturacaktı, ataklarda onlardan daha çok etkinlik beklemekteydi... orta alanda ömer ve lemina ile "enerji ve çalışkanlığı" son maçlarda takıma kazandırmış, feghouli'nin de takımı yönetmesini bekliyordu. cuma iş çıkışı maçı olmasına rağmen taraftar da ilgisiz davranmamıştı, koltuklar dolmuş, tezahürat takımı ateşler seviyedeydi... maç öncesi ultraslan-uni'nin "öğretmenler günü" vesilesiyle şehit öğretmenleri anan pankartı da manidardı: "24 kasım öğretmenler günü kutlu olsun. mekanınız sennet olsun aybüke yalçın ve necmettin yılmaz"
iki takım da maçta hata yapmamak için temkinli davranıyordu da, maçı yöneten yaşar kemal uğurlu daha da "garanticiydi"... muallakta kaldığı bütün pozisyonlarda "aman galatasaray lehine hata yapmayayım" korkusuyla, tereddütsüz başakşehir takımına veriyordu topu. üşenmedim, not tutmak istedim de, o kadar fazla pozisyon oldu ki, yazmaktan maç izleyemediğim için "sonu belli bu uğraşı" bıraktım ilk devrenin ortalarında. ama bir kaç örnek bırakalım blogun tozlu raflarına:
-3. dakika babel top kaparken rakibine dokunuyor, doğrudan sarı kart veriyor hakem, uyarı filan yok;
-başakşehir ceza sahasının sol bölümünde ömer'in rakibine çarptırdığı topta taç başakşehir takımına veriliyor;
-13. dakika mariano'nun rakibine çarptırdığı topta yine taç deplasman ekibine veriliyor;
-20. dakika feghouli-topal mücadelesinde mehmet topal galatasaray'lı oyuncunun ayağına vuruyor, faulu kullanan ekip başakşehir oluyor;
-22. dakika mehmet topal mariano'yu arkadan çekiyor, güreşçi gibi yere seriyor sarı kart verilmiyor;
-35. dakika mariano rakip yarı sahada yine arkadan çekiliyor, yine sarı kart göstermiyor hakem...
dedim ya, bu kadar "garip" karar sonrası not tutmayı bıraktım da, iki takımın da hata yapmaktan korktuğu ilk 45 dakika biterken, deplasman ekibi adına crivelli ile bir pozisyon akılda kalırken, galatasaray babel ile kornerden gelen bir topu kafa ile auta atıyor, ömer gaziantep'te attığı golün benzerini az farkla kaçırıyor ve lemina'nın şutunda adem'in altı pas içinden dokunuşunda kaleci mert son anda topu kornere çeliyordu... belki sami yen'de beklenilen o "gümbür gümbür" oyunu galatasaray seyrettiremiyor taraftarına ama fena da oynamıyordu. başka bir deyişle de gelecek adına ışık veriyordu sevenlerine...
ikinci yarıya daha da istekli başladı fatih terim'in takımı, ilk devre belli dakikalarda sergiledikleri "hücüm presi"ni daha fazla sürdürdüler, top yapmasına izin vermediler okan buruk'un takımına. hal böyle olunca pozisyonlar da buldular da "o topu" filelerle kavuşturacak kaliteli ayaklar sakatlıkla boğuşuyordu, yoktular sahada kendilerine ihtiyaç duyulan anlarda... deplasmanda bir puan okan buruk'u sevindirecekti belki ama fatih terim maçın böyle bitmesini istemedi, feghouli'nin yerine emre mor'u alarak daha da karıştırmak istedi rakip ceza sahasını. hoca genç oyuncusuna hem transfer sürecinde, hem de oyuna soktuğu dakikalarda güvendi de emre maalesef bu güveni hep boşa çıkardı, bir türlü veremedi kendisini oyuna, yapamadı o beklenilen patlamayı... ve yazının girişinde de bahsedildiği gibi galatasaray gol ararken, hiç aklında olmadığı bir anda santra ile maçı tekrar başlatmak zorunda kaldı...
kalan dakikalarda ise artık alışık olduğumuz senaryo sahneye kondu. fatih terim, bir ihtimal skoru değiştirmek için yedek kulübesinden oyuncular sahaya sürerken, "yeni nesil seyirci" oyuna giren topçuları yuhalayıp ıslıklıyordu. "bu namüsait durumda" beraberliğin gelmesi imkansızdı, gelmedi de ve galatasaray taa 41 maç sonra ilk defa ali sami yen'de maç kaybetti... maç bitmiş, sevinen sevinir, galatasaraylı futbolcular başları önde sahayı terk eylerken, tribünlerdeki bir pankart göze çarpıyordu: "bazen işler iyi gitmeyebilir, o zaman umutlar altyapıdan yeşerir!" kalbimiz birden ısınıvermişti...
bu günlerde sosyal medyada bir fransız filminden alınan bir sahne dolaşıyor bolca. genç kız sevgilisi delikanlıya depresyona girdiğinden dem vurup, kendisinin hiç depresyona girip girmediğini soruyor. delikanlının cevabı çarpıcı: "depresyon burjuvalar içindir. geri kalanlarımız sabah erkenden kalkıp, işe koyuluruz"...
galatasaray'a küsmek, futbolcuları yuhlamak, teknik direktörü cahillikle suçlamak türk telekom arena da denilen "yeni" ali sami yen'in "burjuva" taraftarı içindir. bizler kazanınca sevinir, kaybedince üzülür ve her iki durumda da rakının dibini görürüz de sonraki hafta yine galatasarayımızın peşinden "cim bom bomun sen çok yaşa, canım feda olsun" diyerek koşarız... burjuvalar gibi depresyona da girmeyiz, hani...
bu kadar okuduk da yazının ana fikrini çıkaramadık diyen okuyucularımıza da cevap olsun: galatasaray dün gece kaybetmesine rağmen umut veren bir oyun sergiledi ve teknik direktörümüz fatih terim yine mayıs ayında bizlere şampiyonluk şarkıları söyletecektir. bu takıma köstek değil destek olalım...
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...-1basaksehir-fk.html
ikinci devrenin başlama düdüğünden sadece 4 dakika sonra. galatasaray, son iki yıldır kendisini şampiyon yapan gollerle sonuçlanan atakların bir benzerini yapıyordu sağ kanattan mariano ile. bu sezon özlemini çektiğimiz ortalarından birini yapan brezilyalı sağ bek topu feghouli ile altı pas üzerinde buluşturuyor ve onun vuruşunda da kaleci mert iyi bir refleksle topu kornere yolluyordu...
kırılma anı bir...
gol olsa bahsi geçen pozisyon bu yazının ana fikri değişmez, sadece yazarın ruh hali değişirdi...
dakika 78...
maçın bitmesine 12 dakika kala... ev sahibi galatasaray'ın gol aradığı dakikalarda, kendi yarı sahasından çıkarken maçın galatasaray adına en fazla isabetli pas yapan oyuncusu mario lemina orta sahadaki arkadaşına pas atarken topu kaptırıyor ve gelişen ani atakta irfan can'ın ara pasıyla topla buluşan deplasman ekibinden gulbradsen takımını öne geçiriyordu...
kırılma anı iki...
bahsi geçen pozisyon gol oluyor ama yazının ana fikri yine değişmiyor... sadece ruh halimiz berbatlaşıyor...
diğer takımların sakatlarının iyileştiği, bizimkilerin de hastane yollarını ezberlediği milli araları hiç sevmezdik, bu defa daha bir küfrettik gelen haberlere: muslera sakat, babel sakat, luyindama sakat, lemina sakat... zaten sakatımız boldu da, bu "arkadaşlar" ne yapmışlardı böyle milli takımlarda? "the boss" luyindama'ya bi' şey olmaz, cuma sahaya çıkar derken, en büyük sakatlık haberi ondan geliyordu, sezonu kapamıştı demokratik kongolu "cengaver"... on bir kişilik kadro çıkarabilecek mi fatih terim derken, babel ve lemina'yı sahada görünce, bir nebze de olsa içimiz ferahladı... kalede bu sezon ilk defa okan vardı, muslera tribünde "mate" içiyordu... onun hemen arkasında linnes ufaklığını ilk defa sami yen'e getirmişti...
geçen sene bu iki takımın ali sami yen'deki "kapışması" şampiyonluk belirleyen final havasındaydı ama dün geceki maç kadar "dikkatli" ve tedbirli oynamamıştı takımlar... gaziantep deplasmanından galibiyetle dönen kadroyu korumuştu fatih terim ve sistem olarak artık üçlü savunmayı tercih edip, sağ ve sol beklerini daha çok koşturacaktı, ataklarda onlardan daha çok etkinlik beklemekteydi... orta alanda ömer ve lemina ile "enerji ve çalışkanlığı" son maçlarda takıma kazandırmış, feghouli'nin de takımı yönetmesini bekliyordu. cuma iş çıkışı maçı olmasına rağmen taraftar da ilgisiz davranmamıştı, koltuklar dolmuş, tezahürat takımı ateşler seviyedeydi... maç öncesi ultraslan-uni'nin "öğretmenler günü" vesilesiyle şehit öğretmenleri anan pankartı da manidardı: "24 kasım öğretmenler günü kutlu olsun. mekanınız sennet olsun aybüke yalçın ve necmettin yılmaz"
iki takım da maçta hata yapmamak için temkinli davranıyordu da, maçı yöneten yaşar kemal uğurlu daha da "garanticiydi"... muallakta kaldığı bütün pozisyonlarda "aman galatasaray lehine hata yapmayayım" korkusuyla, tereddütsüz başakşehir takımına veriyordu topu. üşenmedim, not tutmak istedim de, o kadar fazla pozisyon oldu ki, yazmaktan maç izleyemediğim için "sonu belli bu uğraşı" bıraktım ilk devrenin ortalarında. ama bir kaç örnek bırakalım blogun tozlu raflarına:
-3. dakika babel top kaparken rakibine dokunuyor, doğrudan sarı kart veriyor hakem, uyarı filan yok;
-başakşehir ceza sahasının sol bölümünde ömer'in rakibine çarptırdığı topta taç başakşehir takımına veriliyor;
-13. dakika mariano'nun rakibine çarptırdığı topta yine taç deplasman ekibine veriliyor;
-20. dakika feghouli-topal mücadelesinde mehmet topal galatasaray'lı oyuncunun ayağına vuruyor, faulu kullanan ekip başakşehir oluyor;
-22. dakika mehmet topal mariano'yu arkadan çekiyor, güreşçi gibi yere seriyor sarı kart verilmiyor;
-35. dakika mariano rakip yarı sahada yine arkadan çekiliyor, yine sarı kart göstermiyor hakem...
dedim ya, bu kadar "garip" karar sonrası not tutmayı bıraktım da, iki takımın da hata yapmaktan korktuğu ilk 45 dakika biterken, deplasman ekibi adına crivelli ile bir pozisyon akılda kalırken, galatasaray babel ile kornerden gelen bir topu kafa ile auta atıyor, ömer gaziantep'te attığı golün benzerini az farkla kaçırıyor ve lemina'nın şutunda adem'in altı pas içinden dokunuşunda kaleci mert son anda topu kornere çeliyordu... belki sami yen'de beklenilen o "gümbür gümbür" oyunu galatasaray seyrettiremiyor taraftarına ama fena da oynamıyordu. başka bir deyişle de gelecek adına ışık veriyordu sevenlerine...
ikinci yarıya daha da istekli başladı fatih terim'in takımı, ilk devre belli dakikalarda sergiledikleri "hücüm presi"ni daha fazla sürdürdüler, top yapmasına izin vermediler okan buruk'un takımına. hal böyle olunca pozisyonlar da buldular da "o topu" filelerle kavuşturacak kaliteli ayaklar sakatlıkla boğuşuyordu, yoktular sahada kendilerine ihtiyaç duyulan anlarda... deplasmanda bir puan okan buruk'u sevindirecekti belki ama fatih terim maçın böyle bitmesini istemedi, feghouli'nin yerine emre mor'u alarak daha da karıştırmak istedi rakip ceza sahasını. hoca genç oyuncusuna hem transfer sürecinde, hem de oyuna soktuğu dakikalarda güvendi de emre maalesef bu güveni hep boşa çıkardı, bir türlü veremedi kendisini oyuna, yapamadı o beklenilen patlamayı... ve yazının girişinde de bahsedildiği gibi galatasaray gol ararken, hiç aklında olmadığı bir anda santra ile maçı tekrar başlatmak zorunda kaldı...
kalan dakikalarda ise artık alışık olduğumuz senaryo sahneye kondu. fatih terim, bir ihtimal skoru değiştirmek için yedek kulübesinden oyuncular sahaya sürerken, "yeni nesil seyirci" oyuna giren topçuları yuhalayıp ıslıklıyordu. "bu namüsait durumda" beraberliğin gelmesi imkansızdı, gelmedi de ve galatasaray taa 41 maç sonra ilk defa ali sami yen'de maç kaybetti... maç bitmiş, sevinen sevinir, galatasaraylı futbolcular başları önde sahayı terk eylerken, tribünlerdeki bir pankart göze çarpıyordu: "bazen işler iyi gitmeyebilir, o zaman umutlar altyapıdan yeşerir!" kalbimiz birden ısınıvermişti...
bu günlerde sosyal medyada bir fransız filminden alınan bir sahne dolaşıyor bolca. genç kız sevgilisi delikanlıya depresyona girdiğinden dem vurup, kendisinin hiç depresyona girip girmediğini soruyor. delikanlının cevabı çarpıcı: "depresyon burjuvalar içindir. geri kalanlarımız sabah erkenden kalkıp, işe koyuluruz"...
galatasaray'a küsmek, futbolcuları yuhlamak, teknik direktörü cahillikle suçlamak türk telekom arena da denilen "yeni" ali sami yen'in "burjuva" taraftarı içindir. bizler kazanınca sevinir, kaybedince üzülür ve her iki durumda da rakının dibini görürüz de sonraki hafta yine galatasarayımızın peşinden "cim bom bomun sen çok yaşa, canım feda olsun" diyerek koşarız... burjuvalar gibi depresyona da girmeyiz, hani...
bu kadar okuduk da yazının ana fikrini çıkaramadık diyen okuyucularımıza da cevap olsun: galatasaray dün gece kaybetmesine rağmen umut veren bir oyun sergiledi ve teknik direktörümüz fatih terim yine mayıs ayında bizlere şampiyonluk şarkıları söyletecektir. bu takıma köstek değil destek olalım...
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...-1basaksehir-fk.html