2
sadece galatasaray'ın değil türkiye futbolunu değiştirebilecek bir harekettir. bu konuyla alakalı olarak 4-5 yıl kadar önce abcspor'da bir yazı kaleme almıştım. okumak isteyenler için aşağıya bırakıyorum:
https://abcspor.com/tac-atamayan-ulke/
--- alıntı ---
hiç taç atabilmenin önemini düşündünüz mü ? son yıllarda basında sürekli dolaşan ‘taçtan bile gol yemişliğimiz var ! nasıl bir savunma kurgusuna sahibiz ! oyuncularımız alan savunması mı adam adama savunma mı ona karar veremedikleri gibi bazıları kardan adam savunması yapıyor ! ‘ klişesi var. peki taçtan bile gol yedik söylenirken avrupalı takımların taçları nasıl kullandığına ve hiç kendi attığımız taçlara ve bunun sonucunda gerçekleşen pozisyonlara dikkat ettiniz mi ?
yaşımın çok fazla el vermemesinden dolayı 2000’ler öncesini pek hatırlamamaktayım. ama ben bildim bileli türkiye milli takımı ve kulüpleri – evet 75 milyonluk türkiye cumhuriyetinden bahsediyorum – taç atmasını öğrenememiş ve daha da kötüsü teknik adamlar, yöneticiler, futbolcular bunun önemi hiç ama hiç anlayamamış veya hiç değilse bu konu hakkında bir farkındalık oluşturamamışlardır.
dün galatasaray’ın 1-0’lık galibiyetiyle sonuçlanan 2006’dan sonra yeni adını tff süper kupa maçını birçoğumuz izlemiştir. sahada futbol adına olumlu söylenebilecek neredeyse hiçbir hareket yoktu. bir de bunun üzerine zaten kapasitesi 19 bin olan osmanlı stadyumunun bursaspor tarafının bir kısmı neredeyse boştu. emniyet güçleri tarafından seyirci alınmayan bölgeleri de saymıyorum bile. maçtan sonra spor bakanının yaptığı açıklama da oldukça gülünç oldu. maçın çok zorlu olduğuna dikkat çekip 2 takımın da güzel bir futbol oynadığını söyledi (!)
maç boyunca topu topu 5 tane isabetli şut atıldı. yine birçoğumuz – golü saymazsak – bursa’nın maçın başındaki net pozisyonuyla, golden 1 dakika önceki sneijder’in vuruşu dışında kaleyi tutan başka bir şut hatırlamayacaktır.
neden süper kupaya değindiğimi anlamamış olabilirsiniz ama buradan konuyu yine taç meselesine bağlayacağım. mutlaka dikkat edenler olmuştur türkiye’de hızlı taç kullanmak diye bir alışkanlık yok. çünkü tempolu, hızlı futbol yok. taç kullanacak oyuncu topu eline alır, sağına soluna bakar, 1-2 adım ilerler ve arkasından gelen beke tacı o kullansın diye bıraktıktan sonra bu oyuncu kendini savunmacının kolları arasına atar. hiçbir zaman görmedim ki taç atıldığı sırada boşa kaçan oyuncu olduğunu. her zaman markaj altında topu göğsüyle indirmeye çalışan veya kafayla ancak arkaya aşırmak zorunda kalan oyuncular izledik. tacı atanın da bu konuda payı büyük. ne olursa olsun her zaman iyi veya kötü ileri oynama düşüncesinde oluyorlar. yine dünkü maçtan örnek vermek istiyorum. sabri sarıoğlu 2. yarıda galatasaray’ın koruduğu kalenin korner bayrağına yakın kısmından 2-3 tane taç kullandı. bursaspor tabiki baskıya geldi ve tacı almak için gelen oyuncuların tamamı yine kendini baskıya gelen bursasporlu oyuncuların kucağına attı. ne hikmetse ceza sahasında çok rahat pozisyonda bulunan muslera olasılığı hiç düşünülmeden 20 tacın 19’unun kaptırıldığı tarafa doğru – yani kaleden uzak tarafa, taç çizgisine paralel tarafa doğru – taç kullanıldı ve her seferinde de top bursasporlulara geçti. yanlış anlaşılmasın taçı atamayan sabri sarıoğlu değildir. ahmet’tir, mehmet’tir kısacası türkiye’dir.
taçlar sırasında boşa kaçmak, alan açmak veya farklı bir bölgeye doğru daha garanti bir atış yapmak diye bir anlayış yok. rakip kaleden 80 metre uzaklıkta bile yapılabilecek en zor atış tercih edilir ve her seferinde top kaybıyla sonuçlanır. bir allah’ın kulu da çıkar demez ki ‘ben ne yapıyorum topu almak için bir çaba sarf edeyim. ‘ demiyor.
burada en büyük sorun bana kalırsa teknik adamlar. türkiye’de teknik adamlar takımda 11’i belirleyen, antrenman yaptıran – dünkü futbolu izledikten sonra bundan da şüphelerim var. sanki tüm futbolcular birbirinden bağımsız çalışıyorlar gibi. – kişiler olarak algılanıyor. en büyük türk antrenör fatih terim’in zamanında bile ki halen milli takımda devam ediyor buna bir çözüm bulamadık, bulmak istemedik. antrenörün işi nedir ? bunların analizini yapıp bir çözüm üretmektir ama bu sorunu göremiyorlar bile.
yıllar önce hıncal uluç bu konu hakkında resmen püskürmüştü ama o günden sonra – öncesinde de olduğunu hiç sanmıyorum – taç atışlarıyla ilgili bir serzeniş görmedim. kimse olayın farkında değil gibi. avrupa’da ‘duran top’ tabiri gören taçlar türkiye’de top kaybıyla eş değer anlamına geliyor.
bir de avrupa takımlarının tarafından bakalım. ancak oyun sıkıştığında veya sonra dakikalarda skorun koruyup maçı bitirme düşüncesinde olan takımların bizim gibi değil yanlış anlaşılmasın çok daha akıllıca kullandıkları bir yöntem olabiliyor taç atışları. çoğu avrupa ligi maçında geriye dönmek pahasına da olsa oyunu açmak, topun kendisinde kalmasını sağlamak için ileriye doğru değil de geriye doğru taçların kullanıldığını çoğunlukla görebiliriz. avrupa takımlarına karşı oynanan maçlarda rakibin topu bizim korner bayrağına doğru getirip taç yapması neredeyse her zaman onların lehine oluyor. rakipler de herhalde sonra birkaç yılda bunu analiz etmişler ki bazen kasti olarak topu o bölgelere taşıyıp aleyhlerine taç atışı kovaladıklarını görebiliyoruz. ne de olsa haklılar bizim top kaybımızla sonuçlanacak taçtan sonra ters kanat büyük bir olasılıkla boş olacak ve atağın yönünü çabuk bir şekilde değiştirebilecekler.
sözün özü bu: avrupa’da duran top olarak kullanılan, gol aranabilen taç, bizde resmen bir karın ağrısı. taç futbol literatüründen kaldırılsa türkiye olarak en az 1-2 seviye yukarı çıkabiliriz.
taçlar hep rakibe, taçlar hep auta, taçlar hep yanlış tarafa.
--- alıntı ---
https://abcspor.com/tac-atamayan-ulke/
--- alıntı ---
hiç taç atabilmenin önemini düşündünüz mü ? son yıllarda basında sürekli dolaşan ‘taçtan bile gol yemişliğimiz var ! nasıl bir savunma kurgusuna sahibiz ! oyuncularımız alan savunması mı adam adama savunma mı ona karar veremedikleri gibi bazıları kardan adam savunması yapıyor ! ‘ klişesi var. peki taçtan bile gol yedik söylenirken avrupalı takımların taçları nasıl kullandığına ve hiç kendi attığımız taçlara ve bunun sonucunda gerçekleşen pozisyonlara dikkat ettiniz mi ?
yaşımın çok fazla el vermemesinden dolayı 2000’ler öncesini pek hatırlamamaktayım. ama ben bildim bileli türkiye milli takımı ve kulüpleri – evet 75 milyonluk türkiye cumhuriyetinden bahsediyorum – taç atmasını öğrenememiş ve daha da kötüsü teknik adamlar, yöneticiler, futbolcular bunun önemi hiç ama hiç anlayamamış veya hiç değilse bu konu hakkında bir farkındalık oluşturamamışlardır.
dün galatasaray’ın 1-0’lık galibiyetiyle sonuçlanan 2006’dan sonra yeni adını tff süper kupa maçını birçoğumuz izlemiştir. sahada futbol adına olumlu söylenebilecek neredeyse hiçbir hareket yoktu. bir de bunun üzerine zaten kapasitesi 19 bin olan osmanlı stadyumunun bursaspor tarafının bir kısmı neredeyse boştu. emniyet güçleri tarafından seyirci alınmayan bölgeleri de saymıyorum bile. maçtan sonra spor bakanının yaptığı açıklama da oldukça gülünç oldu. maçın çok zorlu olduğuna dikkat çekip 2 takımın da güzel bir futbol oynadığını söyledi (!)
maç boyunca topu topu 5 tane isabetli şut atıldı. yine birçoğumuz – golü saymazsak – bursa’nın maçın başındaki net pozisyonuyla, golden 1 dakika önceki sneijder’in vuruşu dışında kaleyi tutan başka bir şut hatırlamayacaktır.
neden süper kupaya değindiğimi anlamamış olabilirsiniz ama buradan konuyu yine taç meselesine bağlayacağım. mutlaka dikkat edenler olmuştur türkiye’de hızlı taç kullanmak diye bir alışkanlık yok. çünkü tempolu, hızlı futbol yok. taç kullanacak oyuncu topu eline alır, sağına soluna bakar, 1-2 adım ilerler ve arkasından gelen beke tacı o kullansın diye bıraktıktan sonra bu oyuncu kendini savunmacının kolları arasına atar. hiçbir zaman görmedim ki taç atıldığı sırada boşa kaçan oyuncu olduğunu. her zaman markaj altında topu göğsüyle indirmeye çalışan veya kafayla ancak arkaya aşırmak zorunda kalan oyuncular izledik. tacı atanın da bu konuda payı büyük. ne olursa olsun her zaman iyi veya kötü ileri oynama düşüncesinde oluyorlar. yine dünkü maçtan örnek vermek istiyorum. sabri sarıoğlu 2. yarıda galatasaray’ın koruduğu kalenin korner bayrağına yakın kısmından 2-3 tane taç kullandı. bursaspor tabiki baskıya geldi ve tacı almak için gelen oyuncuların tamamı yine kendini baskıya gelen bursasporlu oyuncuların kucağına attı. ne hikmetse ceza sahasında çok rahat pozisyonda bulunan muslera olasılığı hiç düşünülmeden 20 tacın 19’unun kaptırıldığı tarafa doğru – yani kaleden uzak tarafa, taç çizgisine paralel tarafa doğru – taç kullanıldı ve her seferinde de top bursasporlulara geçti. yanlış anlaşılmasın taçı atamayan sabri sarıoğlu değildir. ahmet’tir, mehmet’tir kısacası türkiye’dir.
taçlar sırasında boşa kaçmak, alan açmak veya farklı bir bölgeye doğru daha garanti bir atış yapmak diye bir anlayış yok. rakip kaleden 80 metre uzaklıkta bile yapılabilecek en zor atış tercih edilir ve her seferinde top kaybıyla sonuçlanır. bir allah’ın kulu da çıkar demez ki ‘ben ne yapıyorum topu almak için bir çaba sarf edeyim. ‘ demiyor.
burada en büyük sorun bana kalırsa teknik adamlar. türkiye’de teknik adamlar takımda 11’i belirleyen, antrenman yaptıran – dünkü futbolu izledikten sonra bundan da şüphelerim var. sanki tüm futbolcular birbirinden bağımsız çalışıyorlar gibi. – kişiler olarak algılanıyor. en büyük türk antrenör fatih terim’in zamanında bile ki halen milli takımda devam ediyor buna bir çözüm bulamadık, bulmak istemedik. antrenörün işi nedir ? bunların analizini yapıp bir çözüm üretmektir ama bu sorunu göremiyorlar bile.
yıllar önce hıncal uluç bu konu hakkında resmen püskürmüştü ama o günden sonra – öncesinde de olduğunu hiç sanmıyorum – taç atışlarıyla ilgili bir serzeniş görmedim. kimse olayın farkında değil gibi. avrupa’da ‘duran top’ tabiri gören taçlar türkiye’de top kaybıyla eş değer anlamına geliyor.
bir de avrupa takımlarının tarafından bakalım. ancak oyun sıkıştığında veya sonra dakikalarda skorun koruyup maçı bitirme düşüncesinde olan takımların bizim gibi değil yanlış anlaşılmasın çok daha akıllıca kullandıkları bir yöntem olabiliyor taç atışları. çoğu avrupa ligi maçında geriye dönmek pahasına da olsa oyunu açmak, topun kendisinde kalmasını sağlamak için ileriye doğru değil de geriye doğru taçların kullanıldığını çoğunlukla görebiliriz. avrupa takımlarına karşı oynanan maçlarda rakibin topu bizim korner bayrağına doğru getirip taç yapması neredeyse her zaman onların lehine oluyor. rakipler de herhalde sonra birkaç yılda bunu analiz etmişler ki bazen kasti olarak topu o bölgelere taşıyıp aleyhlerine taç atışı kovaladıklarını görebiliyoruz. ne de olsa haklılar bizim top kaybımızla sonuçlanacak taçtan sonra ters kanat büyük bir olasılıkla boş olacak ve atağın yönünü çabuk bir şekilde değiştirebilecekler.
sözün özü bu: avrupa’da duran top olarak kullanılan, gol aranabilen taç, bizde resmen bir karın ağrısı. taç futbol literatüründen kaldırılsa türkiye olarak en az 1-2 seviye yukarı çıkabiliriz.
taçlar hep rakibe, taçlar hep auta, taçlar hep yanlış tarafa.
--- alıntı ---