556
çoğu zaman anlatamadığımdır. ya da her cümle kuruşumda, daha güzeli mümkün dememdendir kimbilir. ama bir şarkı dinliyorum cimbom'um tam da şimdi. seni anlatıyor sanki. ya da ben öyle istiyorum her şarkıda olduğu gibi.*
'çağırmışsın ey şehir
duyuyorum
duyuyor..
sen kadim, bense acemi
büyüyorum
büyüyor..
kamaştı gözlerim ışıklarından
arandım sakin yollarında
geziyorum..'
bir şehir olarak düşlüyorum seni bugün. öyle tasvir ediyorum hayalimde şimdi. kocaman bir şehir. o kadar güzel ki. manzaraları var bir bize özel. bahçeleri var bir bizi içinde barındırır. sesi var bir bize anlaşılır. hepimiz bir şekilde çağırıldık bu şehre. böyle düşünüyorum. seslenişler farklı olabilir: evvel zaman içinde anlatılan metinli, prekazili bir hikaye en gerçeğinden; renklerin enerjisinin mıknatıs görevi görüşü; çocukluğun bünyeye sadece büyüyene kadar bahşettiği, saf sevgiyi yalanından ayırt edip peşinden gidebilme yeteneği; sana doğru televizyonun camına inat koşan biraz sarı biraz kırmızı futbolcunun o hali; hayatını galatasaray'a göre yaşayan büyüklerin sana çizdikleri yol...
çağırıldık ve davete icabet ettik. bu seslenişini duymayabilirdik davetsiz misafir'imizin. ama duyduk duyuyoruz hala.. aşkın sesi kuvvetlidir zira. bu şehrin her karışı, niyelere cevap veriyor. her karışı tutkuyla inşa edilmiş çünkü. niye burdayım, niye bu kadar güzel, niye bu kadar kalabalık, niye bu kadar vazgeçilmez, niye başka bir büyüsü var... cevaplarını aldıkça katre katre büyüyoruz sonra. en güvenilir, en huzurlu yürüyüşlerimizi yapıyoruz. hala yapıyoruz.
bitmeyecek arkasında gidişimiz, eteğinden tutuşumuz. bu yüzden yürüyedur diyişimiz. teklerse tekler, yorulursa yoruluruz; sevinirse mutluluğuna esir, üzülürse çığlıklar oluruz.
'çağırmışsın ey şehir
duyuyorum
duyuyor..
sen kadim, bense acemi
büyüyorum
büyüyor..
kamaştı gözlerim ışıklarından
arandım sakin yollarında
geziyorum..'
bir şehir olarak düşlüyorum seni bugün. öyle tasvir ediyorum hayalimde şimdi. kocaman bir şehir. o kadar güzel ki. manzaraları var bir bize özel. bahçeleri var bir bizi içinde barındırır. sesi var bir bize anlaşılır. hepimiz bir şekilde çağırıldık bu şehre. böyle düşünüyorum. seslenişler farklı olabilir: evvel zaman içinde anlatılan metinli, prekazili bir hikaye en gerçeğinden; renklerin enerjisinin mıknatıs görevi görüşü; çocukluğun bünyeye sadece büyüyene kadar bahşettiği, saf sevgiyi yalanından ayırt edip peşinden gidebilme yeteneği; sana doğru televizyonun camına inat koşan biraz sarı biraz kırmızı futbolcunun o hali; hayatını galatasaray'a göre yaşayan büyüklerin sana çizdikleri yol...
çağırıldık ve davete icabet ettik. bu seslenişini duymayabilirdik davetsiz misafir'imizin. ama duyduk duyuyoruz hala.. aşkın sesi kuvvetlidir zira. bu şehrin her karışı, niyelere cevap veriyor. her karışı tutkuyla inşa edilmiş çünkü. niye burdayım, niye bu kadar güzel, niye bu kadar kalabalık, niye bu kadar vazgeçilmez, niye başka bir büyüsü var... cevaplarını aldıkça katre katre büyüyoruz sonra. en güvenilir, en huzurlu yürüyüşlerimizi yapıyoruz. hala yapıyoruz.
bitmeyecek arkasında gidişimiz, eteğinden tutuşumuz. bu yüzden yürüyedur diyişimiz. teklerse tekler, yorulursa yoruluruz; sevinirse mutluluğuna esir, üzülürse çığlıklar oluruz.