17
kırgın efsanemiz büyük mehmet abimiz.
kendisiyle topraksaha.net ekibinin yaptığı röportaj çin buyrun efendim:
http://topraksaha.net/...et-oguz-cevapladi-2/
--- alıntı ---
biz sorduk, galatasaray efsanesi mehmet oğuz cevapladı
60’lı ve 70’li yıllarda galatasaray ile milli takımın en önemli isimlerindendi mehmet oğuz, nam-ı diğer büyük mehmet. sarı-kırmızılı forma ile şampiyonluklara imza atan efsaneyle kadırga’da başlayan futbol hayatından galatasaray’ a transferine, birch’lü yıllardan fenerbahçe’ye gidişine kadar birçok konuyu konuştuk. söz şimdi büyük mehmet’te…
+futbola kadırga’da başladınız değil mi?
-evet, 11-12 yaşımdan beri futbol oynuyordum. 1965’ten itibaren kadırga’da oynadım. iki sene burada top oynadıktan sonra, 1967 yılında galatasaray’a transfer oldum. hatta kadırga’daki son maçımı da vefa stadı’nda mecidiyeköy’e karşı oynamıştım, 1-0 mağlup olmuştuk.
+galatasaray’a transferinizde bülent eken’in önemli bir rolü varmış…
-aslında kadırga’da oynarken de gündüz kılıç dönemindeki galatasaray ile antrenmanlara çıkıyordum. transfer olmamdan yaklaşık bir ay evvel, bülent ağabey takımın başına geçti. onlar da bana imzayı attırmıştı.
+galatasaray’a geldiğinizde kimler vardı takımda?
-metin oktay, talat ağabey (özkarslı), uğur köken, ayhan elmastaşoğlu, yılmaz gökdel, mustafa yürür, turan doğangün… turgay şeren de yeni bırakmıştı. 1 temmuz 1967’de yasin ve gökmen ile birlikte mukavele yaptık, 2 temmuz’da da turgay şeren jübile yapmıştı. hatta yasin, ben ve gökmen’i maça davet etmişlerdi. yaşin’in de oynadığı bir maçtı…
imza attığımız zaman halil burnaz gelmiş, “siz çok uğurlu insanlarsınız” demişti. biz de bilmiyoruz tabii neden bahsettiklerini. meğer florya’nın tapusu o gün alınmış… halil ağabey, “orada antrenman yapacaksınız” demişti; ben 12 sene oynadım, gökmen 13 sene oynadı ama yapılmadı (gülüşmeler)
+bülent eken’in antrenörlüğünde ilk yılınız nasıl geçmişti?
-üçüncü olmuştuk o yıl. kaleperovic gelmişti bülent ağabey’den sonra. kaleperovic’le de şampiyon olmuştuk hatta.
kaleperovic’li iki yıldan sonra da birch’lü yıllar ve üç sene üst üste şampiyonluklar var. o dönemdeki başarınızın sırrı neydi?
evet, birch’le birlikte başarılı bir dönem yaşadık. bunun en büyük nedeni, çok iyi bir takıma sahip olmamızdı. ben, ayhan elmastaşoğlu, ergün acuner, talat özkarslı, uğur köken gibi oyuncuların yanına; ptt’den metin kurt, aydın güleş ve tuncay temeller, aydın’dan savaş yarbay, sarıyer’den suphi soylu gibi yetenekli isimleri almıştık. bunun üzerine bir de birch’ün kondisyon ağırlıklı antrenmanları eklenince, fark yaratan bir takım olduk. o zaman türkiye’de kondisyon denen şey yoktu, rakipler maç sonunda bitik durumdayken biz diri kalıyorduk ve üstünlük sağlıyorduk.
çok ağır antrenmanlar yaptırırdı birch. ağırlıklarla koşu idmanları falan vardı… salı ve perşembe günleri antrenmana gitmek istemezdik (gülüşmeler).
+birch’ün kondisyon antrenmanı dışında, takımın üzerindeki etkisi neydi? mesela bir sistem farklılığı var mıydı?
-kaleperovic zamanında 4-2-4 oynardık, birch ise 4-3-3 oynatırdı. ama başarının nedeni kondisyon antrenmanlarıydı.
bu dönemde türkiye’de büyük başarılar yakalamanıza rağmen avrupa’da pek de istediğiniz sonuçları alamadınız. bir tek kaleperovic döneminde çeyrek finaliniz var. ama birch’lü dönemde bu söz konusu değil.
kaleperovic döneminde önce irlanda ekibi waterford’u, sonra da spartak trnava’yı elemiştik. hatta trnava maçı kura ile sonuçlanmıştı. uğur ağabey ve talat ağabey, kurayı yakından izlemişti. biz takımın küçükleri ise epey uzaktık olay yerinden (gülüşmeler). birch döneminde ise kura şansızlığımız vardı. bir de o dönem baştan sona eleme oynanıyordu, şimdiki gibi grup yoktu. yani daha zor bir sistemle oynuyorduk. mesela ilk yıl cska moskova ile eşleştik. oradaki maçı hiç unutmam, o kadar soğuktu ki sahada titriyorduk. ikinci yılımızda ise bayern münih çıktı. beckenbauer, breitner, müller… çok iyi bir takımdı. zaten ilerleyen yıllarda da üç kez üst üste avrupa şampiyonu oldular. son senemizde de atletico madrid’le karşılaştık, uzatmalarda yediğimiz golle elendik. aragones falan vardı o takımda… o atletico madrid, aynı yıl finale yükseldi ve schwarzenbeck’in 30 metreden attığı son dakika golü olmasa şampiyon oluyordu. birch ayrıldıktan sonra da galatasaray’ın şampiyonluğa hasret yılları başladı… aslında sonraki sene de şampiyon olabilirdik ama şanssız puan kayıpları yaşadık.
+uzun yıllar şampiyonluğa uzak olmanızın başka nedenleri var mıydı?
-tabii ki vardı. mesela benim oynadığım süre içerisinde fatih (terim) ve ali (yavaş) dışında iyi futbolcu alınmadı. yönetimde yaşanan istikrarsızlıklar takımı da etkiledi. bir futbolcu geliyor, bir futbolcu gidiyordu… bu da olumsuzlukları getirdi.
galatasaray’da o dönem bir ingiliz antrenör furyası var. bunların içinde de en ilginci belki de malcolm allison.
+nasıl bir antrenördü?
-aslında iyi bir teknik adamdı, cesur hocaydı. 5-1-4 gibi garip bir sitemde oynatırdı bizi. hatta eskişehirspor ile oynadığımız bir maçta, beni ve çilli mehmet’i (özgül) çift libero oynatıp, sol beke fatih terim’i koymuştu. o maçı da kazanmıştık. daha sonra fatih’i gerçek yeri olan liberoya çekti. allison, ingiltere’de kral gibiydi. bir keresinde chesterfield’a gitmiştik. malcolm allison da oradaki bir okulda ders veriyormuş… bize şehri gezmemiz için izin verdiler, biz de birkaç arkadaş bir bara girdik ve içki içmeye başladık. bu arada malcolm içeri girdi. onu gören kızlar, adamın üstüne atlamaya başladı çığlıklar atarak. ben de bizi görecek diye tedirgin oldum, takip etti sanmıştım. ama bizi görmezden geldi ve oturup içkisini içti. enteresan adamdı. topçuların bara gitmesine, gece hayatına kızmazdı. tabii bunlar bizim ülkede hoş karşılanmayan şeyler. velhasıl yönetimin de arkasından işler çevirmesi sonucunda gönderildi. birch’ün tam tersi bir karakteri vardı. birch, aile babası gibi düzenli biriyken malcolm, onun tam zıttıydı; çapkın ve eğlenceyi seven birisiydi (gülüşmeler).
+kariyerinizin en iyi dönemlerinde hiç avrupa’da oynamayı düşündünüz mü?
-hayır, hiçbir zaman düşünmedim. zaten bizim dönemden kim gitti ki! hem ben istanbul dışında bir şehirde yapamam…
+o dönem de avrupa futbolu ile türk futbolu arasında fark var mıydı?
-bayern münih ile maça çıkıyoruz… beckenbauer’in ayağında, üzerinde ‘beckenbauer’ yazan adidas var. her oyuncunun kramponunda ismi yazıyordu. sen anla farkı!
+biraz da milli takımdan konuşalım isterseniz. kaç yılına kadar milli takımda forma giydiniz?
-altısı ümit milli olmak üzere 29 kez milli takımda oynadım. 1969’dan 1975 yılına kadar milli takımda oynadım. ilk milli maçım da suudi arabistan’a karşıydı. cidde ve riyad’da üst üste iki maç oynamış, ikisini de kazanmıştık. antrenörümüz de rahmetli şükrü gülesin’di… hatta şükrü ağabey bir gün birlikte yemek yerken, “milli takım tarihinin en başarılı antrenörü benim, iki maçta iki galibiyet aldım.” demişti (gülüşmeler). allah rahmet eylesin çok neşeli adamdı. milli takıma 1975’ten sonra da seçildim ama affımı isteyip gitmedim. beni huzursuz eden durumlar olmuştu.
+unutamadığınız milli maçlar var mı?
-iyi maçlarımız da oldu, çok farklı mağlup olduklarımız da… mesela izmir’deki 1-0’lık polonya maçı hatırladıklarımdan; cemil atmıştı golü. italya’daki 0-0’lık maç var. allah rahmet eylesin sabri dino’nun kurtarışları, bizim şansımız, 0-0 bitmişti. aslında beş dakikada 7-0 olabilirdi (gülüşmeler). rivera, riva falan çok iyi oynamışlardı ama olmadı…
+o dönem türkiye milli takımı’nda çok iyi oyuncular var ama avrupa şampiyonası ya da dünya kupası’na da hep uzak kalınmış. bunun nedenleri ne sizce?
-milli takımı ankara’dan oturarak yönetenler nedeniyle istikrarsızlık vardı. mesela şükrü gülesin, iki maçlığına milli takımın başına geçiyordu… hasan polat’ın federasyon başkanlığı döneminde biraz daha toparlamıştık ama ne kadar uğraşsan da düzeltilmesi zor bir bozukluk vardı.
+yönetim demişken metin kurt ve turgan ece arasında başlayan, kadro dışı kalmanıza kadar uzanan olaydan da bahseder misiniz?
-o sene ligde kötü gittiğimiz için hedefimiz türkiye kupası olmuştu. yönetim de türkiye kupası için kademeli şekilde bir prim sistemi belirlemişti. örnek veriyorum; bir tur atladığımızda bin lira, iki turda iki bin lira gibi… yarı finalde ankaragücü ile karşılaştık, onları da devre dışı bıraktık. ama turgan ece, ankaragücü’nün küme düşme konumunda olduğunu, vaat edilen primin ödenmeyeceğini söyledi. metin ve yasin gibi genç arkadaşlarımız da bu konuyla ilgili toplantılar yaptılar fakat benim bir alakam yoktu o toplantılarla. para da çok umurumda değildi aslında. ama turgan ece, faturayı bana ve metinlere kesti, kadro dışı kaldık. bunun üstüne bir de kötü durumdaki galatasaray, şampiyonluk için oynayan fenerbahçe’yi 1-0 yenmez mi! hem fener’i şampiyonluktan ettik, hem de kulübe moral geldi. fenerbahçe maçından sonra, trabzonspor ile oynayacağımız türkiye kupası maçında da kadroya alınmadık. orada da penaltılarla kazandık kupayı (gülüşmeler). nitekim olay tatlıya bağlandı, yasin’le ben affedildik ama metin, kayseri’ye gönderildi.
+birkaç sezon sonra da yine yönetimle sıkıntı yaşadınız ve fenerbahçe’ye transfer oldunuz. bu transferde jübilenizle ilgili bir durum var galiba. inönü stadyumu’nun ayarlanması konusunda sorunlar yaşanmış…
-sezon öncesi her takıma bir tek maç veriliyordu. o bir maçta benim jübilem yapılacaktı. ama o sezon galatasaray, orduspor’dan kemal yıldırım’ı transfer etmişti. orduspor’a da istanbul’da, hâsılatı orduspor’a kalacak bir maç sözü verilmiş. ya benim jübilem yapılacaktı ya da ordu ile o maç yapılacaktı. kemal yıldırım’dan yana seçim yaptılar. jübilem olmayınca, o dönemki antrenör coşkun özarı’ya gidip, bir sene daha oynamak istediğimi söyledim. “yönetime haber vereyim” dedi, ben de bekledim. ama sonradan yönetime, “ben mehmet’i istemiyorum” demiş. yönetim de beni oyalıyordu. en sonunda alp yalman ve şeref cenger imza attı ve beş saat kala bonservisimi verdiler. fenerbahçe’ye 1979-1980 sezonunda transfer oldum. 31 temmuz 1979’da transfer dönemi bitiyordu. galatasaray, bonservisimi elime verdiğinde, transfer döneminin bitmesine beş saat vardı. o beş saat içinde herhangi bir kulübe gidemezsem bir yıl futbol oynayamayacaktım. beni 10 gün oyaladılar. hiçbir yere gitmeyeyim diye bilinçli olarak o saatte verdiler bonservisimi. fenerbahçe’ye son anda imza attım.
+fenerbahçe’ye transferinizde yakın arkadaşınız cemil turan’ın büyük payı varmış. doğru mu bu?
-herkes transferimde cemil’in (turan) rol oynadığını yazdı ama transferimin sebebi, gazeteci yavuz bayraktar’dı. her şeyi o ayarlamış.
+galatasaray’dan ayrılmayı hiç düşünmüş müydünüz? sadece bu dönemde değil, mesela uzun yıllar şampiyon olmadığınız sezonlar sonrasında dahi aklınızdan hiç geçmedi mi?
-kesinlikle öyle bir şey düşünmedim. herkes büyük takımda futbol oynamak ister. o hedefe ulaşmışım, niye bırakayım galatasaray’ı! zaten üç büyükler arasında transfer o zaman hiç görülmezdi neredeyse, galatasaray’ı bırakıp, ligin alt sıralarında olan bir takıma da niye gideyim!
+fenerbahçe’deki bir seneniz nasıl geçti?
-kariyerimin en huzurlu günlerini fenerbahçe’de yaşadım diyebilirim. alpaslan (eratlı), cemil, şevki (şenlen), iyi arkadaşlarımdı zaten. o sezon antrenörlüğümüzü yapan şükrü ersoy ve ziya şengül de bana karşı çok iyi davranmıştı. ligi de ikinci bitirmiştik hatta…
+o sezonun sonunda da fenerbahçe ile beşiktaş arasında oynanan maç ile jübilenizi yaptınız değil mi?
-evet. ama ben futbolu, galatasaray’dan ayrıldığımda bırakmıştım zaten. jübilemle ilgili bütün hazırlıklar, galatasaray’da oynarken yapılmıştı. jübile kitabı, davetiyeler, hepsi sarı-kırmızıydı… hatta davetiyeye karikatürümü çizen altan erbulak, aynı çizimi sarı-lacivert yaptığında çok üzülmüş (gülüşmeler). hasta galatasaraylıydı, çok üzülmüş fenerbahçe’ye gitmeme.
+daha uzun süre oynamayı niye tercih etmediniz? neticede 30’lu yaşların başında futbolu bıraktınız.
-çok küçük yaşta başladığım için. 12 yıl 1. lig’de en üst seviyede futbol oynadım. hem galatasaray hem de kendi yeteneklerim sayesinde yaşanabilecek bütün her şeyi yaşadım. onun için artık yeter dedim.
+peki hiç antrenörlük yapmayı düşündünüz mü?
-hayır, bana göre değil antrenörlük. zaten futbol camiasından uzak kalmak için futbolu bırakmışım, bir daha niye girmek isteyeyim ki aynı ortama!
+biz sizi hep orta saha olarak bildik. ama birçok pozisyonda oynamışsınız. sizin oynamayı ensevdiğiniz mevkii hangisiydi?
-o zamanlar mevkiler numaralara göre verilirdi. ben onları pek umursamazdım. soyunma odasına girdiğimizde, “isteyen istediği formayı alsın!” derdim. benim için önemli değildi pek. kaptanlık pazubandı da öyle… hiç takmadım ama sahaya çıktığımda kaptanın ben olduğumu herkes bilirdi. evet, kariyerimin büyük bölümünde orta saha oynadım ama sonlara doğru, üçlü forvette oynamaya başlamıştım, en çok o mevkide oynarken keyif almıştım.
+beraber oynadığınız en iyi oyuncu kimdi?
-herkes benimle oynamak isterdi (gülüşmeler). can ağabey (bartu) muhteşem bir futbolcuydu, nefis bir sol ayağı vardı. milli takımda yeni yeni oynarken, onun da son dönemleriydi, hem karşılıklı hem de birlikte oynamıştım onunla.
+bugünlerde oyun stilinizi benzettiğiniz bir futbolcu var mı?
-öyle bakmam hiç futbola. iyi futbolcu iyi futbolcudur benim için. ama arda turan ilk oynamaya başladığı yıllarda bana benzetirlermiş hatta kendisi de benimle çok tanışmak istiyormuş bu nedenle. bir gün ortak bir tanıdığımız vesilesiyle telefonda konuşmuştuk, ona “sen kimseye benzeme, arda turan gibi oyna!” demiştim. şimdi kariyerinin en üst noktasında, daha da başarılı olur inşallah.
+niçin uzun yıllardır röportaj yapmadınız?
-ben futbolcuyken de pek konuşmaz, fotoğraflarımın çekilmesini istemezdim. koşarken çek, maçta çek ama topun üzerine oturtup da niye fotoğrafı mı çekesin, aktör müyüm ben!
--- alıntı ---
kendisiyle topraksaha.net ekibinin yaptığı röportaj çin buyrun efendim:
http://topraksaha.net/...et-oguz-cevapladi-2/
--- alıntı ---
biz sorduk, galatasaray efsanesi mehmet oğuz cevapladı
60’lı ve 70’li yıllarda galatasaray ile milli takımın en önemli isimlerindendi mehmet oğuz, nam-ı diğer büyük mehmet. sarı-kırmızılı forma ile şampiyonluklara imza atan efsaneyle kadırga’da başlayan futbol hayatından galatasaray’ a transferine, birch’lü yıllardan fenerbahçe’ye gidişine kadar birçok konuyu konuştuk. söz şimdi büyük mehmet’te…
+futbola kadırga’da başladınız değil mi?
-evet, 11-12 yaşımdan beri futbol oynuyordum. 1965’ten itibaren kadırga’da oynadım. iki sene burada top oynadıktan sonra, 1967 yılında galatasaray’a transfer oldum. hatta kadırga’daki son maçımı da vefa stadı’nda mecidiyeköy’e karşı oynamıştım, 1-0 mağlup olmuştuk.
+galatasaray’a transferinizde bülent eken’in önemli bir rolü varmış…
-aslında kadırga’da oynarken de gündüz kılıç dönemindeki galatasaray ile antrenmanlara çıkıyordum. transfer olmamdan yaklaşık bir ay evvel, bülent ağabey takımın başına geçti. onlar da bana imzayı attırmıştı.
+galatasaray’a geldiğinizde kimler vardı takımda?
-metin oktay, talat ağabey (özkarslı), uğur köken, ayhan elmastaşoğlu, yılmaz gökdel, mustafa yürür, turan doğangün… turgay şeren de yeni bırakmıştı. 1 temmuz 1967’de yasin ve gökmen ile birlikte mukavele yaptık, 2 temmuz’da da turgay şeren jübile yapmıştı. hatta yasin, ben ve gökmen’i maça davet etmişlerdi. yaşin’in de oynadığı bir maçtı…
imza attığımız zaman halil burnaz gelmiş, “siz çok uğurlu insanlarsınız” demişti. biz de bilmiyoruz tabii neden bahsettiklerini. meğer florya’nın tapusu o gün alınmış… halil ağabey, “orada antrenman yapacaksınız” demişti; ben 12 sene oynadım, gökmen 13 sene oynadı ama yapılmadı (gülüşmeler)
+bülent eken’in antrenörlüğünde ilk yılınız nasıl geçmişti?
-üçüncü olmuştuk o yıl. kaleperovic gelmişti bülent ağabey’den sonra. kaleperovic’le de şampiyon olmuştuk hatta.
kaleperovic’li iki yıldan sonra da birch’lü yıllar ve üç sene üst üste şampiyonluklar var. o dönemdeki başarınızın sırrı neydi?
evet, birch’le birlikte başarılı bir dönem yaşadık. bunun en büyük nedeni, çok iyi bir takıma sahip olmamızdı. ben, ayhan elmastaşoğlu, ergün acuner, talat özkarslı, uğur köken gibi oyuncuların yanına; ptt’den metin kurt, aydın güleş ve tuncay temeller, aydın’dan savaş yarbay, sarıyer’den suphi soylu gibi yetenekli isimleri almıştık. bunun üzerine bir de birch’ün kondisyon ağırlıklı antrenmanları eklenince, fark yaratan bir takım olduk. o zaman türkiye’de kondisyon denen şey yoktu, rakipler maç sonunda bitik durumdayken biz diri kalıyorduk ve üstünlük sağlıyorduk.
çok ağır antrenmanlar yaptırırdı birch. ağırlıklarla koşu idmanları falan vardı… salı ve perşembe günleri antrenmana gitmek istemezdik (gülüşmeler).
+birch’ün kondisyon antrenmanı dışında, takımın üzerindeki etkisi neydi? mesela bir sistem farklılığı var mıydı?
-kaleperovic zamanında 4-2-4 oynardık, birch ise 4-3-3 oynatırdı. ama başarının nedeni kondisyon antrenmanlarıydı.
bu dönemde türkiye’de büyük başarılar yakalamanıza rağmen avrupa’da pek de istediğiniz sonuçları alamadınız. bir tek kaleperovic döneminde çeyrek finaliniz var. ama birch’lü dönemde bu söz konusu değil.
kaleperovic döneminde önce irlanda ekibi waterford’u, sonra da spartak trnava’yı elemiştik. hatta trnava maçı kura ile sonuçlanmıştı. uğur ağabey ve talat ağabey, kurayı yakından izlemişti. biz takımın küçükleri ise epey uzaktık olay yerinden (gülüşmeler). birch döneminde ise kura şansızlığımız vardı. bir de o dönem baştan sona eleme oynanıyordu, şimdiki gibi grup yoktu. yani daha zor bir sistemle oynuyorduk. mesela ilk yıl cska moskova ile eşleştik. oradaki maçı hiç unutmam, o kadar soğuktu ki sahada titriyorduk. ikinci yılımızda ise bayern münih çıktı. beckenbauer, breitner, müller… çok iyi bir takımdı. zaten ilerleyen yıllarda da üç kez üst üste avrupa şampiyonu oldular. son senemizde de atletico madrid’le karşılaştık, uzatmalarda yediğimiz golle elendik. aragones falan vardı o takımda… o atletico madrid, aynı yıl finale yükseldi ve schwarzenbeck’in 30 metreden attığı son dakika golü olmasa şampiyon oluyordu. birch ayrıldıktan sonra da galatasaray’ın şampiyonluğa hasret yılları başladı… aslında sonraki sene de şampiyon olabilirdik ama şanssız puan kayıpları yaşadık.
+uzun yıllar şampiyonluğa uzak olmanızın başka nedenleri var mıydı?
-tabii ki vardı. mesela benim oynadığım süre içerisinde fatih (terim) ve ali (yavaş) dışında iyi futbolcu alınmadı. yönetimde yaşanan istikrarsızlıklar takımı da etkiledi. bir futbolcu geliyor, bir futbolcu gidiyordu… bu da olumsuzlukları getirdi.
galatasaray’da o dönem bir ingiliz antrenör furyası var. bunların içinde de en ilginci belki de malcolm allison.
+nasıl bir antrenördü?
-aslında iyi bir teknik adamdı, cesur hocaydı. 5-1-4 gibi garip bir sitemde oynatırdı bizi. hatta eskişehirspor ile oynadığımız bir maçta, beni ve çilli mehmet’i (özgül) çift libero oynatıp, sol beke fatih terim’i koymuştu. o maçı da kazanmıştık. daha sonra fatih’i gerçek yeri olan liberoya çekti. allison, ingiltere’de kral gibiydi. bir keresinde chesterfield’a gitmiştik. malcolm allison da oradaki bir okulda ders veriyormuş… bize şehri gezmemiz için izin verdiler, biz de birkaç arkadaş bir bara girdik ve içki içmeye başladık. bu arada malcolm içeri girdi. onu gören kızlar, adamın üstüne atlamaya başladı çığlıklar atarak. ben de bizi görecek diye tedirgin oldum, takip etti sanmıştım. ama bizi görmezden geldi ve oturup içkisini içti. enteresan adamdı. topçuların bara gitmesine, gece hayatına kızmazdı. tabii bunlar bizim ülkede hoş karşılanmayan şeyler. velhasıl yönetimin de arkasından işler çevirmesi sonucunda gönderildi. birch’ün tam tersi bir karakteri vardı. birch, aile babası gibi düzenli biriyken malcolm, onun tam zıttıydı; çapkın ve eğlenceyi seven birisiydi (gülüşmeler).
+kariyerinizin en iyi dönemlerinde hiç avrupa’da oynamayı düşündünüz mü?
-hayır, hiçbir zaman düşünmedim. zaten bizim dönemden kim gitti ki! hem ben istanbul dışında bir şehirde yapamam…
+o dönem de avrupa futbolu ile türk futbolu arasında fark var mıydı?
-bayern münih ile maça çıkıyoruz… beckenbauer’in ayağında, üzerinde ‘beckenbauer’ yazan adidas var. her oyuncunun kramponunda ismi yazıyordu. sen anla farkı!
+biraz da milli takımdan konuşalım isterseniz. kaç yılına kadar milli takımda forma giydiniz?
-altısı ümit milli olmak üzere 29 kez milli takımda oynadım. 1969’dan 1975 yılına kadar milli takımda oynadım. ilk milli maçım da suudi arabistan’a karşıydı. cidde ve riyad’da üst üste iki maç oynamış, ikisini de kazanmıştık. antrenörümüz de rahmetli şükrü gülesin’di… hatta şükrü ağabey bir gün birlikte yemek yerken, “milli takım tarihinin en başarılı antrenörü benim, iki maçta iki galibiyet aldım.” demişti (gülüşmeler). allah rahmet eylesin çok neşeli adamdı. milli takıma 1975’ten sonra da seçildim ama affımı isteyip gitmedim. beni huzursuz eden durumlar olmuştu.
+unutamadığınız milli maçlar var mı?
-iyi maçlarımız da oldu, çok farklı mağlup olduklarımız da… mesela izmir’deki 1-0’lık polonya maçı hatırladıklarımdan; cemil atmıştı golü. italya’daki 0-0’lık maç var. allah rahmet eylesin sabri dino’nun kurtarışları, bizim şansımız, 0-0 bitmişti. aslında beş dakikada 7-0 olabilirdi (gülüşmeler). rivera, riva falan çok iyi oynamışlardı ama olmadı…
+o dönem türkiye milli takımı’nda çok iyi oyuncular var ama avrupa şampiyonası ya da dünya kupası’na da hep uzak kalınmış. bunun nedenleri ne sizce?
-milli takımı ankara’dan oturarak yönetenler nedeniyle istikrarsızlık vardı. mesela şükrü gülesin, iki maçlığına milli takımın başına geçiyordu… hasan polat’ın federasyon başkanlığı döneminde biraz daha toparlamıştık ama ne kadar uğraşsan da düzeltilmesi zor bir bozukluk vardı.
+yönetim demişken metin kurt ve turgan ece arasında başlayan, kadro dışı kalmanıza kadar uzanan olaydan da bahseder misiniz?
-o sene ligde kötü gittiğimiz için hedefimiz türkiye kupası olmuştu. yönetim de türkiye kupası için kademeli şekilde bir prim sistemi belirlemişti. örnek veriyorum; bir tur atladığımızda bin lira, iki turda iki bin lira gibi… yarı finalde ankaragücü ile karşılaştık, onları da devre dışı bıraktık. ama turgan ece, ankaragücü’nün küme düşme konumunda olduğunu, vaat edilen primin ödenmeyeceğini söyledi. metin ve yasin gibi genç arkadaşlarımız da bu konuyla ilgili toplantılar yaptılar fakat benim bir alakam yoktu o toplantılarla. para da çok umurumda değildi aslında. ama turgan ece, faturayı bana ve metinlere kesti, kadro dışı kaldık. bunun üstüne bir de kötü durumdaki galatasaray, şampiyonluk için oynayan fenerbahçe’yi 1-0 yenmez mi! hem fener’i şampiyonluktan ettik, hem de kulübe moral geldi. fenerbahçe maçından sonra, trabzonspor ile oynayacağımız türkiye kupası maçında da kadroya alınmadık. orada da penaltılarla kazandık kupayı (gülüşmeler). nitekim olay tatlıya bağlandı, yasin’le ben affedildik ama metin, kayseri’ye gönderildi.
+birkaç sezon sonra da yine yönetimle sıkıntı yaşadınız ve fenerbahçe’ye transfer oldunuz. bu transferde jübilenizle ilgili bir durum var galiba. inönü stadyumu’nun ayarlanması konusunda sorunlar yaşanmış…
-sezon öncesi her takıma bir tek maç veriliyordu. o bir maçta benim jübilem yapılacaktı. ama o sezon galatasaray, orduspor’dan kemal yıldırım’ı transfer etmişti. orduspor’a da istanbul’da, hâsılatı orduspor’a kalacak bir maç sözü verilmiş. ya benim jübilem yapılacaktı ya da ordu ile o maç yapılacaktı. kemal yıldırım’dan yana seçim yaptılar. jübilem olmayınca, o dönemki antrenör coşkun özarı’ya gidip, bir sene daha oynamak istediğimi söyledim. “yönetime haber vereyim” dedi, ben de bekledim. ama sonradan yönetime, “ben mehmet’i istemiyorum” demiş. yönetim de beni oyalıyordu. en sonunda alp yalman ve şeref cenger imza attı ve beş saat kala bonservisimi verdiler. fenerbahçe’ye 1979-1980 sezonunda transfer oldum. 31 temmuz 1979’da transfer dönemi bitiyordu. galatasaray, bonservisimi elime verdiğinde, transfer döneminin bitmesine beş saat vardı. o beş saat içinde herhangi bir kulübe gidemezsem bir yıl futbol oynayamayacaktım. beni 10 gün oyaladılar. hiçbir yere gitmeyeyim diye bilinçli olarak o saatte verdiler bonservisimi. fenerbahçe’ye son anda imza attım.
+fenerbahçe’ye transferinizde yakın arkadaşınız cemil turan’ın büyük payı varmış. doğru mu bu?
-herkes transferimde cemil’in (turan) rol oynadığını yazdı ama transferimin sebebi, gazeteci yavuz bayraktar’dı. her şeyi o ayarlamış.
+galatasaray’dan ayrılmayı hiç düşünmüş müydünüz? sadece bu dönemde değil, mesela uzun yıllar şampiyon olmadığınız sezonlar sonrasında dahi aklınızdan hiç geçmedi mi?
-kesinlikle öyle bir şey düşünmedim. herkes büyük takımda futbol oynamak ister. o hedefe ulaşmışım, niye bırakayım galatasaray’ı! zaten üç büyükler arasında transfer o zaman hiç görülmezdi neredeyse, galatasaray’ı bırakıp, ligin alt sıralarında olan bir takıma da niye gideyim!
+fenerbahçe’deki bir seneniz nasıl geçti?
-kariyerimin en huzurlu günlerini fenerbahçe’de yaşadım diyebilirim. alpaslan (eratlı), cemil, şevki (şenlen), iyi arkadaşlarımdı zaten. o sezon antrenörlüğümüzü yapan şükrü ersoy ve ziya şengül de bana karşı çok iyi davranmıştı. ligi de ikinci bitirmiştik hatta…
+o sezonun sonunda da fenerbahçe ile beşiktaş arasında oynanan maç ile jübilenizi yaptınız değil mi?
-evet. ama ben futbolu, galatasaray’dan ayrıldığımda bırakmıştım zaten. jübilemle ilgili bütün hazırlıklar, galatasaray’da oynarken yapılmıştı. jübile kitabı, davetiyeler, hepsi sarı-kırmızıydı… hatta davetiyeye karikatürümü çizen altan erbulak, aynı çizimi sarı-lacivert yaptığında çok üzülmüş (gülüşmeler). hasta galatasaraylıydı, çok üzülmüş fenerbahçe’ye gitmeme.
+daha uzun süre oynamayı niye tercih etmediniz? neticede 30’lu yaşların başında futbolu bıraktınız.
-çok küçük yaşta başladığım için. 12 yıl 1. lig’de en üst seviyede futbol oynadım. hem galatasaray hem de kendi yeteneklerim sayesinde yaşanabilecek bütün her şeyi yaşadım. onun için artık yeter dedim.
+peki hiç antrenörlük yapmayı düşündünüz mü?
-hayır, bana göre değil antrenörlük. zaten futbol camiasından uzak kalmak için futbolu bırakmışım, bir daha niye girmek isteyeyim ki aynı ortama!
+biz sizi hep orta saha olarak bildik. ama birçok pozisyonda oynamışsınız. sizin oynamayı ensevdiğiniz mevkii hangisiydi?
-o zamanlar mevkiler numaralara göre verilirdi. ben onları pek umursamazdım. soyunma odasına girdiğimizde, “isteyen istediği formayı alsın!” derdim. benim için önemli değildi pek. kaptanlık pazubandı da öyle… hiç takmadım ama sahaya çıktığımda kaptanın ben olduğumu herkes bilirdi. evet, kariyerimin büyük bölümünde orta saha oynadım ama sonlara doğru, üçlü forvette oynamaya başlamıştım, en çok o mevkide oynarken keyif almıştım.
+beraber oynadığınız en iyi oyuncu kimdi?
-herkes benimle oynamak isterdi (gülüşmeler). can ağabey (bartu) muhteşem bir futbolcuydu, nefis bir sol ayağı vardı. milli takımda yeni yeni oynarken, onun da son dönemleriydi, hem karşılıklı hem de birlikte oynamıştım onunla.
+bugünlerde oyun stilinizi benzettiğiniz bir futbolcu var mı?
-öyle bakmam hiç futbola. iyi futbolcu iyi futbolcudur benim için. ama arda turan ilk oynamaya başladığı yıllarda bana benzetirlermiş hatta kendisi de benimle çok tanışmak istiyormuş bu nedenle. bir gün ortak bir tanıdığımız vesilesiyle telefonda konuşmuştuk, ona “sen kimseye benzeme, arda turan gibi oyna!” demiştim. şimdi kariyerinin en üst noktasında, daha da başarılı olur inşallah.
+niçin uzun yıllardır röportaj yapmadınız?
-ben futbolcuyken de pek konuşmaz, fotoğraflarımın çekilmesini istemezdim. koşarken çek, maçta çek ama topun üzerine oturtup da niye fotoğrafı mı çekesin, aktör müyüm ben!
--- alıntı ---