22
döneminin en mükemmel oyun kurucularından birisi olmasına geç parlayan kariyerinden dolayı hep underrated kalmış eski basketbolcu.
liseden nba'ye geçerken büyük bir yıldız olacağı düşünülürken ilk 5 sene boyunca bir yerden başka bir yere savrulup durdu. ta ki 2002 yılında o zamanların koçu şimdinin dallas mavericks koçu rick carlisle ile yolu kesişene kadar. o zaman detroit pistons mehmet okur'un takımı olduğu için yakından takip ettiğim bir takımdı ve billups da carlisle'ın koçluğunda bir anda hem skorer hem de savunma yönü gelişmiş bir oyun kurucuya dönüştü. yanında skorer richard hamilton ve pota altında savunma canavarı ben wallace ile müthiş bir uyum içinde harika savunma yapan bir takıma dönüştüler. o sene ismi ve tipinden dolayı sempatimi kazanmış tayshaun prince de takıma katılmıştı ama çok süre almıyordu.
aslında çok iyi bir hale gelmiş bir takımın generali konumuna gelmişti billups ama doğu finalinde new jersey nets tarafından süpürülünce koç carlisle kovuldu ve yerine larry brown getirildi. brown carlisle'in temelini kurduğu takıma iki dokunuş yaptı. birincisi tayshaun prince 3 numara pozisyonda ilk 5'e yerleştirildi ve takım billups, prince ve wallace üçlüsüyle bir savunma makinasına dönüştü. o sistemin içerisinde mehmet okur da üstlendiği hücum rolüyle çok iyi bir noktaya gelmişti. ikinci dokunuş ise billups üzerindeydi. carlisle'dan farklı olarak prince'in de takıma kattığı sertliği düşünerek larry brown billups'a takımı yönetme ve organize etme görevi vermiş ve bir anda oyun içinde daha efektif ve skorer bir hale gelmişti. o sezon da detroit daha favori olan kobe, shaq, malone, payton ve fisher'lı lakers'ı rahat geçerek şampiyon olmuş, billups da final mvp'si seçilmiş ve artık bir süperstara evrilmişti.
yıllar sonra da billups kariyerini larry brown'dan çok carlisle'a borçlu olduğunu ve o sezona ona güvenilip kadroya katılmasaydı belki de hiç o noktaya gelemeyeceğini açıkladı.
bir koçun bir oyuncu üzerindeki etkisi bu denli büyük olabiliyor işte.
liseden nba'ye geçerken büyük bir yıldız olacağı düşünülürken ilk 5 sene boyunca bir yerden başka bir yere savrulup durdu. ta ki 2002 yılında o zamanların koçu şimdinin dallas mavericks koçu rick carlisle ile yolu kesişene kadar. o zaman detroit pistons mehmet okur'un takımı olduğu için yakından takip ettiğim bir takımdı ve billups da carlisle'ın koçluğunda bir anda hem skorer hem de savunma yönü gelişmiş bir oyun kurucuya dönüştü. yanında skorer richard hamilton ve pota altında savunma canavarı ben wallace ile müthiş bir uyum içinde harika savunma yapan bir takıma dönüştüler. o sene ismi ve tipinden dolayı sempatimi kazanmış tayshaun prince de takıma katılmıştı ama çok süre almıyordu.
aslında çok iyi bir hale gelmiş bir takımın generali konumuna gelmişti billups ama doğu finalinde new jersey nets tarafından süpürülünce koç carlisle kovuldu ve yerine larry brown getirildi. brown carlisle'in temelini kurduğu takıma iki dokunuş yaptı. birincisi tayshaun prince 3 numara pozisyonda ilk 5'e yerleştirildi ve takım billups, prince ve wallace üçlüsüyle bir savunma makinasına dönüştü. o sistemin içerisinde mehmet okur da üstlendiği hücum rolüyle çok iyi bir noktaya gelmişti. ikinci dokunuş ise billups üzerindeydi. carlisle'dan farklı olarak prince'in de takıma kattığı sertliği düşünerek larry brown billups'a takımı yönetme ve organize etme görevi vermiş ve bir anda oyun içinde daha efektif ve skorer bir hale gelmişti. o sezon da detroit daha favori olan kobe, shaq, malone, payton ve fisher'lı lakers'ı rahat geçerek şampiyon olmuş, billups da final mvp'si seçilmiş ve artık bir süperstara evrilmişti.
yıllar sonra da billups kariyerini larry brown'dan çok carlisle'a borçlu olduğunu ve o sezona ona güvenilip kadroya katılmasaydı belki de hiç o noktaya gelemeyeceğini açıkladı.
bir koçun bir oyuncu üzerindeki etkisi bu denli büyük olabiliyor işte.