554
kim ne derse desin ben "türk futbol kulüpleri standardının" üzerinde bir kaliteye sahip olduğunu düşündüğüm başarılı ekibimiz.
şimdi gözden kaçan birkaç detaydan bahsetmek istiyorum. ülkemizde, kulüplerimizin özellikle yönetim kadrosu ağırlıklı olarak futbol cahili iş adamlarından oluşmakta. bu da elbette takımların tüm politikalarına, gelecek planlarına ve de çözüm arayışlarına yansımakta.
burada belki de onlarca kez tekrar tekrar yazıldı, scout ekibi inceleme ve öneri görevindedir. transfer işi tamamen teknik ekip ve yönetimin kontrolünde. biz girişimleri ve bitmiş olan transferleri görüyoruz. görünmeyen kısmında neler olduğunu bilmiyoruz.
scout transferi dediğimiz zaman kafamızda neler canlandığına bir bakalım. genç, potansiyelli, ucuz, gelişime açık, mümkünse direkt a takıma, değilse alt yapıda 1-2 sene oynadıktan sonra a takıma yükselme potansiyeli olan oyuncu transferi. peki bu tür transferler ne tarz kulüplerde gerçekleşir? kadrosu hazır, mali durumu iyi, yatırım yapmaya müsait kulüplerde. genelde scout tarafından takip edilmiş ve henüz çok ismi duyulmayan bu tarz yetenekler işleyen bir a takımda ilk 1-2 sene yedek kulübesinde otururlar. sezonun gidişatına göre, nispeten kolay maçlarda dakika alarak kendi sınavlarını verirler.
peki bizim ülkemizde şartlar nasıl? 18 takımın hiçbirinin kadrosunda aksamayan bölge yok. hep kanayan bir yaraya direkt çözüm bulma arayışı içinde kulüpler. ve bunu yaparken borç batağında yüzen kulüplerden bahsediyoruz. ve bu kötü durumu idare etmesi gereken, az önce bahsettiğim, futbol cahili yönetimler. bir sezonda 2, bazen 3 antrenörle ligi bitirmeye çalışan istikrarsız takımlar.
scout transferleri küçük çaplı birer risktir. eğer kadron yeterliyse maliyeti düşük bu riski alırsın, bir tane tutturduğun zaman diğer on tane yanlış transferin zararını kendi başına kapatır. bu riski de ancak düzeni işleyen takımlar alabilmekte. böylesine kirlenmiş bir medyası olan ülkede hangi "yabancı" futbolcuya genç olduğu için sabır gösterilir? türk taraftarlar için hep "bizde yabancı hayranlığı var, pasaportu şu olsa farklı olurdu" gibi ezbere söylenen kalıplar var. kim söylüyor bunu? yerli futbolcular ve basın. bizlerde yabancı hayranlığı yok, aksine onlarda yerli seviciliği var. çünkü onlarla çarpık ilişkiler kurma şansları daha yüksek. çünkü futbol konuşmaktansa işin magazin tarafından konuşmak daha çekici. neyse buralara çok girmeyelim.
futbol seyircisi salak değildir. kim takım için fedakarlık yapıyor, kim aldığı paranın hakkını veriyor, kim kaybetse dahi tribündeki insanların hissettiğini hissediyor, kim o formayı hak ediyor bunu bilir. sırf kontenjan doldurmak için kadroya girmeyi başarmış vasat ve tek özelliği türk pasaportuna sahip olması olan adamlara tamah etmez. fakat alt yapıdan çıkmış az çok umut vaat eden genç bir yerliyi el üstünde tutup her yaptığı şımarıklığı "daha genç, düzelecek, öğrenecek vs. "diye diye şımartırken aynı yaşta dışarıdan getirip takıma aldığın bir yabancı futbolcu için "bunu almaya ne gerek vardı, aynısı bizim alt yapımızda da var gidip brezilya'dan almaya gerek yok" demek için en fazla 2 maç sabrederler.
gelişmekte olan bir futbolcu için böyle tekniğin taktiğin değil sadece mücadelenin, hırsın, tansiyonun, psikolojik savaşın olduğu ortamda futbol oynamak kariyerini riske atmak demektir. bu yüzden onu buraya getirmek için normalde olduğundan daha yüksek bir bedel ortaya koyman gerekecektir. ve bedel yükseldikçe beklenti de yükselir. halbuki scout transferi ve bu çocuğun gelişimi daha izole olmalıdır. ne aldığı para konuşulmalı, ne sevgilisi, ne magazinel herhangi bir boyutu. arda turan örneğini hatırlayalım. o yetenek onu bir yere kadar itti, şimdi karakteri aşağıya doğru çekiyor. karakteri de bizde oynarken bozuldu. onun da eksikliği vardı ama toplumun, özellikle de basının suçu daha fazlaydı.
ortadaki bunca faktör bir araya geldiği zaman şöyle bir takım sonuçlar çıkıyor:
- direkt a kadroya aday bir oyuncu alacaksan: 1. mali yapın düzgün olacak, 2. kadro planlaman zaten oturmuş, takımdan ayrılması ve artık yaşı ilerlemiş futbolcularına alternatif arayan bir noktada olacaksın, 3. teknik ekibin istikrarla görevine devam ediyor olacak, 4. takımın içinde bulunduğu durum nedeniyle -ilk iki sene- o oyuncuya direkt bel bağlamak zorunda kalmayacaksın, 5. yabancı oyuncu sınırlaması sana böyle bir kontenjan açmaya fırsat verecek yapıda olacak.
biz bunların karşılayamıyoruz ki? marcao transferi bu yüzden çok başarılı. çok ucuza -ki ona verilen 4 milyon euro için insanlar ortalığı ayağa kaldırmıştı- bulduğumuz ve direkt a takıma monte edebildiğimiz bir adam. bizi şu an şampiyonluk potasında tutan transfer bana göre. peki farz edelim geldiğinde uyum sağlayamadı ve ilk 3 maç çok kötü top oynadı. ne yapacaktık? mustafa cengiz'den başlayıp emre utkucan'a varan küfürler saydırıp daha sonra dursun özbek - mustafa cengiz kıyaslamaları yapıyor olmayacak mıydık? yahu yer yüzünde başka hangi takımın scout ekibi küfür yemek ve övgü almak arasında bu kadar ince bir çizgide yürür?
scout ekibi takımı kurtarmaz, scout ekibi transfer sorununu çözmez, scout ekibi takım planlaması yapmaz. biz her transferi onlar sayesinde yapalım istiyoruz. bakış açımız çok yanlış. scout ekibi zaten süreç içerisinde ligleri ve alt ligleri izler, bir veritabanı oluşturur, transfer komitesi de teknik ekiple birlikte gönderilecek futbolcular ve transfer yapılacak mevkileri belirler, daha sonra bu transfer yapılacak olan mevkilerden hangilerine tecrübeli oyuncular için kaynak ayrılacağı kararlaştırılır -avrupada tecrübesini kanıtlamış bir kanat oyuncusu örneğin- kalan mevkiler için de scout ekibinden liste istenir. daha sonra bu listedeki futbolcuların da alınabilip alınamayacağı yönetimin becerisine kalır.
çocuk bize gelmeyi kabul edecek mi? ailesi ikna edilebilecek mi? menajeri aç gözlü mü -yunus akgün transferinde olduğu gibi-? kulübü onu bırakacak mı? bonservis için ne kadar para talep edilecek? talep edilen parayı bizim futbol dehası yöneticilerimiz pahalı mı ucuz mu bulacak -beşiktaş'ın edin dzeko'yu ufak bir fark yüzünden vazgeçip almaması veya bizim gökhan gönül'e zamanında istenen paraya yakın olmamız rağmen çıkmamamız gibi-?
biz bir transfer döneminde 100 tane değişken faktörden yalnızca 2, belki 3 tanesini biliyor görüyoruz. sonra ortaya çıkan tabloda suçlayacak tek bir yer buluyoruz, scout ekibi. bu bir kulüp için çok mahrem bir birim ve konudur. hadi sahada oynanan futbolu hepimiz kendi futbol görüşümüz ve bilgimiz dahilince yorumlayalım. sevelim, beğenmeyelim, daha doğrusunu söyleyelim, öneride bulunalım, analiz yapalım tamam. ama scouting ve de scout transferi beklentileri kendi kulübümüze karşı haksız eleştiri noktasına götürür. ben kendi kulübüme karşı her zaman negatif eleştiri hakkımı kullanabilirim. ama bunu haksızlık yaparak yapacaksam kulübe faydam değil zararım dokunur.
maalesef ülkemizde taraftarlık gitgide günah keçisi bulma yarışına döndü. en az günahı olan insanları en üst sıralara koyarak bir yere varamayız. önce saydığım maddelerin düzeltilmesi lazım, daha sonra yeterlilik tartışması scout ekibine de gelir.
şimdi gözden kaçan birkaç detaydan bahsetmek istiyorum. ülkemizde, kulüplerimizin özellikle yönetim kadrosu ağırlıklı olarak futbol cahili iş adamlarından oluşmakta. bu da elbette takımların tüm politikalarına, gelecek planlarına ve de çözüm arayışlarına yansımakta.
burada belki de onlarca kez tekrar tekrar yazıldı, scout ekibi inceleme ve öneri görevindedir. transfer işi tamamen teknik ekip ve yönetimin kontrolünde. biz girişimleri ve bitmiş olan transferleri görüyoruz. görünmeyen kısmında neler olduğunu bilmiyoruz.
scout transferi dediğimiz zaman kafamızda neler canlandığına bir bakalım. genç, potansiyelli, ucuz, gelişime açık, mümkünse direkt a takıma, değilse alt yapıda 1-2 sene oynadıktan sonra a takıma yükselme potansiyeli olan oyuncu transferi. peki bu tür transferler ne tarz kulüplerde gerçekleşir? kadrosu hazır, mali durumu iyi, yatırım yapmaya müsait kulüplerde. genelde scout tarafından takip edilmiş ve henüz çok ismi duyulmayan bu tarz yetenekler işleyen bir a takımda ilk 1-2 sene yedek kulübesinde otururlar. sezonun gidişatına göre, nispeten kolay maçlarda dakika alarak kendi sınavlarını verirler.
peki bizim ülkemizde şartlar nasıl? 18 takımın hiçbirinin kadrosunda aksamayan bölge yok. hep kanayan bir yaraya direkt çözüm bulma arayışı içinde kulüpler. ve bunu yaparken borç batağında yüzen kulüplerden bahsediyoruz. ve bu kötü durumu idare etmesi gereken, az önce bahsettiğim, futbol cahili yönetimler. bir sezonda 2, bazen 3 antrenörle ligi bitirmeye çalışan istikrarsız takımlar.
scout transferleri küçük çaplı birer risktir. eğer kadron yeterliyse maliyeti düşük bu riski alırsın, bir tane tutturduğun zaman diğer on tane yanlış transferin zararını kendi başına kapatır. bu riski de ancak düzeni işleyen takımlar alabilmekte. böylesine kirlenmiş bir medyası olan ülkede hangi "yabancı" futbolcuya genç olduğu için sabır gösterilir? türk taraftarlar için hep "bizde yabancı hayranlığı var, pasaportu şu olsa farklı olurdu" gibi ezbere söylenen kalıplar var. kim söylüyor bunu? yerli futbolcular ve basın. bizlerde yabancı hayranlığı yok, aksine onlarda yerli seviciliği var. çünkü onlarla çarpık ilişkiler kurma şansları daha yüksek. çünkü futbol konuşmaktansa işin magazin tarafından konuşmak daha çekici. neyse buralara çok girmeyelim.
futbol seyircisi salak değildir. kim takım için fedakarlık yapıyor, kim aldığı paranın hakkını veriyor, kim kaybetse dahi tribündeki insanların hissettiğini hissediyor, kim o formayı hak ediyor bunu bilir. sırf kontenjan doldurmak için kadroya girmeyi başarmış vasat ve tek özelliği türk pasaportuna sahip olması olan adamlara tamah etmez. fakat alt yapıdan çıkmış az çok umut vaat eden genç bir yerliyi el üstünde tutup her yaptığı şımarıklığı "daha genç, düzelecek, öğrenecek vs. "diye diye şımartırken aynı yaşta dışarıdan getirip takıma aldığın bir yabancı futbolcu için "bunu almaya ne gerek vardı, aynısı bizim alt yapımızda da var gidip brezilya'dan almaya gerek yok" demek için en fazla 2 maç sabrederler.
gelişmekte olan bir futbolcu için böyle tekniğin taktiğin değil sadece mücadelenin, hırsın, tansiyonun, psikolojik savaşın olduğu ortamda futbol oynamak kariyerini riske atmak demektir. bu yüzden onu buraya getirmek için normalde olduğundan daha yüksek bir bedel ortaya koyman gerekecektir. ve bedel yükseldikçe beklenti de yükselir. halbuki scout transferi ve bu çocuğun gelişimi daha izole olmalıdır. ne aldığı para konuşulmalı, ne sevgilisi, ne magazinel herhangi bir boyutu. arda turan örneğini hatırlayalım. o yetenek onu bir yere kadar itti, şimdi karakteri aşağıya doğru çekiyor. karakteri de bizde oynarken bozuldu. onun da eksikliği vardı ama toplumun, özellikle de basının suçu daha fazlaydı.
ortadaki bunca faktör bir araya geldiği zaman şöyle bir takım sonuçlar çıkıyor:
- direkt a kadroya aday bir oyuncu alacaksan: 1. mali yapın düzgün olacak, 2. kadro planlaman zaten oturmuş, takımdan ayrılması ve artık yaşı ilerlemiş futbolcularına alternatif arayan bir noktada olacaksın, 3. teknik ekibin istikrarla görevine devam ediyor olacak, 4. takımın içinde bulunduğu durum nedeniyle -ilk iki sene- o oyuncuya direkt bel bağlamak zorunda kalmayacaksın, 5. yabancı oyuncu sınırlaması sana böyle bir kontenjan açmaya fırsat verecek yapıda olacak.
biz bunların karşılayamıyoruz ki? marcao transferi bu yüzden çok başarılı. çok ucuza -ki ona verilen 4 milyon euro için insanlar ortalığı ayağa kaldırmıştı- bulduğumuz ve direkt a takıma monte edebildiğimiz bir adam. bizi şu an şampiyonluk potasında tutan transfer bana göre. peki farz edelim geldiğinde uyum sağlayamadı ve ilk 3 maç çok kötü top oynadı. ne yapacaktık? mustafa cengiz'den başlayıp emre utkucan'a varan küfürler saydırıp daha sonra dursun özbek - mustafa cengiz kıyaslamaları yapıyor olmayacak mıydık? yahu yer yüzünde başka hangi takımın scout ekibi küfür yemek ve övgü almak arasında bu kadar ince bir çizgide yürür?
scout ekibi takımı kurtarmaz, scout ekibi transfer sorununu çözmez, scout ekibi takım planlaması yapmaz. biz her transferi onlar sayesinde yapalım istiyoruz. bakış açımız çok yanlış. scout ekibi zaten süreç içerisinde ligleri ve alt ligleri izler, bir veritabanı oluşturur, transfer komitesi de teknik ekiple birlikte gönderilecek futbolcular ve transfer yapılacak mevkileri belirler, daha sonra bu transfer yapılacak olan mevkilerden hangilerine tecrübeli oyuncular için kaynak ayrılacağı kararlaştırılır -avrupada tecrübesini kanıtlamış bir kanat oyuncusu örneğin- kalan mevkiler için de scout ekibinden liste istenir. daha sonra bu listedeki futbolcuların da alınabilip alınamayacağı yönetimin becerisine kalır.
çocuk bize gelmeyi kabul edecek mi? ailesi ikna edilebilecek mi? menajeri aç gözlü mü -yunus akgün transferinde olduğu gibi-? kulübü onu bırakacak mı? bonservis için ne kadar para talep edilecek? talep edilen parayı bizim futbol dehası yöneticilerimiz pahalı mı ucuz mu bulacak -beşiktaş'ın edin dzeko'yu ufak bir fark yüzünden vazgeçip almaması veya bizim gökhan gönül'e zamanında istenen paraya yakın olmamız rağmen çıkmamamız gibi-?
biz bir transfer döneminde 100 tane değişken faktörden yalnızca 2, belki 3 tanesini biliyor görüyoruz. sonra ortaya çıkan tabloda suçlayacak tek bir yer buluyoruz, scout ekibi. bu bir kulüp için çok mahrem bir birim ve konudur. hadi sahada oynanan futbolu hepimiz kendi futbol görüşümüz ve bilgimiz dahilince yorumlayalım. sevelim, beğenmeyelim, daha doğrusunu söyleyelim, öneride bulunalım, analiz yapalım tamam. ama scouting ve de scout transferi beklentileri kendi kulübümüze karşı haksız eleştiri noktasına götürür. ben kendi kulübüme karşı her zaman negatif eleştiri hakkımı kullanabilirim. ama bunu haksızlık yaparak yapacaksam kulübe faydam değil zararım dokunur.
maalesef ülkemizde taraftarlık gitgide günah keçisi bulma yarışına döndü. en az günahı olan insanları en üst sıralara koyarak bir yere varamayız. önce saydığım maddelerin düzeltilmesi lazım, daha sonra yeterlilik tartışması scout ekibine de gelir.