31416
"evimizde ısıtma yoktu. odun yakarak ısınıyorduk. basel'de küçük bir evimiz vardı. ben koşarak ısınıyordum. kışları uyuyabilmek için 5 battaniye kullanıyorduk."
ailem, savaş yüzünden ben henüz 4 yaşındayken kosova'yı terketmişti. isviçre'de ben ve iki kardeşim ile yaşamaya çalışıyorduk ama bu hiç kolay değildi. babam, bir restorantta bulaşıkçı olarak çalışmaya başladı. annem de bir ofiste temizlikçi olarak işe girdi.
isviçre, herkes için pahalı bir yerdir. kosova'dan gelen bizler için ise ekstra pahalı bir yerdi. her yıl kosova'ya giderdik ancak savaştan sonra gitmemiz imkansızlaştı. sadece doğum günlerimizde fazladan harcama yapıyorduk.
ronaldo benim idolümdü. orijinal olan ronaldo. oynayışı beni büyülüyordu. 1998 dünya kupası finalinde sakatlanmıştı ve brezilya, fransa'ya kaybetmişti. o maçın ardından çok ağlamıştım çünkü onun için çok üzülmüştüm. doğum günüm de o tarihlere denk geliyordu. anneme 'ronaldo forması' al diye yalvarmıştım. tek istediğim şey ronaldo'nun sarı formasıydı.
doğum günüm geldiğinde annem bir kutu ile geldi. kutunun içinden ronaldo'nun sarı forması çıktı! gerçi sahte formaydı, marketten almış. ama sarı formaydı ve yeşil bir şekilde ronaldo yazıyordu. ailemin gerçek forma için parası yoktu ama gerçek olmaması umurumda değildi. hayatımın en mutlu günüydü. 10 gün boyunca bu formayı giydim.
okulda mülteci bir çocuktum ve isviçreli çocuklar neden futbola bu kadar bağımlı olduğumu anlamıyorlardı. isviçre'de futbol sadece bir spordur.
4 yıl sonra 2002 dünya kupası başladığında ronaldo ilginç saç kesimi yaptırdıktan sonra berbere gittim ve ''bana ronaldo saçı yap'' dedim. saçımı böyle yaptırdıktan sonra okula gittim ve ''bu çocuğa ne olmuş böyle!'' dediler. umurumda olmadı.
isviçre'deki takımların çoğu birleşmiş milletler gibidir. takımlarda türk, afrikan, sırp, arnavutluk, her yerden futbolcular vardı. 14 yaşında basel'in alt yapısına girdim. bir turnuvaya gitmem gerekiyordu ama okulu 2 günü kaçıracaktım. okuldaki öğretmenden izin istedim ama kabul etmedi.
isviçre'de öğretmenler, okul konusunda çok ciddi oluyor. ben de hasta numarası yaptım. grip olduğumu söyledim ve prag'daki futbol turnuvasına katıldım. çok iyi oynadım. diğer çocuklar bana bakıp ''vay be basel'den gelen çocuk demek buymuş'' dedi.
turnuva bittikten sonra okula döndüm. öğretmenim ''xherdan buraya gel'' dedi. yanına gittim. ''sen hasta değil miydin?'' diye sordu. ardından gazeteyi gösterdi. manşetlerde benim fotoğraflarım vardı. turnuvanın futbolcusu seçilmiştim, fotoğraflarım çıkmış. ellerimi havaya kaldırdım ve ''eyvah yandık'' dedim.
17 yaşında basel'in a takımına katıldım. bir maçın son 20 dakikasında oynadım ve çok iyiydim. ertesi gün antrenmana gittiğimde alt yaş koçu ''ne yaptın sen öyle?'' diye bana kızdı. ne olduğunu sorduğumda ''teknik direktörle konuştum. yaptığın tek şeyin dribling olduğunu söyledi. ikinci takıma gönderildin!'' dedi. şok olmuştum. basel kariyerimin bittiğini düşünmüştüm.
iki hafta sonra o teknik direktör kovuldu ve yerine başkası geldi. beni de tekrar a takıma aldı. bir daha da arkama bakmadım. her şey çok hızlı gelişti. 2010'da dünya kupası kadrosuna davet edildim. 16 yaşımda turnuvalara katılmak için param yokken 18 yaşında dünya kupası'na katılıyordum.
2012 yılında arnavutluk ile oynadığımız bir maçta isviçre forması giyiyordum ama kramponlarıma arnavutluk ve kosova bayrakları koymuştum. isviçre gazeteleri benim bu hareketimi çok eleştirdi. ama benim kimliğim bu.
isviçre, gölleri ve dağları ile herkesin. parklarında türkler, sırplar ve almanlar ile oynuyoruz. isviçre herkesin. 2018 dünya kupası'nda da kramponlarımda kosova bayrağı olacak. politik nedenlerden dolayı değil. hayatımı anlattığı için. sol ayağımda isviçre, sağ ayağımda kosova...
xherdan xhaqiri
ailem, savaş yüzünden ben henüz 4 yaşındayken kosova'yı terketmişti. isviçre'de ben ve iki kardeşim ile yaşamaya çalışıyorduk ama bu hiç kolay değildi. babam, bir restorantta bulaşıkçı olarak çalışmaya başladı. annem de bir ofiste temizlikçi olarak işe girdi.
isviçre, herkes için pahalı bir yerdir. kosova'dan gelen bizler için ise ekstra pahalı bir yerdi. her yıl kosova'ya giderdik ancak savaştan sonra gitmemiz imkansızlaştı. sadece doğum günlerimizde fazladan harcama yapıyorduk.
ronaldo benim idolümdü. orijinal olan ronaldo. oynayışı beni büyülüyordu. 1998 dünya kupası finalinde sakatlanmıştı ve brezilya, fransa'ya kaybetmişti. o maçın ardından çok ağlamıştım çünkü onun için çok üzülmüştüm. doğum günüm de o tarihlere denk geliyordu. anneme 'ronaldo forması' al diye yalvarmıştım. tek istediğim şey ronaldo'nun sarı formasıydı.
doğum günüm geldiğinde annem bir kutu ile geldi. kutunun içinden ronaldo'nun sarı forması çıktı! gerçi sahte formaydı, marketten almış. ama sarı formaydı ve yeşil bir şekilde ronaldo yazıyordu. ailemin gerçek forma için parası yoktu ama gerçek olmaması umurumda değildi. hayatımın en mutlu günüydü. 10 gün boyunca bu formayı giydim.
okulda mülteci bir çocuktum ve isviçreli çocuklar neden futbola bu kadar bağımlı olduğumu anlamıyorlardı. isviçre'de futbol sadece bir spordur.
4 yıl sonra 2002 dünya kupası başladığında ronaldo ilginç saç kesimi yaptırdıktan sonra berbere gittim ve ''bana ronaldo saçı yap'' dedim. saçımı böyle yaptırdıktan sonra okula gittim ve ''bu çocuğa ne olmuş böyle!'' dediler. umurumda olmadı.
isviçre'deki takımların çoğu birleşmiş milletler gibidir. takımlarda türk, afrikan, sırp, arnavutluk, her yerden futbolcular vardı. 14 yaşında basel'in alt yapısına girdim. bir turnuvaya gitmem gerekiyordu ama okulu 2 günü kaçıracaktım. okuldaki öğretmenden izin istedim ama kabul etmedi.
isviçre'de öğretmenler, okul konusunda çok ciddi oluyor. ben de hasta numarası yaptım. grip olduğumu söyledim ve prag'daki futbol turnuvasına katıldım. çok iyi oynadım. diğer çocuklar bana bakıp ''vay be basel'den gelen çocuk demek buymuş'' dedi.
turnuva bittikten sonra okula döndüm. öğretmenim ''xherdan buraya gel'' dedi. yanına gittim. ''sen hasta değil miydin?'' diye sordu. ardından gazeteyi gösterdi. manşetlerde benim fotoğraflarım vardı. turnuvanın futbolcusu seçilmiştim, fotoğraflarım çıkmış. ellerimi havaya kaldırdım ve ''eyvah yandık'' dedim.
17 yaşında basel'in a takımına katıldım. bir maçın son 20 dakikasında oynadım ve çok iyiydim. ertesi gün antrenmana gittiğimde alt yaş koçu ''ne yaptın sen öyle?'' diye bana kızdı. ne olduğunu sorduğumda ''teknik direktörle konuştum. yaptığın tek şeyin dribling olduğunu söyledi. ikinci takıma gönderildin!'' dedi. şok olmuştum. basel kariyerimin bittiğini düşünmüştüm.
iki hafta sonra o teknik direktör kovuldu ve yerine başkası geldi. beni de tekrar a takıma aldı. bir daha da arkama bakmadım. her şey çok hızlı gelişti. 2010'da dünya kupası kadrosuna davet edildim. 16 yaşımda turnuvalara katılmak için param yokken 18 yaşında dünya kupası'na katılıyordum.
2012 yılında arnavutluk ile oynadığımız bir maçta isviçre forması giyiyordum ama kramponlarıma arnavutluk ve kosova bayrakları koymuştum. isviçre gazeteleri benim bu hareketimi çok eleştirdi. ama benim kimliğim bu.
isviçre, gölleri ve dağları ile herkesin. parklarında türkler, sırplar ve almanlar ile oynuyoruz. isviçre herkesin. 2018 dünya kupası'nda da kramponlarımda kosova bayrağı olacak. politik nedenlerden dolayı değil. hayatımı anlattığı için. sol ayağımda isviçre, sağ ayağımda kosova...
xherdan xhaqiri