154
otuz milyon taraftardan otuz milyon öykü çıkacak bir şampiyonluk. taraftar konsantrasyonu ve desteğinin böylesine ön planda olduğu bir büyük hikayenin pırıl pırıl minik parçaları var elbette. benimkinden notlar aşağıda naçizane:
9 nisan pazartesi akşamı, ankara. işten geç çıktım, gençlerbirliği maçına stada gidemediğim gibi televizyona da yetişemiyorum. sözlükteki yorumlara göre kötüyüz. son dakikalarda arabada radyoyu açayım belki atarız diyorum, tam tersi oluyor. istanbul'a nadiren gelebiliyorum iç saha maçlarına, o günlerde de başakşehir maçına niyetlenmişim. bir acaba süresi geçiriyorum ama 'önce kendin inanacaksın' diyen ses baskın geliyor, peynir ekmek gibi satılan biletlerden hemen kapıyorum bir tane, anlaşılıyor ki o ses pek çok taraftara fısıldıyor. yolculuğa değecek, hükümet destekli amorf takım, ukala hocası ve çirkef oyuncuları sami yen'de bitirilecek. mariano vuruyor, tam da öyle oluyor. sonraki günlerde bir ara kulübün konsantrasyon temalı videosuna denk geliyorum, hani fernando'yla başlayıp 'ne istersen iste benden' melodisine bağlayan. resmen gözlerim doluyor. o günden sonra 24 saat ya bu melodi ya da 'çocukluk aşkımsın' sürekli kafamın içinde çalıyor. iş toplantılarında sorulan sorulara 'hayatın anlamı galatasaray' diye cevap verecek oluyorum. bazen de kendimi öne geçilen deplasman maçlarında skoru korumanın efektif yollarını araştırırken buluyorum. aynı mariano'nun alanya'daki anlamsız aşırtma geri pası bu yollardan biri değil mesela, sehpaya vurduğum elimi sinan iğne deliğinden tedavi ediyor. gerisi de geliyor çok şükür.
6 yaşındaki oğlum maçlar bitmeden yattığında 'baba gomis gol atarsa gel beni öp' diyor. benim 1987 şampiyonluk turuyla başlayan bir hikayem var, onun hikayesi de bu sezonu anlatan heyecanlı bir sayfayla başlıyor, onun için başrolde o koca yürekli golcü var, sayfanın sonunda da yağmur altında atılmış bir şampiyonluk turu...
9 nisan pazartesi akşamı, ankara. işten geç çıktım, gençlerbirliği maçına stada gidemediğim gibi televizyona da yetişemiyorum. sözlükteki yorumlara göre kötüyüz. son dakikalarda arabada radyoyu açayım belki atarız diyorum, tam tersi oluyor. istanbul'a nadiren gelebiliyorum iç saha maçlarına, o günlerde de başakşehir maçına niyetlenmişim. bir acaba süresi geçiriyorum ama 'önce kendin inanacaksın' diyen ses baskın geliyor, peynir ekmek gibi satılan biletlerden hemen kapıyorum bir tane, anlaşılıyor ki o ses pek çok taraftara fısıldıyor. yolculuğa değecek, hükümet destekli amorf takım, ukala hocası ve çirkef oyuncuları sami yen'de bitirilecek. mariano vuruyor, tam da öyle oluyor. sonraki günlerde bir ara kulübün konsantrasyon temalı videosuna denk geliyorum, hani fernando'yla başlayıp 'ne istersen iste benden' melodisine bağlayan. resmen gözlerim doluyor. o günden sonra 24 saat ya bu melodi ya da 'çocukluk aşkımsın' sürekli kafamın içinde çalıyor. iş toplantılarında sorulan sorulara 'hayatın anlamı galatasaray' diye cevap verecek oluyorum. bazen de kendimi öne geçilen deplasman maçlarında skoru korumanın efektif yollarını araştırırken buluyorum. aynı mariano'nun alanya'daki anlamsız aşırtma geri pası bu yollardan biri değil mesela, sehpaya vurduğum elimi sinan iğne deliğinden tedavi ediyor. gerisi de geliyor çok şükür.
6 yaşındaki oğlum maçlar bitmeden yattığında 'baba gomis gol atarsa gel beni öp' diyor. benim 1987 şampiyonluk turuyla başlayan bir hikayem var, onun hikayesi de bu sezonu anlatan heyecanlı bir sayfayla başlıyor, onun için başrolde o koca yürekli golcü var, sayfanın sonunda da yağmur altında atılmış bir şampiyonluk turu...