86
geyikli gece
halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar
ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yeşil ve yabanî uzak ormanlarda
güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
hepimizi vakitten kurtaracak
bir yandan toprağı sürdük
bir yandan kaybolduk
glâdyatörlerden ve dişlilerden
ve büyük şehirlerden
gizleyerek yahut döğüşerek
geyikli geceyi kurtardık
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"geyikli gecenin arkası ağaç
ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
ister istemez aşkları hatırlatır
eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
şimdi de var biliyorum
bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka
bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.
biliyorum gemiler götüremez
neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
örneğin manastır'da oturur içerdik iki kişi
ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
geyikli gecenin karanlığında
aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
gümüş semaverleri ve eski şeyleri
salt yadsımak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı
ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk
"geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telâşlı
sultan hançerleri gibi ayışığında
bir yanında üstüste üstüste kayalar
öbür yanında ben"
ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
eskimiş şeylerle avunamıyoruz
domino taşları ve soğuk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
gölgemiz tortop ayakucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hışırtılı
geyikli geceye geçiyorum"
uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
(bkz: turgut uyar)
halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar
ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yeşil ve yabanî uzak ormanlarda
güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
hepimizi vakitten kurtaracak
bir yandan toprağı sürdük
bir yandan kaybolduk
glâdyatörlerden ve dişlilerden
ve büyük şehirlerden
gizleyerek yahut döğüşerek
geyikli geceyi kurtardık
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"geyikli gecenin arkası ağaç
ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
ister istemez aşkları hatırlatır
eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
şimdi de var biliyorum
bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka
bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.
biliyorum gemiler götüremez
neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
örneğin manastır'da oturur içerdik iki kişi
ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
geyikli gecenin karanlığında
aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
gümüş semaverleri ve eski şeyleri
salt yadsımak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı
ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk
"geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telâşlı
sultan hançerleri gibi ayışığında
bir yanında üstüste üstüste kayalar
öbür yanında ben"
ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
eskimiş şeylerle avunamıyoruz
domino taşları ve soğuk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
gölgemiz tortop ayakucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hışırtılı
geyikli geceye geçiyorum"
uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
(bkz: turgut uyar)