5434
beni daha 10 yasinda bir veletken galatasaray'in ne kadar buyuk bir kulup oldugunu gostermis efsanemizdir.
hikaye benim adima 1994 dünya kupası ile basliyor. o yaz sunnet olmus ve televizyonun oldugu odada sunnet entarim ve anne-babamin es, dost, akrabasiyla beraber dunya kupasi denilen turnuvayi izliyoruz hep beraber. o zamana kadar futbol benim icin sadece kulup turnuvalarindan ibaretti. yeni yeni galatasarayli olmus kucuk ben, turkiye ligi'ni ama daha da onemlisi manchester united'i eleyerek katildigimiz sampiyonlar lig'ini takip ediyorum ama milli takim denen olgudan o yaza kadar habersizdim.
o turnuvada hristo stoichkov onderliginde bulgaristan, kenneth anderson'lu, martin dahlin'li isvec'in yani sira, ki her iki takimda yari final oynamistir, hagi'nin surukledigi romanya milli takimi herkesin agzini acik birakiyordu. 93-94 sezonunda galatasaray barcelona ile ayni grupta oldugu icin hagi'nin ismini duymuslugum var ama o takimda one cok cikamadigindan ne kadar iyi bir oyuncu oldugundan haberim yoktu.
turnuva bittiginde aklimda kalan birkac seyden biri hagi'ydi ama bu kadar buyuk bir oyuncunun galatasaray'a gelebilecegi aklimin ucundan bile gecmemisti. gunler aylari, aylar yillari kovaladi derken 96'in sicak bir yaz gununde gazetenin spor sayfasini acmamla (bkz: gazeteyi okumaya spr sayfasindan baslamak) ergun gürsoy, özhan canaydın ve ortalarinda oturan gheorghe hagi'yi gordum. gordum ama elf gozlerime inanmam epey bir sure aldi; zira 1994 dunya kupasinda firtinalar estiren barcelona'li hagi'yi almisti galatasaray. iste o zaman anlamistim cok buyuk bir kulubun taraftari oldugumu. hagi doneminin avrupa'daki en onemli futbolcularindan biriydi ama galatasaray o kadar buyuktu ki barcelona'dan ve hala avrup'da piyasasi olan hagi'yi alip getirebiliyordu.
tabii daha o zamanlar jupp derwall'i ve onun yine zirvede oldugu yillarda galatasaray'a teknik direktor oldugunu bilmiyorum. ya da 70'lerde brian birch'un takimin basina gectigini...
entry'yi toparlamak gerekirse; i love you hagi!.
hikaye benim adima 1994 dünya kupası ile basliyor. o yaz sunnet olmus ve televizyonun oldugu odada sunnet entarim ve anne-babamin es, dost, akrabasiyla beraber dunya kupasi denilen turnuvayi izliyoruz hep beraber. o zamana kadar futbol benim icin sadece kulup turnuvalarindan ibaretti. yeni yeni galatasarayli olmus kucuk ben, turkiye ligi'ni ama daha da onemlisi manchester united'i eleyerek katildigimiz sampiyonlar lig'ini takip ediyorum ama milli takim denen olgudan o yaza kadar habersizdim.
o turnuvada hristo stoichkov onderliginde bulgaristan, kenneth anderson'lu, martin dahlin'li isvec'in yani sira, ki her iki takimda yari final oynamistir, hagi'nin surukledigi romanya milli takimi herkesin agzini acik birakiyordu. 93-94 sezonunda galatasaray barcelona ile ayni grupta oldugu icin hagi'nin ismini duymuslugum var ama o takimda one cok cikamadigindan ne kadar iyi bir oyuncu oldugundan haberim yoktu.
turnuva bittiginde aklimda kalan birkac seyden biri hagi'ydi ama bu kadar buyuk bir oyuncunun galatasaray'a gelebilecegi aklimin ucundan bile gecmemisti. gunler aylari, aylar yillari kovaladi derken 96'in sicak bir yaz gununde gazetenin spor sayfasini acmamla (bkz: gazeteyi okumaya spr sayfasindan baslamak) ergun gürsoy, özhan canaydın ve ortalarinda oturan gheorghe hagi'yi gordum. gordum ama elf gozlerime inanmam epey bir sure aldi; zira 1994 dunya kupasinda firtinalar estiren barcelona'li hagi'yi almisti galatasaray. iste o zaman anlamistim cok buyuk bir kulubun taraftari oldugumu. hagi doneminin avrupa'daki en onemli futbolcularindan biriydi ama galatasaray o kadar buyuktu ki barcelona'dan ve hala avrup'da piyasasi olan hagi'yi alip getirebiliyordu.
tabii daha o zamanlar jupp derwall'i ve onun yine zirvede oldugu yillarda galatasaray'a teknik direktor oldugunu bilmiyorum. ya da 70'lerde brian birch'un takimin basina gectigini...
entry'yi toparlamak gerekirse; i love you hagi!.