29860
artık 'türk müsün, alman mısın?' sorusuna alıştım. kendimi bildim bileli soruluyor bu soru. bu toptancı anlayışı sevmiyorum. ben sadece o ya da bu değilim, öyle ya da böyle değilim. ben ikisiyim. ben hepsiyim.
10-12 yaşlarındayken genç takımların seçmelerine katılıyordum. topu, slalom çubuklarının arasında uçarcasına sürüyordum. attığım şutlar, kalecinin kulaklarını sıyırıyordu ama buna rağmen, genç takıma seçilenler arasında hiç yer almadım.
benden iyi olmamalarına rağmen ismi hep matthias, markus ya da michael olan çocuklar seçiliyormuş gibi geliyordu bana. ama önemli olan şimdi olduğum yer. zoru başarmak daha güzel.
okulda ve futbol akademisinde alman kültürünün değerleriyle yetiştim. evde ve ailede ise türk kültürünün değerleriyle... böyle olunca, ortaya benim gibi bir adam çıkıyor. alman gibi düşünüp çalışan, türk gibi hisseden.
çok büyük bir yokluktan geldim. annem bir okulda hademelik yapıyordu. üstelik günde iki vardiya. yine de hiç yakındığını duymadım canım annemin. bazen etrafta kimsenin olmadığını sandığı zamanlar, çalışmaktan kamburu çıkmış sırtını tutup gerinirdi.
annem resmen bizim için kendini feda etti. ne yapsam onun hakkını ödeyemem. babamın da her kuruş için savaşması gerekiyordu. çok farklı işlerde çalıştı. bize iyi bir yaşam sunabilmek için kendisini sürekli yeniden yaratması gerekti.
futbol sayesinde herhangi bir sınıf atlamadım. ben hala aynı mesut'um. hayatta hiçbir zaman 'ne oldum' demem, 'ne olacağım' derim. ben kazandığım parayla aileme, arkadaşlarıma, çevreme ve yardıma ihtiyacı olan insanlara daha da faydalı olmaya çalışıyorum.
çocukken yaşadığımız sokakta neredeyse hiç alman yoktu. dört yaşıma kadar sadece türkçe konuştum. anaokuluna gitmediğim için de almanca öğrenemedim, ilkokulda öğrendim ama çok zorlandım. gramerim facia ötesiydi.
alman milli takımını seçmek öyle ayaküstü verdiğim bir karar değildi. almanya için oynamaya karar vermiş olmam, türkiye’yi kalbimde taşımadığım, kafamda bitirdiğim, kendimi türkiye’ye ve türk insanına kapadığım anlamına gelmiyordu.
hayattaki en büyük hayalim olan üst düzey bir futbolcu olabilmek için bunu yapmam gerektiğini düşündüm. bu, türkiye’ye karşı alınmış bir karar değildi.
türk futbolunu tabii ki vakit buldukça televizyondan takip ediyorum. türkiye’de inanılmaz yetenekler var. trabzonspor’da oynayan yusuf yazıcı ve abdülkadir ömür, inanılmaz yetenekli futbolcular.
yusuf yazıcı müthiş bir 10 numara. ikimizin de aynı özelliklere sahip olduğumuzu düşünüyorum onu izlediğimde. sol ayak, 10 numara, ara pasları müthiş ve çok soğukkanlı. yusuf’u bir gün avrupa’nın büyük kulüplerinde göreceğiz inşallah.
mesut özil
10-12 yaşlarındayken genç takımların seçmelerine katılıyordum. topu, slalom çubuklarının arasında uçarcasına sürüyordum. attığım şutlar, kalecinin kulaklarını sıyırıyordu ama buna rağmen, genç takıma seçilenler arasında hiç yer almadım.
benden iyi olmamalarına rağmen ismi hep matthias, markus ya da michael olan çocuklar seçiliyormuş gibi geliyordu bana. ama önemli olan şimdi olduğum yer. zoru başarmak daha güzel.
okulda ve futbol akademisinde alman kültürünün değerleriyle yetiştim. evde ve ailede ise türk kültürünün değerleriyle... böyle olunca, ortaya benim gibi bir adam çıkıyor. alman gibi düşünüp çalışan, türk gibi hisseden.
çok büyük bir yokluktan geldim. annem bir okulda hademelik yapıyordu. üstelik günde iki vardiya. yine de hiç yakındığını duymadım canım annemin. bazen etrafta kimsenin olmadığını sandığı zamanlar, çalışmaktan kamburu çıkmış sırtını tutup gerinirdi.
annem resmen bizim için kendini feda etti. ne yapsam onun hakkını ödeyemem. babamın da her kuruş için savaşması gerekiyordu. çok farklı işlerde çalıştı. bize iyi bir yaşam sunabilmek için kendisini sürekli yeniden yaratması gerekti.
futbol sayesinde herhangi bir sınıf atlamadım. ben hala aynı mesut'um. hayatta hiçbir zaman 'ne oldum' demem, 'ne olacağım' derim. ben kazandığım parayla aileme, arkadaşlarıma, çevreme ve yardıma ihtiyacı olan insanlara daha da faydalı olmaya çalışıyorum.
çocukken yaşadığımız sokakta neredeyse hiç alman yoktu. dört yaşıma kadar sadece türkçe konuştum. anaokuluna gitmediğim için de almanca öğrenemedim, ilkokulda öğrendim ama çok zorlandım. gramerim facia ötesiydi.
alman milli takımını seçmek öyle ayaküstü verdiğim bir karar değildi. almanya için oynamaya karar vermiş olmam, türkiye’yi kalbimde taşımadığım, kafamda bitirdiğim, kendimi türkiye’ye ve türk insanına kapadığım anlamına gelmiyordu.
hayattaki en büyük hayalim olan üst düzey bir futbolcu olabilmek için bunu yapmam gerektiğini düşündüm. bu, türkiye’ye karşı alınmış bir karar değildi.
türk futbolunu tabii ki vakit buldukça televizyondan takip ediyorum. türkiye’de inanılmaz yetenekler var. trabzonspor’da oynayan yusuf yazıcı ve abdülkadir ömür, inanılmaz yetenekli futbolcular.
yusuf yazıcı müthiş bir 10 numara. ikimizin de aynı özelliklere sahip olduğumuzu düşünüyorum onu izlediğimde. sol ayak, 10 numara, ara pasları müthiş ve çok soğukkanlı. yusuf’u bir gün avrupa’nın büyük kulüplerinde göreceğiz inşallah.
mesut özil