2
dünyanın en lanet haftası. altı üstü 2 saatlik bir maç için bir hafta boyunca karın ağrısı çekersin. takım formdaysa beklentin yüksektir, bir hafta boyunca konsantrasyon sorunu yaşar maçın ilk düdüğüne ışınlanmanın yollarını ararsın. tam tersi durum varsa yer yer korku çokça da moralsizlik hakim olur.
hele şehir hatta ülke dışındaysan ve maça gideceksen durum daha da beter olur. vasıta, maç bileti, organizasyon vs. epey bir mesai gerektirir. çalışıyorsan işten izin alma durumları vardır, belki vardiyanı falan ayarlaman gerekir. okuyorsan maçın ertesi günü önemli bir dersin, sınavın vs. olması kıvrandırabilir. bunun bir de ailesinden kaçarak maça giden versiyonu vardır ki o tam bir cümbüştür. bütün bunlar yaşanırken kafanın bir kenarında her daim "değer mi" sorusu döner durur, hem maddi hem de manevi anlamda...
günler geçer, top santraya konur ve hakem ilk düdüğü üfler. bir hafta kıvranmanın karşılığının alınabilmesi için futbolcuların kaleden kaleye 3 saniyede gidecek kadar koşmaları falan gerekir ama tabi öyle bir dünya yoktur. her maç öncesinde ne yapıyorlarsa onu yaparlar. rutinin biraz dışında olsa da "iş bitsin evime gideyim"in ötesine çoğu zaman geçemezler doğal olarak. maç kadıköyde ise anlam verilemez şekilde iki takım da rezil bir top oynar ve bir şekilde fenerbahçe kazanır. "o sene bu sene" beklentileri yine götte patlar, totemler çöpe atılır falan filan. maç bizim sahada ise mükemmel oynayıp 2-0 falan ancak kazanırız ki bazen onun bile istisnası yaşanır.
bir şekilde maç biter. ne sevinen ağız tadıyla sevinebilir, ne de kaybeden doğru dürüst bir üzüntü yaşayabilir. çünkü sahadaki derbi biter dışardaki başlar. o da kafadan 1 hafta sürer, yeni maçlar ve yeni gündem oluşana kadar.
tebrikler. ömrünüzden 2 hafta daha geçmiş oldu...
hele şehir hatta ülke dışındaysan ve maça gideceksen durum daha da beter olur. vasıta, maç bileti, organizasyon vs. epey bir mesai gerektirir. çalışıyorsan işten izin alma durumları vardır, belki vardiyanı falan ayarlaman gerekir. okuyorsan maçın ertesi günü önemli bir dersin, sınavın vs. olması kıvrandırabilir. bunun bir de ailesinden kaçarak maça giden versiyonu vardır ki o tam bir cümbüştür. bütün bunlar yaşanırken kafanın bir kenarında her daim "değer mi" sorusu döner durur, hem maddi hem de manevi anlamda...
günler geçer, top santraya konur ve hakem ilk düdüğü üfler. bir hafta kıvranmanın karşılığının alınabilmesi için futbolcuların kaleden kaleye 3 saniyede gidecek kadar koşmaları falan gerekir ama tabi öyle bir dünya yoktur. her maç öncesinde ne yapıyorlarsa onu yaparlar. rutinin biraz dışında olsa da "iş bitsin evime gideyim"in ötesine çoğu zaman geçemezler doğal olarak. maç kadıköyde ise anlam verilemez şekilde iki takım da rezil bir top oynar ve bir şekilde fenerbahçe kazanır. "o sene bu sene" beklentileri yine götte patlar, totemler çöpe atılır falan filan. maç bizim sahada ise mükemmel oynayıp 2-0 falan ancak kazanırız ki bazen onun bile istisnası yaşanır.
bir şekilde maç biter. ne sevinen ağız tadıyla sevinebilir, ne de kaybeden doğru dürüst bir üzüntü yaşayabilir. çünkü sahadaki derbi biter dışardaki başlar. o da kafadan 1 hafta sürer, yeni maçlar ve yeni gündem oluşana kadar.
tebrikler. ömrünüzden 2 hafta daha geçmiş oldu...