2
birçok etken var bu duruma sebep olan.
1) kariyeri bitmeye yüz tutmuş futbolcuların türkiye gibi duygusal bir ülkede taraftarların da sevgisiyle son kurşununu sıkarak başarılı olması: eboue aklıma gelen ilk örnek. arsenal tarafında istenmeyen adam olmuş hatta form durumu gözle görülür şekilde düşmüştü. eboue'nin mental yapısını göz önüne aldığımız zaman arsenal'den sonra dibi göreceğini, yüksek ivmeyle çakılacağını düşünebilirdik ancak gerek 2011'de yeni kurulan takıma bir inanç aşılanması gerek türkiye'deki taraftar yapısı onu futbolun içinde tuttu. iki sene muazzam katkı verdikten sonra da kendisinden 2011 yılından itibaren beklenilen düşüşe geçti hatta düşüş bile demeyelim futbol hayatı aşağı yukarı bitti. riera, elmander, melo da bizle beraber yükselişe geçip zirveyi gördükten sonra düşüşe geçen isimler. elmander bizdeki son zamanlarında sakatlıklarla boğuşuyor ve tam randımanlı performans gösteremiyordu. dolayısıyla yolları ayırdığımızda zaten düşüşe geçmişti. melo ise artan yaşı üzerine eski kondisyonuna sahip değildi ve düşüşe geçeceği belliydi. bizle tam o sınır zamanında yolları ayrıldı. ne inter'de ne brezilya'da bildiğimiz melo gibi oynamadı. riera ise taraftar olarak memnuniyetsizliğimize kurban gitmiş bir oyuncuydu. hücumda üst seviye katkı verip pas istasyonu görevini harika yapmasına rağmen defansif meziyetleri yetersiz olduğu gerekçesiyle yolları ayırdık. yolları ayırdığımızda hala üst düzeydi ama bizden sonra yine aşağı yukarı futbol hayatı bitti. taraftar desteğinin, sinerjinin, hedef koymanın çok önemli olduğunu bizlere gösteriyor bunlar.
2) çoğunluk olarak 30 yaş üstü transferler yapmamız: futbolcu zaten bize geldiğinde otuz yaş ve üzeri oluyor, üstüne de iki üç sene takımda kalsa gittiğinde otuz üç- otuz dört yaşlarında olmuş olacak ki adam bırakın da bitsin zaten. bu tip örneklerde başka etkenlere bakmak bile pek doğru olmaz. melo gibi kendine iyi bakan, her zaman hedefleri olan bir isim bile 32-33 yaşında inanılmaz düşmüştü futbol olarak. casillas'ın dünyanın en iyi kalecisiyken artık dalga malzemesi olması, pirlo'nun juventus'tan gönderilmesi gibi onlarca örneğe varabiliriz yaş konusunda. (bu bölümde otuz yaş üstü gelmiş ve takımımıza iyi katkı vermiş oyuncular dikkate alınmıştır.)
3) sırf transfer yapmış olmak için transfer yapılması / kalitesiz futbolcular transfer edilmesi: aziz yıldırım'ın ve trabzonspor camiasının çok sevdiği transfer türüdür. özellikle yönetimin üzerinde baskı varsa, koltuk sallanıyorsa akıllı düşünme yetilerini kaybederek olmayacak isimler getirirler. belli bir planlama, geleceği düşünme ve vizyon gözetmeksizin can havliyle yapılmış transferler olur genellikle. galatasaray adına da son 12-13 yılda epeyce bir transfer bu gruba dahildir: inamoto, barusso, heinz, tolga seyhan, bouzid, ali turan, serdar özkan, jo, umut gündoğan, izet hajrovic, pandev, dzemaili, jose rodriguez... bir çırpıda insanın aklına gelenler bunlar, düşünülse daha kimler kimler çıkar. halbuki bu isimler yerine bizim 2017-2018 yaz transfer döneminde yaptığımız gibi gomis, belhanda, maicon, fernando tarzında nokta transferler yapılsa, az ama öz oyuncu alınsa çok çok daha faydalı olur, faydalı olmasının yanında hem ekonomik başarı hem kupasal başarı kazanırsın. ancak türk mentalitesi gereği daima ucuza kaçmak, ucuz malın daha karlı olacağını düşünmek farzdır. kalite kalite kalite. türk futbolunun, türk takımlarının en büyük ihtiyacı kalite. sonrasında da planlı başarılar ve bir sistem oturtmak. anlık düşünceler ve başarılar değil.
4) takımımızdayken aslında çok da iyi performans göstermeyen ama isminden dolayı abartılan futbolcuların galatasaray'dan sonra ederini bulması
5) ülkenin içinde bulunduğu kaotik ortamdan dolayı insan psikolojisinin olumsuz yönde etkilenmesi dolayısıyla gerek genç oyuncularımızda gerek diğer futbolcularımızda geriye gidiş olması. (her insanın bünyesi farklıdır, herkese etki edecek diye bir durum yok.)
6) takımların en alt kategorisinden en üst kategoriye kadar antrenörlerin/ yetiştiricilerin iyi seviyede olmaması: 80 milyonluk ülkeden bir iki oyuncu dışında son yıllarda oyuncu yetişmiyor. ve bir allah takımı da ''ya arkadaş hazır mal almayalım, kendimiz üretelim'' demeyerek bu çarkın daha da kuvvetle dönmesine yol açıyorlar. keşke kaliteli yabancılarla kurulu takımlarımızı alttan gelen yetenekli ve iş ahlakına sahip gençlerimizle harmanlayabilsek hem yaş ortalamalarımız düşer hem oyuncular daha olgun yetişir hem de oyuncu satışlarından büyük paralar kazanabiliriz. büyük paralar kazanmasak bile senede 10 milyon avroluk genç oyuncu satışı yapsak ne kadar büyük etkisi olur. ancak dediğim gibi kimsenin bu çarkı kırmaya niyeti ve düşüncesi yok. böyle bir düşünce oluşsa bile bunu gerçekleştirecek vizyon ve akla sahip de değiller.
ve çoğu teknik direktörümüz futbolculara yeni şeyler öğretecek kadar donanımlı değildi yakın dönemde. hal böyle olunca, oyuncu yeni taktiksel bilgiler ve fiziksel donanımlar edinmeyince gelişmemesi, daha iyi performans verememesi hatta düşüşe geçmesi de çok doğaldır.
1) kariyeri bitmeye yüz tutmuş futbolcuların türkiye gibi duygusal bir ülkede taraftarların da sevgisiyle son kurşununu sıkarak başarılı olması: eboue aklıma gelen ilk örnek. arsenal tarafında istenmeyen adam olmuş hatta form durumu gözle görülür şekilde düşmüştü. eboue'nin mental yapısını göz önüne aldığımız zaman arsenal'den sonra dibi göreceğini, yüksek ivmeyle çakılacağını düşünebilirdik ancak gerek 2011'de yeni kurulan takıma bir inanç aşılanması gerek türkiye'deki taraftar yapısı onu futbolun içinde tuttu. iki sene muazzam katkı verdikten sonra da kendisinden 2011 yılından itibaren beklenilen düşüşe geçti hatta düşüş bile demeyelim futbol hayatı aşağı yukarı bitti. riera, elmander, melo da bizle beraber yükselişe geçip zirveyi gördükten sonra düşüşe geçen isimler. elmander bizdeki son zamanlarında sakatlıklarla boğuşuyor ve tam randımanlı performans gösteremiyordu. dolayısıyla yolları ayırdığımızda zaten düşüşe geçmişti. melo ise artan yaşı üzerine eski kondisyonuna sahip değildi ve düşüşe geçeceği belliydi. bizle tam o sınır zamanında yolları ayrıldı. ne inter'de ne brezilya'da bildiğimiz melo gibi oynamadı. riera ise taraftar olarak memnuniyetsizliğimize kurban gitmiş bir oyuncuydu. hücumda üst seviye katkı verip pas istasyonu görevini harika yapmasına rağmen defansif meziyetleri yetersiz olduğu gerekçesiyle yolları ayırdık. yolları ayırdığımızda hala üst düzeydi ama bizden sonra yine aşağı yukarı futbol hayatı bitti. taraftar desteğinin, sinerjinin, hedef koymanın çok önemli olduğunu bizlere gösteriyor bunlar.
2) çoğunluk olarak 30 yaş üstü transferler yapmamız: futbolcu zaten bize geldiğinde otuz yaş ve üzeri oluyor, üstüne de iki üç sene takımda kalsa gittiğinde otuz üç- otuz dört yaşlarında olmuş olacak ki adam bırakın da bitsin zaten. bu tip örneklerde başka etkenlere bakmak bile pek doğru olmaz. melo gibi kendine iyi bakan, her zaman hedefleri olan bir isim bile 32-33 yaşında inanılmaz düşmüştü futbol olarak. casillas'ın dünyanın en iyi kalecisiyken artık dalga malzemesi olması, pirlo'nun juventus'tan gönderilmesi gibi onlarca örneğe varabiliriz yaş konusunda. (bu bölümde otuz yaş üstü gelmiş ve takımımıza iyi katkı vermiş oyuncular dikkate alınmıştır.)
3) sırf transfer yapmış olmak için transfer yapılması / kalitesiz futbolcular transfer edilmesi: aziz yıldırım'ın ve trabzonspor camiasının çok sevdiği transfer türüdür. özellikle yönetimin üzerinde baskı varsa, koltuk sallanıyorsa akıllı düşünme yetilerini kaybederek olmayacak isimler getirirler. belli bir planlama, geleceği düşünme ve vizyon gözetmeksizin can havliyle yapılmış transferler olur genellikle. galatasaray adına da son 12-13 yılda epeyce bir transfer bu gruba dahildir: inamoto, barusso, heinz, tolga seyhan, bouzid, ali turan, serdar özkan, jo, umut gündoğan, izet hajrovic, pandev, dzemaili, jose rodriguez... bir çırpıda insanın aklına gelenler bunlar, düşünülse daha kimler kimler çıkar. halbuki bu isimler yerine bizim 2017-2018 yaz transfer döneminde yaptığımız gibi gomis, belhanda, maicon, fernando tarzında nokta transferler yapılsa, az ama öz oyuncu alınsa çok çok daha faydalı olur, faydalı olmasının yanında hem ekonomik başarı hem kupasal başarı kazanırsın. ancak türk mentalitesi gereği daima ucuza kaçmak, ucuz malın daha karlı olacağını düşünmek farzdır. kalite kalite kalite. türk futbolunun, türk takımlarının en büyük ihtiyacı kalite. sonrasında da planlı başarılar ve bir sistem oturtmak. anlık düşünceler ve başarılar değil.
4) takımımızdayken aslında çok da iyi performans göstermeyen ama isminden dolayı abartılan futbolcuların galatasaray'dan sonra ederini bulması
5) ülkenin içinde bulunduğu kaotik ortamdan dolayı insan psikolojisinin olumsuz yönde etkilenmesi dolayısıyla gerek genç oyuncularımızda gerek diğer futbolcularımızda geriye gidiş olması. (her insanın bünyesi farklıdır, herkese etki edecek diye bir durum yok.)
6) takımların en alt kategorisinden en üst kategoriye kadar antrenörlerin/ yetiştiricilerin iyi seviyede olmaması: 80 milyonluk ülkeden bir iki oyuncu dışında son yıllarda oyuncu yetişmiyor. ve bir allah takımı da ''ya arkadaş hazır mal almayalım, kendimiz üretelim'' demeyerek bu çarkın daha da kuvvetle dönmesine yol açıyorlar. keşke kaliteli yabancılarla kurulu takımlarımızı alttan gelen yetenekli ve iş ahlakına sahip gençlerimizle harmanlayabilsek hem yaş ortalamalarımız düşer hem oyuncular daha olgun yetişir hem de oyuncu satışlarından büyük paralar kazanabiliriz. büyük paralar kazanmasak bile senede 10 milyon avroluk genç oyuncu satışı yapsak ne kadar büyük etkisi olur. ancak dediğim gibi kimsenin bu çarkı kırmaya niyeti ve düşüncesi yok. böyle bir düşünce oluşsa bile bunu gerçekleştirecek vizyon ve akla sahip de değiller.
ve çoğu teknik direktörümüz futbolculara yeni şeyler öğretecek kadar donanımlı değildi yakın dönemde. hal böyle olunca, oyuncu yeni taktiksel bilgiler ve fiziksel donanımlar edinmeyince gelişmemesi, daha iyi performans verememesi hatta düşüşe geçmesi de çok doğaldır.