9942
gidişinden sonra birkaç satır yazmak istedim.
15 senenin üzerinde bir camiada forma giyip de, daha dün gelenlere bile kaptanlık verilen ortamda, ancak 3. kaptan olabilmesi; sabri'nin kariyer özetidir aslında. zaman zaman yaptığı parlak işleri sürekli hale getirebilecek eğitimi alamadığından, e kendinde de süreci yönetebilecek potansiyel olmadığından futbol kariyeri hep sorunlu geçti. bir ortamda kendini var edebilecek liderlik karakteri olmadığından, ortalama bir futbol zekasını da katınca, ortaya her dönemde dalga geçilen bir futbolcu çıktı.
organizma kendini devam ettirmeye eğilimlidir. bir tehlike hissettiğinde kendini muhafaza etmek yönünde refleks gösterir. sabri'nin refleksi ise hırsı ve galatasaraylılığı üzerine kurulu. zor şartları yönetebilme becerisi; "ben işimi sessizce yapayım, galatasaraylılık sosuyla hırs ve azmi harmanlayayım" minvalindedir. futbolcu karizmasını, imajını hiçbir dönemde doğru yönetemediğinden; aşırı hırpalanmaya maruz kaldı. kendisiyle barışık olmak zorundaydı. verilen rolü oynadı. ne de olsa sarbi idi. (bkz: imaj/#2098176).
bazıları asker, bazıları general doğar. sabri ise askercilik oynadı. ortam adamı olmaya özen gösterdi. zira futbolculuğu "zar atmak" gibiydi. bazen düşeş, bazen hep yek... kendisine bu konuda güvenebileceği tek nokta, azmi-koşması ve "mücadeleci yapısı" idi. fark yaratamadığı kendine takım, taraftar ve camia tarafından dikte edilmişti bile. ama sabri'ydi ve her teknik direktörün kafasında yer alabilirdi. n'olacak ki... atarı yok kokarı yok. dursun, oynar-oynamaz ama mücadele eder işte.
işte bu noktada türk insanının felsefesine yenik düştü. türk eğitim sisteminin en önemli sorunudur. bizim iyimiz hakikaten iyidir. bizim vasat insan sorunumuz var. ortalama insanlara ihtiyacımız var. kötümüz çok kötü çünkü. ortamız yok. ortalama olanı yaşatacak bir iklimimiz yok. futbolda da bu böyle. ortalama topçuya tahammülümüz yok. hedef haline getirip yok ediyoruz. jargon bu.
kızılması gereken adam sergen'dir, sabri değil. bunu idrak edemediğimiz sürece ortalama bir hayat sürmemiz mümkün olamaz. ne topçuydu be sergen. dimi? abartılı sabri tepkilerini de çok iyi anlıyorum. vasat bir adam, bakıyorsun milyonlar götürüyor. ben burada iki ekmek bir zeytine talim. kompleks yapmamak elde değil. ancak her şey para değil. ufkunuz ne kadar genişse o kadar farkındasınızdır. farkındalık hiçbir çeşit parayla satın alınamayacak kadar önemlidir. ama tabi tercih meselesidir. sabri olmak isteyen insana da saygı duymak lazım elbette.
yolu açık olsun. bunca yıl galatasaray forması giyip de böylesine hiçe sayılmak çok nadir olur. artık ne diyelim; keyfini sürsün mü, yoksa oturup düşünsün mü... bilemedim.
kendini iyi hissetmek isterse; galatasaraylı sabri desinler, olsun bitsin...
15 senenin üzerinde bir camiada forma giyip de, daha dün gelenlere bile kaptanlık verilen ortamda, ancak 3. kaptan olabilmesi; sabri'nin kariyer özetidir aslında. zaman zaman yaptığı parlak işleri sürekli hale getirebilecek eğitimi alamadığından, e kendinde de süreci yönetebilecek potansiyel olmadığından futbol kariyeri hep sorunlu geçti. bir ortamda kendini var edebilecek liderlik karakteri olmadığından, ortalama bir futbol zekasını da katınca, ortaya her dönemde dalga geçilen bir futbolcu çıktı.
organizma kendini devam ettirmeye eğilimlidir. bir tehlike hissettiğinde kendini muhafaza etmek yönünde refleks gösterir. sabri'nin refleksi ise hırsı ve galatasaraylılığı üzerine kurulu. zor şartları yönetebilme becerisi; "ben işimi sessizce yapayım, galatasaraylılık sosuyla hırs ve azmi harmanlayayım" minvalindedir. futbolcu karizmasını, imajını hiçbir dönemde doğru yönetemediğinden; aşırı hırpalanmaya maruz kaldı. kendisiyle barışık olmak zorundaydı. verilen rolü oynadı. ne de olsa sarbi idi. (bkz: imaj/#2098176).
bazıları asker, bazıları general doğar. sabri ise askercilik oynadı. ortam adamı olmaya özen gösterdi. zira futbolculuğu "zar atmak" gibiydi. bazen düşeş, bazen hep yek... kendisine bu konuda güvenebileceği tek nokta, azmi-koşması ve "mücadeleci yapısı" idi. fark yaratamadığı kendine takım, taraftar ve camia tarafından dikte edilmişti bile. ama sabri'ydi ve her teknik direktörün kafasında yer alabilirdi. n'olacak ki... atarı yok kokarı yok. dursun, oynar-oynamaz ama mücadele eder işte.
işte bu noktada türk insanının felsefesine yenik düştü. türk eğitim sisteminin en önemli sorunudur. bizim iyimiz hakikaten iyidir. bizim vasat insan sorunumuz var. ortalama insanlara ihtiyacımız var. kötümüz çok kötü çünkü. ortamız yok. ortalama olanı yaşatacak bir iklimimiz yok. futbolda da bu böyle. ortalama topçuya tahammülümüz yok. hedef haline getirip yok ediyoruz. jargon bu.
kızılması gereken adam sergen'dir, sabri değil. bunu idrak edemediğimiz sürece ortalama bir hayat sürmemiz mümkün olamaz. ne topçuydu be sergen. dimi? abartılı sabri tepkilerini de çok iyi anlıyorum. vasat bir adam, bakıyorsun milyonlar götürüyor. ben burada iki ekmek bir zeytine talim. kompleks yapmamak elde değil. ancak her şey para değil. ufkunuz ne kadar genişse o kadar farkındasınızdır. farkındalık hiçbir çeşit parayla satın alınamayacak kadar önemlidir. ama tabi tercih meselesidir. sabri olmak isteyen insana da saygı duymak lazım elbette.
yolu açık olsun. bunca yıl galatasaray forması giyip de böylesine hiçe sayılmak çok nadir olur. artık ne diyelim; keyfini sürsün mü, yoksa oturup düşünsün mü... bilemedim.
kendini iyi hissetmek isterse; galatasaraylı sabri desinler, olsun bitsin...