204
pek mümkün olmayandır. hayat çok zor. babanı kaybetmek, baban aynı zamanda en iyi arkadaşın da olursa daha da zor. inandığın değerler, hayat mücadelen hepsi bir telefon ile sona eriyor. inanacak bir şeyin kalmayınca kendini sorguluyorsun. aynaya bakamıyorsun, dönüyorsun etrafında, küçük kız kardeşine, eşini kaybetmiş anneme, bakıyorum. işte diyorum, bu hayatımın yeni bir başlangıç günü.
babamı, bildiğim çoğu öğretinin sahibi olan, emekçi babamı 5 temmuz 2017 tarihinde gece 1'de adana'da kaybettik. inşaat mühendisiydi, orada köprü yapıyordu. 51 yaşındaydı daha. her zaman dürüst ve hak yemeyen biri olduğu için onun haklarını yerlerdi. onun emeğini kendi çıkarları için kullanırlardı. bu yüzden çok battı babam. çok battı ve hep çıkmaya çalıştı. bana bu dünyada huzur yok diyordu. huzur ölümde diyordu. istediği oldu. babam huzura kavuştu. ölüm anı hayatının özeti gibi olmuş babamın. kalbinde ağrıyı hissettiği an kaldığı otelin resepsiyonunu aramaya çalışmış. başaramamış. kendini odadan dışarı atmaya çalışmış. kapıyı açmış ama kendini dışarı atamamış. 7 yaşından beri çalışan, 51 senelik hayata 5000 senelik keder sığdıran babam artık yok. en fazla 12 saat konuşmadığımız olurdu. şimdi 5 gündür sesini duyamıyorum.
babamın vasiyeti üzerine diyarbakır'a dedemin yanına defnediyoruz. yolda giderken babamın sesini hatırlamaya çalışıyorum, babamın sesini unutmaktan aşırı korkuyorum çünkü. aklıma en son konuştuğumuz şeyler geliyor. vefat etmeden 4 saat önce konuşmuştuk. bana "bu sene kombine alsana ya bak transferler falan var, seversin sen böyle transfer taraftarı olmayı" diyip dalga geçiyordu benimle. sonra yapılan transferleri sordu. dedim ki "fena değiller ama orta saha olmazsa anlamı yok". böyle diyince güldü babam. "kombine almaya bak sen" dedi. "beraber gideriz" dedi. "aynı eskisi gibi". daha sonra yolda diğer anılarımızı hatırlıyorum ve babama " hep galatasaray konuşuyoruz yav sıkıldım artık futboldan" dediğim o saçma an geliyor. babam diyor ki "çünkü galatasaray kadar önemli bir şey yok" diyor. ve ben sırıtıyorum. diyarbakır'da babamın akrabalarıyla kurduğu bir gruba attığı fotoğraflara bakıyorum. bir tanesi benle olan tribün fotoğrafı. diğeri ise 4 ay önce bir otobüs durağında çekildiği fotoğraf. dakikalar beni iyice kahrederken babamın ikisine de gittiği 3-2'lik real madrid maçları geliyor aklıma. son maçta video çekmiş bağırıyordu " cimbombomum sen çok yaşaaa, canım fedaaa olsun sana " diye.
babam hüzün sanatçısıydı. hayatının her anında bu hüzünle yaşardı. kalp ameliyatı olduğu son 7 senedir de hep ölümü ve onun üzerine geliştirdiği olaylar üzerine yorum yapardı. çok iyi bir insandı. en iyi arkadaşımdı, yaşadığı her sorunu bir ben bilirdim ve bu sorunlar, insanların onu suçlamaları, ona söylediği şeyler aklımdan çıkmıyor. öfkemi diri tutmak istiyorum, vurmak, kırmak, parçalamak istiyorum ama gücüm yok. babamın yanına gitmek istiyorum ama annem ve kız kardeşimi bırakamam. babam, babasını üniversitenin son senesinde kaybetmişti. yanında kuzeni cenazeyi ankara'dan diyarbakır'a götürüyorlardı. ben de son sınıf bir inşaat mühendisliği öğrencisiyim. ben de babamı adana'dan diyabakır'a götürdüm. onun da küçük kardeşi vardı. benim de. ikimizde babamızı kaybettiğimizde aynı yaştaydık.
yaşıyorum ama direnmek ile pes etmenin ortasında bir yerdeyim. babamın öğretilerini unutmuyorum. bu yüzden yaşamaya ve mücadele etmeye devam edeceğim. ama onsuz nasıl yaparım bilmiyorum. ama onunla ilgili bir şeyi biliyorum. o da galatasaray. bilenler bilir. neredeyse 2 senedir galatasaray'ı zerre umursamıyordum. gerçekten umrumda değildi. şimdi ise babamı düşünürken galatasaray dışında aklıma başka bir şey gelmiyor, gelemiyor. işte tam da bu yüzden galatasaray'dan soğuyamam. galatasaray'ı bırakamam. bu bir miras, bu bir baba öğretisi. dursun, sneijder, selçuk, belhanda, tudor, hagi, hakan şükür, arda turan, fatih terim bunların hiçbiri zerre önemli değil. galatasaray bölgesel kümeye düşse bile önemli değil. önemli olan o formanın içindekiler değil, ya da o formanın bulunduğu yer değil. o formanın kendisi. çünkü o forma da olmazsa babamla ilgili anılarım azalır. ve ben babamı unutmaktan çok korkuyorum.
babamı, bildiğim çoğu öğretinin sahibi olan, emekçi babamı 5 temmuz 2017 tarihinde gece 1'de adana'da kaybettik. inşaat mühendisiydi, orada köprü yapıyordu. 51 yaşındaydı daha. her zaman dürüst ve hak yemeyen biri olduğu için onun haklarını yerlerdi. onun emeğini kendi çıkarları için kullanırlardı. bu yüzden çok battı babam. çok battı ve hep çıkmaya çalıştı. bana bu dünyada huzur yok diyordu. huzur ölümde diyordu. istediği oldu. babam huzura kavuştu. ölüm anı hayatının özeti gibi olmuş babamın. kalbinde ağrıyı hissettiği an kaldığı otelin resepsiyonunu aramaya çalışmış. başaramamış. kendini odadan dışarı atmaya çalışmış. kapıyı açmış ama kendini dışarı atamamış. 7 yaşından beri çalışan, 51 senelik hayata 5000 senelik keder sığdıran babam artık yok. en fazla 12 saat konuşmadığımız olurdu. şimdi 5 gündür sesini duyamıyorum.
babamın vasiyeti üzerine diyarbakır'a dedemin yanına defnediyoruz. yolda giderken babamın sesini hatırlamaya çalışıyorum, babamın sesini unutmaktan aşırı korkuyorum çünkü. aklıma en son konuştuğumuz şeyler geliyor. vefat etmeden 4 saat önce konuşmuştuk. bana "bu sene kombine alsana ya bak transferler falan var, seversin sen böyle transfer taraftarı olmayı" diyip dalga geçiyordu benimle. sonra yapılan transferleri sordu. dedim ki "fena değiller ama orta saha olmazsa anlamı yok". böyle diyince güldü babam. "kombine almaya bak sen" dedi. "beraber gideriz" dedi. "aynı eskisi gibi". daha sonra yolda diğer anılarımızı hatırlıyorum ve babama " hep galatasaray konuşuyoruz yav sıkıldım artık futboldan" dediğim o saçma an geliyor. babam diyor ki "çünkü galatasaray kadar önemli bir şey yok" diyor. ve ben sırıtıyorum. diyarbakır'da babamın akrabalarıyla kurduğu bir gruba attığı fotoğraflara bakıyorum. bir tanesi benle olan tribün fotoğrafı. diğeri ise 4 ay önce bir otobüs durağında çekildiği fotoğraf. dakikalar beni iyice kahrederken babamın ikisine de gittiği 3-2'lik real madrid maçları geliyor aklıma. son maçta video çekmiş bağırıyordu " cimbombomum sen çok yaşaaa, canım fedaaa olsun sana " diye.
babam hüzün sanatçısıydı. hayatının her anında bu hüzünle yaşardı. kalp ameliyatı olduğu son 7 senedir de hep ölümü ve onun üzerine geliştirdiği olaylar üzerine yorum yapardı. çok iyi bir insandı. en iyi arkadaşımdı, yaşadığı her sorunu bir ben bilirdim ve bu sorunlar, insanların onu suçlamaları, ona söylediği şeyler aklımdan çıkmıyor. öfkemi diri tutmak istiyorum, vurmak, kırmak, parçalamak istiyorum ama gücüm yok. babamın yanına gitmek istiyorum ama annem ve kız kardeşimi bırakamam. babam, babasını üniversitenin son senesinde kaybetmişti. yanında kuzeni cenazeyi ankara'dan diyarbakır'a götürüyorlardı. ben de son sınıf bir inşaat mühendisliği öğrencisiyim. ben de babamı adana'dan diyabakır'a götürdüm. onun da küçük kardeşi vardı. benim de. ikimizde babamızı kaybettiğimizde aynı yaştaydık.
yaşıyorum ama direnmek ile pes etmenin ortasında bir yerdeyim. babamın öğretilerini unutmuyorum. bu yüzden yaşamaya ve mücadele etmeye devam edeceğim. ama onsuz nasıl yaparım bilmiyorum. ama onunla ilgili bir şeyi biliyorum. o da galatasaray. bilenler bilir. neredeyse 2 senedir galatasaray'ı zerre umursamıyordum. gerçekten umrumda değildi. şimdi ise babamı düşünürken galatasaray dışında aklıma başka bir şey gelmiyor, gelemiyor. işte tam da bu yüzden galatasaray'dan soğuyamam. galatasaray'ı bırakamam. bu bir miras, bu bir baba öğretisi. dursun, sneijder, selçuk, belhanda, tudor, hagi, hakan şükür, arda turan, fatih terim bunların hiçbiri zerre önemli değil. galatasaray bölgesel kümeye düşse bile önemli değil. önemli olan o formanın içindekiler değil, ya da o formanın bulunduğu yer değil. o formanın kendisi. çünkü o forma da olmazsa babamla ilgili anılarım azalır. ve ben babamı unutmaktan çok korkuyorum.