22
ne desem, ne yazsam bilemiyorum buraya. turnuva başladığında buraya bir entry girmiştim, judd bu sene şampiyonluk favorim demiştim. (bkz: #2148705) ve judd trump daha ilk maçta, ilk turda rory mcleod'a elendi. hayatımda bu kadar aptalca bir şey görmedim.
judd ilk çıktığında ateş gibiydi, dokunan yanıyordu. her yerden pot alıyordu. alex higgins'in jimmy white ile birleştirilmiş hali gibiydi. biraz da bozulmaya başlamıştım bu duruma çünkü çok sevdiğim john higgins'i, neil'i hatta efsane ronnie'yi bile gölgede bırakmaya başlamıştı bu çocuk.
yıllar ilerledikçe sıralama turnuvalarını teker teker kazanmaya başladı judd, finallerde buz gibi soğuk kalıp tek tek tokatladı milleti. hatta bu özelliği onu ding'ten büyük yapan şey dedi bir çoğu. çünkü ding judd'dan belki de daha yetenekliydi ama eli ayağına dolanıyordu işte. 1.5 milyar halk, devasa hükümet desteği ve çin'den bambaşka bir ortam olan ingiltere'de yaşama ayak uydurmaya çalışmak çokk yoruyordu onu. ama judd öyle değildi. asla bir star gibi olmamasına rağmen turdaki en star oyuncuydu. parlak dikenli ayakkabıları da o soktu snooker masasına.. rakiplerine ceketinin yakasına bahis sitelerinin ingiliz biralarının reklamlarını alırken judd burger king ile sponsorluk anlaşması imzalıyordu.
uzun etmeyelim, bu hikayenin de bir özelliği olmalı, her şey bu kadar mükemmel olamaz değil mi? messi tüm rekorları kırmış ama asla dünya kupası kazanamamış, bülent ecevit herkesin gönlünü kazanmış ama ekonomiyi rayına oturtamamış ve muhammad ali 130 kiloluk devleri yerlere yığarken vücudundaki küçücük sinirleri yenemeyip tir tir titremeye başlamışsa, judd trump'ın hayatında da bir şeyler ters gidecekti.
o rahat tavırlı ve üzerinde asla baskı hissetmeyen judd trump artık hiç olmadığı kadar büyük bir baskı altında. 2011 senesinde dünya şampiyonası finalinde büyük john higgins'e karşı iyi bir final oynayıp kaybeden judd 22 yaşındaydı. bugünse 28 yaşında ve hala dünya şampiyonası kazanamamış, ve hatta bir daha final oynayamamış bir judd trump var karşımızda. ve bu sene, ilk defa bir dünya şampiyonasına bir numaralı favori olarak geliyor. evet selby dünya bir numarası olabilir, ronnie hala aç olabilir, shaun murphy 100 metreden potları yollamaya devam ediyor da olabilir ama herkesin ortak görüşü buydu işte, bahis oranlarında bile. bu sene çok formdaydı, kolay maç kazanıyordu ve artık olgunluk da kazanmıştı. ama tam da o sene ilk turda mcleod gibi orta düzey bir oyuncuya elenip, evine bristol'a dönüyor.
herkesin karakteri farklıdır ama bu tip bir kariyer hangi spor dalında hangi sporcuya denk gelmişse o 'x faktör' hep eksik kalmıştır. judd'ın önünde üst düzey profosyonel olarak oynayacağı en az 10 senesi var ama nedense bu 10 senede ve sonrasında asla dünya şampiyonu olamayacak gibi hissediyorum.
judd trump: kaybedenler kulübünün bir diğer üyesi. çok başarılı bir öykünün 'ama'lı kahramanı.
judd ilk çıktığında ateş gibiydi, dokunan yanıyordu. her yerden pot alıyordu. alex higgins'in jimmy white ile birleştirilmiş hali gibiydi. biraz da bozulmaya başlamıştım bu duruma çünkü çok sevdiğim john higgins'i, neil'i hatta efsane ronnie'yi bile gölgede bırakmaya başlamıştı bu çocuk.
yıllar ilerledikçe sıralama turnuvalarını teker teker kazanmaya başladı judd, finallerde buz gibi soğuk kalıp tek tek tokatladı milleti. hatta bu özelliği onu ding'ten büyük yapan şey dedi bir çoğu. çünkü ding judd'dan belki de daha yetenekliydi ama eli ayağına dolanıyordu işte. 1.5 milyar halk, devasa hükümet desteği ve çin'den bambaşka bir ortam olan ingiltere'de yaşama ayak uydurmaya çalışmak çokk yoruyordu onu. ama judd öyle değildi. asla bir star gibi olmamasına rağmen turdaki en star oyuncuydu. parlak dikenli ayakkabıları da o soktu snooker masasına.. rakiplerine ceketinin yakasına bahis sitelerinin ingiliz biralarının reklamlarını alırken judd burger king ile sponsorluk anlaşması imzalıyordu.
uzun etmeyelim, bu hikayenin de bir özelliği olmalı, her şey bu kadar mükemmel olamaz değil mi? messi tüm rekorları kırmış ama asla dünya kupası kazanamamış, bülent ecevit herkesin gönlünü kazanmış ama ekonomiyi rayına oturtamamış ve muhammad ali 130 kiloluk devleri yerlere yığarken vücudundaki küçücük sinirleri yenemeyip tir tir titremeye başlamışsa, judd trump'ın hayatında da bir şeyler ters gidecekti.
o rahat tavırlı ve üzerinde asla baskı hissetmeyen judd trump artık hiç olmadığı kadar büyük bir baskı altında. 2011 senesinde dünya şampiyonası finalinde büyük john higgins'e karşı iyi bir final oynayıp kaybeden judd 22 yaşındaydı. bugünse 28 yaşında ve hala dünya şampiyonası kazanamamış, ve hatta bir daha final oynayamamış bir judd trump var karşımızda. ve bu sene, ilk defa bir dünya şampiyonasına bir numaralı favori olarak geliyor. evet selby dünya bir numarası olabilir, ronnie hala aç olabilir, shaun murphy 100 metreden potları yollamaya devam ediyor da olabilir ama herkesin ortak görüşü buydu işte, bahis oranlarında bile. bu sene çok formdaydı, kolay maç kazanıyordu ve artık olgunluk da kazanmıştı. ama tam da o sene ilk turda mcleod gibi orta düzey bir oyuncuya elenip, evine bristol'a dönüyor.
herkesin karakteri farklıdır ama bu tip bir kariyer hangi spor dalında hangi sporcuya denk gelmişse o 'x faktör' hep eksik kalmıştır. judd'ın önünde üst düzey profosyonel olarak oynayacağı en az 10 senesi var ama nedense bu 10 senede ve sonrasında asla dünya şampiyonu olamayacak gibi hissediyorum.
judd trump: kaybedenler kulübünün bir diğer üyesi. çok başarılı bir öykünün 'ama'lı kahramanı.