453
1994-2001 yıllarını görmeyen taraftarlarımız bizim futbolumuzu ve galatasaray'ı maalesef çok küçük görüyorlar. müthiş bir avrupa kompleksine sahipler. tabi bu çok üzücü.
bendeniz o yıllarda tam gençlik yıllarımın başındaydım ve avrupada barcelona, real madrid, milan, juventus, monaco, manu, arsenal, b. dortmund dahil bütün takımları sıraya dizmiştik. hiçbirisi bizimle eşleşmek istemezlerdi. bizim nazarımızda bütün avrupa takımları sıradandı. hiç yenilgi almıyorduk demiyorum ama maçların %90'ını kazanıyorduk.
bu nedenle benim nazarımda galatasaray'ın sadece kendine güvene ve futbol aklına sahip yönetime ihtiyacı var.
yeniden şahlanmak için önce taraftarın güven tazelemesi gerek. nedenini şöyle anlatayım;
2000 yılındaki uefa başarısından sonra bütün avrupa takımları galatasaray'ı yakından inceliyor, başarının sırrını araştırıyorlardı. üç barcelona temsilcisinin bir hafta boyunca florya'da galatasaray'ı incelediğini, izlediğini biliyorum. diğer takımlar da öyle. barcelona'nın tiki-takasını bizdeki dar alanda kısa paslaşmalardan devşirdiğine inandığımı daha önce de yazmıştım.
şimdi durumumuza bakıyorum da üzülüyorum. taraftarımızın psikolojisi çok kötü. tabi ki gençler gördüklerinden hareketle bu duygulara sahip oluyorlar. benim gibi olgun gençlerde kendine güven duygusu çok daha güçlü.
yönetimimiz yetersiz bunu biliyorum ama başarılı olduğumuz yıllarda da yönetim harika değildi. karl heinz feldkamp'ın 1992/93 sezonunda temellerini attığı o genç ve muhteşem kadro ekim 1993'deki 3-3'lük manu beraberliği ile şahlanmaya başlamıştı ve fatih terim'in hagi ile takviyesi sonucu 2002 yılına kadar bütün avrupayı ezip geçmişti.
avrupadaki türkler galatasaray sayesinde eziklikten kurtulmuş, ayağa kalkmıştı. bu nedenle bugün avrupada yaşayan türklerin ezici bir çoğunluğu galatasaraylıdır.
işte emre mor'da bu yılların getirdiği ortamın bir sonucu olarak galatasaraylıdır. avrupadan gelen futbolcuların çoğunluğunun galatasaray'ı tutması ve yabancıların da galatasaray'ı çok iyi bilmeleri o yılların bir ürünüdür.
peki şimdi neden olmasın...
bendeniz o yıllarda tam gençlik yıllarımın başındaydım ve avrupada barcelona, real madrid, milan, juventus, monaco, manu, arsenal, b. dortmund dahil bütün takımları sıraya dizmiştik. hiçbirisi bizimle eşleşmek istemezlerdi. bizim nazarımızda bütün avrupa takımları sıradandı. hiç yenilgi almıyorduk demiyorum ama maçların %90'ını kazanıyorduk.
bu nedenle benim nazarımda galatasaray'ın sadece kendine güvene ve futbol aklına sahip yönetime ihtiyacı var.
yeniden şahlanmak için önce taraftarın güven tazelemesi gerek. nedenini şöyle anlatayım;
2000 yılındaki uefa başarısından sonra bütün avrupa takımları galatasaray'ı yakından inceliyor, başarının sırrını araştırıyorlardı. üç barcelona temsilcisinin bir hafta boyunca florya'da galatasaray'ı incelediğini, izlediğini biliyorum. diğer takımlar da öyle. barcelona'nın tiki-takasını bizdeki dar alanda kısa paslaşmalardan devşirdiğine inandığımı daha önce de yazmıştım.
şimdi durumumuza bakıyorum da üzülüyorum. taraftarımızın psikolojisi çok kötü. tabi ki gençler gördüklerinden hareketle bu duygulara sahip oluyorlar. benim gibi olgun gençlerde kendine güven duygusu çok daha güçlü.
yönetimimiz yetersiz bunu biliyorum ama başarılı olduğumuz yıllarda da yönetim harika değildi. karl heinz feldkamp'ın 1992/93 sezonunda temellerini attığı o genç ve muhteşem kadro ekim 1993'deki 3-3'lük manu beraberliği ile şahlanmaya başlamıştı ve fatih terim'in hagi ile takviyesi sonucu 2002 yılına kadar bütün avrupayı ezip geçmişti.
avrupadaki türkler galatasaray sayesinde eziklikten kurtulmuş, ayağa kalkmıştı. bu nedenle bugün avrupada yaşayan türklerin ezici bir çoğunluğu galatasaraylıdır.
işte emre mor'da bu yılların getirdiği ortamın bir sonucu olarak galatasaraylıdır. avrupadan gelen futbolcuların çoğunluğunun galatasaray'ı tutması ve yabancıların da galatasaray'ı çok iyi bilmeleri o yılların bir ürünüdür.
peki şimdi neden olmasın...