4874
bir takım, sezon başından beri, birbirinin aynısı gol yer mi? yermiş. hiç mi çalışılmıyor? çalışılıyorsa, demek ki olmuyor, yeni bir şey denemek gerekmez mi? gerekiyorsa, yeni bir şey deneniyor mu? allah belamı versin, denenmiyor.
riekerink'in hatası, niteliklerinin, vasıflarının vs galatasaray'a yetişmiyor olması... aklıma hemen, conte’nin lineker ile yaptığı röportaj geliyor. “soru: niçin üçlü defansa döndünüz? cevap: aslında iyi gidiyorduk, sezona iyi başlamıştık ama çok pozisyon veriyorduk. arsenal maçı da bahanesi oldu. o zaman üçlüye dönmeye karar verdim,” dedi. bahane ararsak biz de çoktu. ha yanlış anlaşılma olmasın, riekerink bey, neden üçlüye dönmedi demiyorum. neden oyuncu tercihleri dışında, başka bir şey denemedi, diyorum. hadi onu anladık, biliyoruz. dedik ya, nitelikleri eksik kalıyor diye. e, peki, bunu göremeyen yöneticiye ne demek lazım. yanlış anlaşılmasın. ben öyle asalım keselim tarzı bir adam değilim. hoca kovmakla alakalı değil durum. ha kovarsın, o senin bileceğin iş. ama başka şekillerle de halledebilirsin durumu. hocan, belli ki kaldıramıyor, o zaman onu asiste edecek adam yerleştireceksin yanına. defansı toparlayabilecek adam koyacaksın, çalıştıracak takımı. pozisyon almasını öğretecek adam koyacaksın.
bunu defaatle söyledim. yine söylüyorum. sene başından beri, bir oyun fikrimiz var. topu istiyoruz. pas oyunu oynamaya çalışıyoruz. sene başında hepimiz bunu gördükçe seviniyorduk. düşüncemiz neydi? maç yaptıkça, pas hızımız artacak, geriye paslarımızın oranı azalırken, dikine paslarımızın oranı artacaktı. çünkü takım git gide birbirini tanıyacaktı. en azından biz böyle temenni ediyorduk. vaziyet öyle olmadı. biz haksız çıktık. sene başındaki neşter vuran hocaya çok güvendik. meğer onun da çok güvendiği topçular varmış. o bizim yüzümüzü düşürürken, biz de aşağı kalmaktan geri durmayız.
biz taraftarız. galatasaray'dan veya ona profesyonel olarak bağlı herhangi bir oyuncudan veya stafftan bir menfaatimiz yok. profesyonel de değiliz. amatörüz. bizim gördüğümüzü göremeyen bir yönetici grubuyla daha ne yapabiliriz ki! itiraf edelim kandık. birkaç maça, içimizdeki şüphelerin törpülenmesine izin verdik. "galatasaray ulan bu! boru değil, başka galatasaray yok," dedik. "şimdi kenetlenme zamanı, ayrılık zamanı değil," dedik. kötü mü ettik. yine olsa, yine eder miydik? yine olsa, yine ederiz be.
ama bu yönetimle değil. bu vizyonsuzlarla değil. her şeyi eline yüzüne bulaştırmakta usta kişiler güruhuyla değil. oyuncusunu gözden çıkarıp, sonra gel sen bizim topçumuzsun diyenlerle değil. hangisi daha kötü bilemiyorum. oyuncunu göndermeye çalışıp gönderememek mi, yoksa o oyuncuya yeniden el açmak mı? iki kere kadro dışı bıraktığın oyuncuyu, iki kere affetmek ne demektir? ya oyuncuya hakketmediği bir ceza vermişsindir, ya da oyuncuya ihtiyacın vardır? hangisi daha kötü yine bilemedim.
biz şmapiyonluk maçına çıkmamış yüreğe sahip bir kulübüz. öyle cakamız vardı ki, sadece maçları değil, açıklamaları dört gözle beklerdik. beklentilerimiz de hemen çoğu zaman bizi tatmin ederdi. afimiz her şeye keserdi.
şu takıma, adam akıllı, kimsenin adamı olmayan yardımcı teknik direktör diye, anam ağladı. hâlâ bunun derdindeyim. bugün de bunun peşindeyim, yarın da bunun peşinde olacağım.
stoper diye diye imanımız gevredi. ta sene başından beri, hatta ta ne zamandan beri. galatasaray stoper almadı değil. 7 milyon avro bonservis + oyunculara verilen paralar. ve biz hâlâ, aynı tas aynı terane aynı oyuncular... iyi oynamasını bekliyoruz. çok afedersiniz, bir kaba etlerimizden peri tüylerinizi çeker misiniz? dalga mı geçiyorsunuz? dalga geçiyorlar ya. kime sorsan, şu verilen paraya, çok güzel topçular bulurdu. bunlar da bulurdu ha! bulmak istemediler, diyesim geliyor, ama neden istemesinler!? valla içimiz fesat bizim! yoksa, fesat değil mi? bi’ şey oldum.
şu takıma bir orta saha medet diye, bağrımız yandı. hâlâ yanmakta. paramız yokmuş, kriz içindeymişiz. yersen. o saçtığınız paraların hesabını verin o hal.
isim isim değil. şu takım, baştan aşağı yenilenmesi lazım. galatasaray nedir, ne değildir bilmeyen kimse de bir zahmet defolup gitsin.
yahu şu yönetim, şu teknik ekip içinde bir tane futboldan anlayan adam yok mu? bir tane maç izleyen adam yok mu? gözleriniz acımıyor mu, şu sabri denen bek hazretleri oynadığı zaman. şimdi teknik anlatırım da, gerek var mı? çok kereler yazdım. yine yazarım, üşeniyor da değilim. ama değmez işte. şu sabri için girdiğim her bir tık, karakter için üzülüyorum. bir daha da yazmam.
ah, ah, verdiğimiz milyon avrolarla ne topçular alınırdı? masrafsız, kefilsiz... gerçi biz, bunlarsız iş yapmıyoruz.
“ben kefilim!” diye atlar biri şimdi. hınzır seni!
bazılarının mahkemelerde tanıklığı tutmuyor, bazılarının camiilerde aptesti tutmuyor ya... işte, bazılarının da kefilliği tutmaması lazım.
bak nereye geliyorum şimdi. medyada falan haberler var. yönetim ergin ataman’ın takımdaki misyonunu, miyadını artık ne zımbırtıysa tamamladığını düşünüyormuş.
sigaram elimde...
ba, ba, ba, nasıılll? başkan, maşkan anlamam da, yönetim dikkat etsin hareketlerine. ben divan kurulu başkanı, eğitim vakfı başkanı, derin galatasaray direktörüyüm. galatasarayın, hem de uefanın, fifanın piresidınt piresidıntınım. dikkat et, ayağını denk al. ünal aysal!? yemin ederim, 30 milyon kişiyi vurucam. namuzsuz evladıyım diyemesem de, devrim ihtilal dinlemem. da yeter ya. spor politakalarıyla ne oynuyorsun. istafaya zorla hepsini bitsin gitsin. otuz üç, üç sıfır birin kendisiyim. rerererarara sıfır bir, ara beni bul. galata beni bulsun. yarın öbür gün hazine açıldığında, bulamadığında canını yakarım.
hunim başımda.
deliliğe methiye...
riekerink'in hatası, niteliklerinin, vasıflarının vs galatasaray'a yetişmiyor olması... aklıma hemen, conte’nin lineker ile yaptığı röportaj geliyor. “soru: niçin üçlü defansa döndünüz? cevap: aslında iyi gidiyorduk, sezona iyi başlamıştık ama çok pozisyon veriyorduk. arsenal maçı da bahanesi oldu. o zaman üçlüye dönmeye karar verdim,” dedi. bahane ararsak biz de çoktu. ha yanlış anlaşılma olmasın, riekerink bey, neden üçlüye dönmedi demiyorum. neden oyuncu tercihleri dışında, başka bir şey denemedi, diyorum. hadi onu anladık, biliyoruz. dedik ya, nitelikleri eksik kalıyor diye. e, peki, bunu göremeyen yöneticiye ne demek lazım. yanlış anlaşılmasın. ben öyle asalım keselim tarzı bir adam değilim. hoca kovmakla alakalı değil durum. ha kovarsın, o senin bileceğin iş. ama başka şekillerle de halledebilirsin durumu. hocan, belli ki kaldıramıyor, o zaman onu asiste edecek adam yerleştireceksin yanına. defansı toparlayabilecek adam koyacaksın, çalıştıracak takımı. pozisyon almasını öğretecek adam koyacaksın.
bunu defaatle söyledim. yine söylüyorum. sene başından beri, bir oyun fikrimiz var. topu istiyoruz. pas oyunu oynamaya çalışıyoruz. sene başında hepimiz bunu gördükçe seviniyorduk. düşüncemiz neydi? maç yaptıkça, pas hızımız artacak, geriye paslarımızın oranı azalırken, dikine paslarımızın oranı artacaktı. çünkü takım git gide birbirini tanıyacaktı. en azından biz böyle temenni ediyorduk. vaziyet öyle olmadı. biz haksız çıktık. sene başındaki neşter vuran hocaya çok güvendik. meğer onun da çok güvendiği topçular varmış. o bizim yüzümüzü düşürürken, biz de aşağı kalmaktan geri durmayız.
biz taraftarız. galatasaray'dan veya ona profesyonel olarak bağlı herhangi bir oyuncudan veya stafftan bir menfaatimiz yok. profesyonel de değiliz. amatörüz. bizim gördüğümüzü göremeyen bir yönetici grubuyla daha ne yapabiliriz ki! itiraf edelim kandık. birkaç maça, içimizdeki şüphelerin törpülenmesine izin verdik. "galatasaray ulan bu! boru değil, başka galatasaray yok," dedik. "şimdi kenetlenme zamanı, ayrılık zamanı değil," dedik. kötü mü ettik. yine olsa, yine eder miydik? yine olsa, yine ederiz be.
ama bu yönetimle değil. bu vizyonsuzlarla değil. her şeyi eline yüzüne bulaştırmakta usta kişiler güruhuyla değil. oyuncusunu gözden çıkarıp, sonra gel sen bizim topçumuzsun diyenlerle değil. hangisi daha kötü bilemiyorum. oyuncunu göndermeye çalışıp gönderememek mi, yoksa o oyuncuya yeniden el açmak mı? iki kere kadro dışı bıraktığın oyuncuyu, iki kere affetmek ne demektir? ya oyuncuya hakketmediği bir ceza vermişsindir, ya da oyuncuya ihtiyacın vardır? hangisi daha kötü yine bilemedim.
biz şmapiyonluk maçına çıkmamış yüreğe sahip bir kulübüz. öyle cakamız vardı ki, sadece maçları değil, açıklamaları dört gözle beklerdik. beklentilerimiz de hemen çoğu zaman bizi tatmin ederdi. afimiz her şeye keserdi.
şu takıma, adam akıllı, kimsenin adamı olmayan yardımcı teknik direktör diye, anam ağladı. hâlâ bunun derdindeyim. bugün de bunun peşindeyim, yarın da bunun peşinde olacağım.
stoper diye diye imanımız gevredi. ta sene başından beri, hatta ta ne zamandan beri. galatasaray stoper almadı değil. 7 milyon avro bonservis + oyunculara verilen paralar. ve biz hâlâ, aynı tas aynı terane aynı oyuncular... iyi oynamasını bekliyoruz. çok afedersiniz, bir kaba etlerimizden peri tüylerinizi çeker misiniz? dalga mı geçiyorsunuz? dalga geçiyorlar ya. kime sorsan, şu verilen paraya, çok güzel topçular bulurdu. bunlar da bulurdu ha! bulmak istemediler, diyesim geliyor, ama neden istemesinler!? valla içimiz fesat bizim! yoksa, fesat değil mi? bi’ şey oldum.
şu takıma bir orta saha medet diye, bağrımız yandı. hâlâ yanmakta. paramız yokmuş, kriz içindeymişiz. yersen. o saçtığınız paraların hesabını verin o hal.
isim isim değil. şu takım, baştan aşağı yenilenmesi lazım. galatasaray nedir, ne değildir bilmeyen kimse de bir zahmet defolup gitsin.
yahu şu yönetim, şu teknik ekip içinde bir tane futboldan anlayan adam yok mu? bir tane maç izleyen adam yok mu? gözleriniz acımıyor mu, şu sabri denen bek hazretleri oynadığı zaman. şimdi teknik anlatırım da, gerek var mı? çok kereler yazdım. yine yazarım, üşeniyor da değilim. ama değmez işte. şu sabri için girdiğim her bir tık, karakter için üzülüyorum. bir daha da yazmam.
ah, ah, verdiğimiz milyon avrolarla ne topçular alınırdı? masrafsız, kefilsiz... gerçi biz, bunlarsız iş yapmıyoruz.
“ben kefilim!” diye atlar biri şimdi. hınzır seni!
bazılarının mahkemelerde tanıklığı tutmuyor, bazılarının camiilerde aptesti tutmuyor ya... işte, bazılarının da kefilliği tutmaması lazım.
bak nereye geliyorum şimdi. medyada falan haberler var. yönetim ergin ataman’ın takımdaki misyonunu, miyadını artık ne zımbırtıysa tamamladığını düşünüyormuş.
sigaram elimde...
ba, ba, ba, nasıılll? başkan, maşkan anlamam da, yönetim dikkat etsin hareketlerine. ben divan kurulu başkanı, eğitim vakfı başkanı, derin galatasaray direktörüyüm. galatasarayın, hem de uefanın, fifanın piresidınt piresidıntınım. dikkat et, ayağını denk al. ünal aysal!? yemin ederim, 30 milyon kişiyi vurucam. namuzsuz evladıyım diyemesem de, devrim ihtilal dinlemem. da yeter ya. spor politakalarıyla ne oynuyorsun. istafaya zorla hepsini bitsin gitsin. otuz üç, üç sıfır birin kendisiyim. rerererarara sıfır bir, ara beni bul. galata beni bulsun. yarın öbür gün hazine açıldığında, bulamadığında canını yakarım.
hunim başımda.
deliliğe methiye...