• 56
    hayır da yani zaten değil miydi en zevk aldığımız maçlarımızı mahalleden mahalleye, katılaşmış ve esnetilmesi gündeme dahi getirelemeyen kuralları ile oynamak? evet elbette ki öyleydi... '' mahalle maçı vardı o gün! uygun bir sokak var mı ? tamam haydi hemen koyulalım mücadeleye. kale standartlarımız belli biliyorsunuz değil mi? bitişik halde 11 adım. haydi fatih, bir el at da iki tane okkalı taş bulalım kenardan köşeden. bu destursuz arabalar her yeni doğan gün ile beraber alıp götürüyor kalelerimizi. ya da mahalledeki şu yaşlı amcalar yok mu, işte onlar kaldırıp sağa sola atıyorlar... neyse.

    dizilişimizde bir aksama yok beyler. sert gelen şutlarda topun peşinden koşmayacaksın kale ! atan alır kuralını uyguluyoruz. kendine güvenen şöyle gelsin. üçer gollü sistem ile kaleci değişikliği olacak. bilerek gol yiyen aynı zamanda takımdan kesik yer! bunu da yazalım bir köşeye. ''

    o akşama doğru oynadığımız maçtan önce çok ama çok çekiniyordum. rakip dediğimiz insanlar yaşca büyük, fiziksel olarak daha irilerdi. daha da önemlisi onların sicili pek temiz sayılmazdı. artık ne kadar doğruydu bilinmez ama kulaktan kulağa dolaşan söylemlerdi bunlar. bilinir ki fısıltı gazetesi en büyük kitle iletişim organlarından biridir. ayaklı gazeteler her daim gündeme yön verebilmektedirler. işte buydu çekincelerim, korkuyordum. takıma belli eder miyim hiç ? asla..! çok rahat davranıyordum, sonra; '' bu maç bizim olacak emrah. haydi be aslanım! yarın çok büyük havamız olacak biliyor musun? '' bu cümleler döküldü dişlerimin arasından hafif bir ses tonu ile.

    zor maç başladı. başlama saati: akşam ezanına yaklasık 2 saat kala. maç bitişi saati ise imam efendi.

    11 tane gol attığım tek maçtı o. abiler vardı maçı izleyen, çok sevinçliydim. delirmişcesine koşuyordum. kendimde değildim sanki. kaptan olmak hakikaten çok ağır bir sorumlulukmuş. bunu anladığım ilk yaşım tam olarak 14 idi. o zaman anlamıştım kaptanlığın değerini...

    değerini yeni anladığım bir şeyin sahipliğini uzun süre elimde bulundurma imkanım olmadı. o maç, o yaz günü benim son mahalle maçım olmuştu. artık sonbahar dönemi ile birlikte liseye terfi eden bir genç oluyordum. ilk defa okulum evden uzak düştü. kendi evimizin önünde artık fazlaca zaman geçiremez oldum. yeni yeni küçükler çıkıverdi sokakta. işte bu sebepten olsa gerek ki üç ay içerisinde hem kaptanlık duygusunu yaşadım, hem de artık gençlerin önünü açmak görüşüne ayak uydurdum. son maçtan sonra tek bir defa dahi ayağım topa değmedi o güzelim mahallemde. okulumun olmadığı zamanlarda arada sırada izlemeye giderdim çok uzun bir süre aynı takımda beraber oynadığım ve benden bir iki yaş küçük arkadaşlarımı. gizliden gizliye izledim birçok maçı. çok hayıflandım ilk başlarda. içim nasıl kıpır kıpır ediyor. sahanın ortasına bir anda girip kendimi oyuna sokmak istiyorum, çünkü takım yenik... olmadı! utandım. birkaç zaman böyle geçti. sonra yaş zaten hiç yerinde durur mu? yaşım da ilerledikçe ilerledi. ve ben ki hâlâ aradan geçen yıllara nazire yaparcasına bir köşeye çekilir ufak cocukları izlerim. tabii rast gelirsem..

    önemli olan ortaya atılan mücadelenin saflığıymış. bu oyundan bu kadar zevk almamızın nedeni buymuş. bunları uzun bir zaman sonra anladım. nasıl desem ki? yani işte kişinin olgun düşünebilme zamanının geldiği anlarda anlamıştım. yoksa kim aksini idda edebilir ki dikişleri patlamış bir topun peşinden koşan onlarca çocuğun aldıkları keyfin asıl nedenini. dediğim gibi, saflık. temiz duygular. sadece keyif almak için oynamak. zaten ne topumuz top idi, ne de formamız forma. unutulmasın ki gönüllerimiz ciddi anlamda gönüldü. biz bu oyunu seviyorduk. ne mutlu ki seviyoruz...

    şimdi ise asıl konuya nasıl bağdaştıracağımın derdi ile yanıp tutuşmaktayım. kısaca değinmek istiyorum. bilindiği üzere galatasaray sözlük ailesi içerisinde yakın bir tarihte düzenlenecek turnuva gündemimizde. yaşlarımız mahalle maçları günlerimize nazaran daha da kabardı. ama içimizde hep vardı bu sevgi. şimdi ise aynı duygularla, yine rekabet unsuru ile yeniden alevleniyoruz. alevlenmek üzereyiz. 4 takım halinde, bol muhabbetli, hoş sohbetli, gülmeli eğlenmeli bir organizasyona kapılarımızı açtık. ve her şeyden daha da önemlisi şu var ki: 4 takım, muhtemelen yedek oyuncu katılmasına bir yol bulacağım ve yaklaşık sayımız 32 küsür olacak. olmasa da 28- 30 diyelim. ve her biri galatasaray aşığı sevgili arkadaşlarımız. bu sefer tek ortak paydada değiliz. bence iki takım arasında oynanılan maçlarda her zaman bir tek ortak amaç vardır. '' kazanmak''

    fakat bizim aramızda iki ortak payda var; '' kazanmak ve galatasaray''

    katılımcısı ile, seyircisi ile, en ufak detayı ile herkese hayırlı olmasını diler, sevgi ve saygılarımı sunarım.

    organizasyonun fotoğraf, röportaj, maç öncesi, maç sonrası, en iyi oyuncusu, en iyi takımı, en organize takımı, saha durumu, saha içi, saha dışı gibi yansımalarını da üstlenerek elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. şimdiden heyecanı yaşamaya başlayın. heyecan olmazsa bir anlamı kalmaz bu nefeslerin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın