324
osmanlıspor – galatasaray buz dansı
jayne torvill-christopher dean vardı be, artistik patinajda ravel’in bolero’su ile muhteşem bir dans yaparlardı. ah be gençliğim.
zorunlu hareketlerden en yüksek puanı linnes’e verdim. şeref tribünü önünde kayıp, ayakta kalıp topa hakim olabildiği için. aferin.
topçuların ayakta durmakta zorlandıkları bir maç izledik ve doğrusu hiç zevkli değildi. saçma sapan bir maç oldu. taktik falan olmayan bir maçtı. taktik varsa da uygulanması neredeyse imkansızdı.
evet hocam, kötü bir maçtı. saha zordu, hava zordu, rakip zorluydu. bence 1 puan iyidir. bu 1 puan galatasaray’ı şampiyon yapabilir. tarihte örnekleri çok ama hangi 1 puan olduğunu saatlerce tartışabiliriz.
sahanın durumunun bozduğu topçular belli. topla arası iyi olanlar. şinayder, selçuk, bruma, yasin. bir de topla arası iyi olmayıp bozulanlar var. sabri, serdar, semih gibi.
galatasaray’ın ceza sahasına ortalarda rakibe vurdurma yüzdesi inanılmaz. böyle çok pozisyon verdi takım ama benim açımdan ille de pozisyon vermesi gerekmez, rakibin bir şekilde topa vuruyor olması bile tüylerimi diken diken etmek için yeterli. ha, yediğimiz gollerin ikisi de orta-kafa-gol tabii.
galatasaray’ın stoperleri bildiğin uyuyor. hangisinin oynadığının, rakibin kim olduğunun önemi yok. adamlar uyuyor. semih de, serdar da, balta da, chedjou da. farketmiyor. bu adamlar yandan kesilen ortalara hiç çalışmamışlar belli. kim kimi alacak, ne zaman hamle yapacak haberleri yok. aslını isterseniz, bu öyle idmanla falan da olacak iş değil. bir stoper nerede duracağını ya bilir ya da bilmez. genç takımda falan öğrenilir bu, yaş gelmiş 25-30, bu saatten sonra olmaz o iş. çok çalışırsan düzelme eğilimi gösterir ama ilk stresli maçta eski alışkanlığa geri dönülür. alışkanlıklar böyledir.
alışkanlıklar ve stres ile ilgili bir şey anlatayım size. bundan 5 ay önce yeni bir eve taşındık. öncesinde aynı yerde 8 sene yaşamıştık. eski evimizin bina girişinde289-258 şifreyi tuşlayıp giriyorduk. yeni binanın girişinde de şifre var. yeni evde ne şifreyi yanlış girdim, ne de eski şifreyi. ta ki hanımın arabası sitenin önünde yandığı geceye kadar. merak etmeyin hanımın arabasında çok hasar yok ama üç araba cayır cayır yandı, pert oldu. o gece 3’te kapıcı kaldırdı bizi, gittik ki arabanın bir kısmı yanmış. polis, ifade falan derken epey gerildik. işte o gece eve girerken şifreyi 289-258 olarak girdim. kendi kendime, olum, 4 aydır hata yapmıyorsun, niye oldu ki böyle derken anladım mevzuyu. stres beni eski alışkanlığıma geri döndürdü, anda kalma farkındalığımı yok etti.
galatasaray stoperleri de önceki maçlarda arada sırada böyle pozisyonlar veriyorlardı ve olur öyle diye hayatlarına devam ediyorlardı. ancak belli ki osmanlıspor bu zaafı net şekilde fark etmiş ve üzerinde çalışmış. arka arkaya gelen aynı pozisyonlar stoperleri strese soktu, farkındalıklarını yok etti ve eski alışkanlıklarına döndüler. galatasaray’ın yediği golleri bile kişisel gelişime bağlamak hüner ister, lütfen hakkımı teslim edin. teşekkürler.
şaka bir yana, galatasaray savunması yürekleri ağıza getirmeye devam ediyor. bence asıl osmanlıspor’un bu maçı nasıl oldu kazanamadığını sorgulaması lazım.
sabri ilk golde ofsaytı bozuyor sonra kafaya adam gibi çıkmıyor. ha çıksa da webo vurabilir ama sen çık bir boz adamı be kardeşim. semih kardeşim ikinci golde uyuyor. sonra gidip beraberlik golünü atıyor. eyvallah ama sen düz bir stopersin bana ekstra yapma be abicim, yapman gerekeni yap yeterli.
riekerink bey dakika 90 şino’yu çıkarıp yerine chedjou’yu aldı. şaka gibi ama değil. hamza hoca olsa maç başı parasını alsın diye oyuna alındı derlerdi, çok kez dediler bunu. niçin girdi chedjou? vallahi hiçbir mantıklı açıklaması yok. umut bulut’u alsa anlamı olurdu, valla.
maçın son 20 dakikasında 15 dakikalık anket yaptım twitterda. 1 puana razı mısın ey galatasaraylı diye. 247 kişi oy kullanmış, %50-%50 çıktı.
son söz. maç öncesinde de sonrasında da osmanlıspor deplasmanından alınan 1 puan iyidir. hele ki bu koşullarda daha da iyidir. galatasaray’ın kontratak oynaması gerektiğinde ısrarlıyım.
jayne torvill-christopher dean vardı be, artistik patinajda ravel’in bolero’su ile muhteşem bir dans yaparlardı. ah be gençliğim.
zorunlu hareketlerden en yüksek puanı linnes’e verdim. şeref tribünü önünde kayıp, ayakta kalıp topa hakim olabildiği için. aferin.
topçuların ayakta durmakta zorlandıkları bir maç izledik ve doğrusu hiç zevkli değildi. saçma sapan bir maç oldu. taktik falan olmayan bir maçtı. taktik varsa da uygulanması neredeyse imkansızdı.
evet hocam, kötü bir maçtı. saha zordu, hava zordu, rakip zorluydu. bence 1 puan iyidir. bu 1 puan galatasaray’ı şampiyon yapabilir. tarihte örnekleri çok ama hangi 1 puan olduğunu saatlerce tartışabiliriz.
sahanın durumunun bozduğu topçular belli. topla arası iyi olanlar. şinayder, selçuk, bruma, yasin. bir de topla arası iyi olmayıp bozulanlar var. sabri, serdar, semih gibi.
galatasaray’ın ceza sahasına ortalarda rakibe vurdurma yüzdesi inanılmaz. böyle çok pozisyon verdi takım ama benim açımdan ille de pozisyon vermesi gerekmez, rakibin bir şekilde topa vuruyor olması bile tüylerimi diken diken etmek için yeterli. ha, yediğimiz gollerin ikisi de orta-kafa-gol tabii.
galatasaray’ın stoperleri bildiğin uyuyor. hangisinin oynadığının, rakibin kim olduğunun önemi yok. adamlar uyuyor. semih de, serdar da, balta da, chedjou da. farketmiyor. bu adamlar yandan kesilen ortalara hiç çalışmamışlar belli. kim kimi alacak, ne zaman hamle yapacak haberleri yok. aslını isterseniz, bu öyle idmanla falan da olacak iş değil. bir stoper nerede duracağını ya bilir ya da bilmez. genç takımda falan öğrenilir bu, yaş gelmiş 25-30, bu saatten sonra olmaz o iş. çok çalışırsan düzelme eğilimi gösterir ama ilk stresli maçta eski alışkanlığa geri dönülür. alışkanlıklar böyledir.
alışkanlıklar ve stres ile ilgili bir şey anlatayım size. bundan 5 ay önce yeni bir eve taşındık. öncesinde aynı yerde 8 sene yaşamıştık. eski evimizin bina girişinde289-258 şifreyi tuşlayıp giriyorduk. yeni binanın girişinde de şifre var. yeni evde ne şifreyi yanlış girdim, ne de eski şifreyi. ta ki hanımın arabası sitenin önünde yandığı geceye kadar. merak etmeyin hanımın arabasında çok hasar yok ama üç araba cayır cayır yandı, pert oldu. o gece 3’te kapıcı kaldırdı bizi, gittik ki arabanın bir kısmı yanmış. polis, ifade falan derken epey gerildik. işte o gece eve girerken şifreyi 289-258 olarak girdim. kendi kendime, olum, 4 aydır hata yapmıyorsun, niye oldu ki böyle derken anladım mevzuyu. stres beni eski alışkanlığıma geri döndürdü, anda kalma farkındalığımı yok etti.
galatasaray stoperleri de önceki maçlarda arada sırada böyle pozisyonlar veriyorlardı ve olur öyle diye hayatlarına devam ediyorlardı. ancak belli ki osmanlıspor bu zaafı net şekilde fark etmiş ve üzerinde çalışmış. arka arkaya gelen aynı pozisyonlar stoperleri strese soktu, farkındalıklarını yok etti ve eski alışkanlıklarına döndüler. galatasaray’ın yediği golleri bile kişisel gelişime bağlamak hüner ister, lütfen hakkımı teslim edin. teşekkürler.
şaka bir yana, galatasaray savunması yürekleri ağıza getirmeye devam ediyor. bence asıl osmanlıspor’un bu maçı nasıl oldu kazanamadığını sorgulaması lazım.
sabri ilk golde ofsaytı bozuyor sonra kafaya adam gibi çıkmıyor. ha çıksa da webo vurabilir ama sen çık bir boz adamı be kardeşim. semih kardeşim ikinci golde uyuyor. sonra gidip beraberlik golünü atıyor. eyvallah ama sen düz bir stopersin bana ekstra yapma be abicim, yapman gerekeni yap yeterli.
riekerink bey dakika 90 şino’yu çıkarıp yerine chedjou’yu aldı. şaka gibi ama değil. hamza hoca olsa maç başı parasını alsın diye oyuna alındı derlerdi, çok kez dediler bunu. niçin girdi chedjou? vallahi hiçbir mantıklı açıklaması yok. umut bulut’u alsa anlamı olurdu, valla.
maçın son 20 dakikasında 15 dakikalık anket yaptım twitterda. 1 puana razı mısın ey galatasaraylı diye. 247 kişi oy kullanmış, %50-%50 çıktı.
son söz. maç öncesinde de sonrasında da osmanlıspor deplasmanından alınan 1 puan iyidir. hele ki bu koşullarda daha da iyidir. galatasaray’ın kontratak oynaması gerektiğinde ısrarlıyım.