20
fc barcelona bunu pep guardiola'nın takımın başında olduğu son sene denemişti. kontrol futbolu ve 3-4-3 kağıt üzerinde çok ideal bir ikili gibi görünse de oyuncuların uyum sağlayamaması (özellikle cesc fabregas'ın) 3-4-3'ü deneysel bir diziliş olarak bıraktırmıştı katalanlar için. takım, messi'nin o dönemki bir yokluğunda cesc'i sahte 9-10 numara gibi oynatmaya çalışmış, kanatlarda pedro ve alexis ile sonuca gitmeyi denemişti. bu üçlünün arkasında da soldan sağa iniesta, busquets, xavi, dani alves bulunuyordu. savunmada da abidal, mascherano ve pique ile müdafaa çizgisini orta sahanın önüne kadar çıkartabiliyorlardı. bu dizilişte bazı oyuncuların yerlerini de değiştirerek maksimum sonucu elde etmeyi başarmıştı guardiola ama uzun soluklu olamadı. messi takıma döndükten sonra sahte 9'a geçti, cesc ise tam anlamıyla bir 10 numara gibi oynamaya başladı. işin ilginci keita busquets'in yerine oynarken alves'i yedeğe çeken pep busquets'i libero olarak oynatmaya başlamıştı. bayern münih kariyerinde de xabi alonso'yu aynı rolde defalarca denemişti.
akla ilk gelen domine galibiyet 5-0'lık villareal galibiyetiydi 3-4-3'lü diamond dizilişin. orta saha kurgusu en geride keita, hemen önünde iniesta ve thiago, önlerinde de cesc şeklindeydi. sonrasında ise bu dizilişi çokça denedi barcelona kapalı savunmalara karşı, bir ritim de tutturdular ancak büyük maçlarda yani otobüs parkedilmeyen maçlarda takım çok açık vermeye başlamıştı. cesc yeterli verimi sağlayamadı, pedro'nun gol vuruşları azaldı, alexis çok çabalamasına rağmen bir türlü süperstar sıçramasını yapamadı, pique kötü bir sezon geçirdi, alves de aynı şekilde derken bu dizilişi bıraktılar.
günümüzde ise luis enrique ara ara deniyor bunu maç içinde bile olsa. maçın akışına göre saha içinde diziliş değişikliklerine gitmek bir teknik direktör için en önemli artılardan biri olsa da elinde bu oyunu geçici de olsa çok iyi oynayabilecek kadro olması da gerekiyor. galatasaray özelinde ise 3'lü savunma hattına sahip takım olmayı ilk defa lucescu başarmıştı 2000-2001 sezonunda. ahmet yıldırım'ın çok uzun süreler almasa bile kariyer sezonunu oynamış sonrasında da lucescu ile birlikte beşiktaş'a gitmişti. galatasaray'ın o takımı saha içinde ne yaptığını bilen, neler yapabileceğini doğru analiz edip ona göre oynayan kompakt bir takımdı. o takımdan sonra tüm sezona yayılmış ne yapabileceğini bilen bir galatasaray izlemedik pek. lige iyi başladığımız rijkaard'lı sezonda da, iyi bitirdiğimiz kalli'li sezonda da sürekli değişikliklere giderek oynadık, bitirdik ya da bitiremedik. sonra fatih terim de üçüncü gelişinde ilk 6-7 haftada ne yapacağınız bilmez bir takım sürdü sahaya. fenerbahçe maçıyla birlikte johan elmander'i nasıl kullanmamız gerektiğini öğrendik ve takımı 4-4-2 gibi dizip 4-5-2 gibi oynatabildik. her oyuncu da elmander'in saha içindeki pozisyonuna şartlanıp ona göre kendi mevkisini belirledi ve sonuca ulaştık.
terim sonrası mancini de bir süre 3-5-2 denedi (hücumda 3-4-3'e evriliyordu takım). aslında çok da güzel sinyaller veriyordu devre arasında takım. ancak o ocak ayı mıydı şubat mıydı tam hatırlamıyorum aydın yılmaz ve bruma'yı arka arkaya iki gereksiz kupa maçında kaybettikten sonra takımda bu dizilişi kurtarabilecek başka kanat oyuncusu kalmadığı için 4-3-3'e döndük. o sezon 3-5-2 ile belki de şampiyon bile olabilirdik zira takım ne yaptığını biliyor gibi görünüyordu çok kısa bir süreliğine de olsa. sonra işte o lanet olası sakatlıklar geldi ve takım ileriye top taşıyamamaya başladı, sonuca gidemez oldu. wesley galatasaray kariyer rekorunu kırsa da yetmedi. yanındaki kimse oralı bile değildi neredeyse drogba'sından selçuk'una herkes rezalet performans göstermişti. o sezonun ikinci yarısında.
mevcut galatasaray için 3-4-3 çok da doğru bir seçenek değil gibi görünüyor. zira 3-4-3'ün işlemesi için merkezin kuvvetli olması gerekiyor. bizim ise şu an duran toplar haricinde en güçlü olduğumuz yer sol taraf. o da bruma sebebiyle. galatasaray yavaş top oynuyor, herkes ayağındaki topu arkadaşına aktarmadan 2-3 kere tepikliyor. bu da momentum kaybına yol açarken üstüne de oyuncularımız yine bruma ve wesley haricinde yerlerinde bekleyerek topu ayaklarına istiyorlar. tolga da ara ara bu ikiliye katılarak alan katediyor ancak o kadar. sağ kanatta yasin de sinan da ayaklarına top gelmeden topsuz koşu yapmayan, rakip savunma düzenini bozmayan oyuncular. bu ikisinden birisini 3-4-3'ün sağ forveti olarak değerlendirmek çok mantıklı değil. çünkü iş sadece toplu oyunda bitmiyor. istedikleri kadar çalım atsınlar, kaleye yönelsinler. o pozisyonların oluşması için rakip savunmanın dengesini ve stabilliğini bozacak topsuz sprintleri atmadıkları sürece karşılarında sürekli kademeli savunmalar bulacaklar. takımda kademeli savunmaları bireysel yeteneğiyle geçebilecek tek oyuncumuz da bruma. bu yüzden de zaten sadece ya onun bu denemeleriyle ya da o sürekli sola çekiyor diye abuk bir şekilde eleştirilen sneijder'le girdiği ikiye birlerle toplu oyunda pozisyon üretebiliyoruz. başka kimle yakın oynaması gerekiyor sneijder'in ben anlamıyorum. bu sezon yaptığı 3 asisti sağ kanattaki ortalardandı sneijder'in. bir de duran top var. yasin'in attığı gollere bakıyoruz, iki gol atmış ikisi de karambol. kendi hazırladığı pozisyon yok, kendisine hazırlanan pozisyonları da piç etmiş hep. eren de ceza sahasına top indirilmediği sürece iki stoperle boğuşmaktan yalnız başına bir şey yapamaz. geriye kim kalıyor? bruma.
üçlü savunma oynayacak olsa galatasaray çok büyük sıkıntılar çıkar. zira carole bir sol bek, topla arası telles kadar iyi değil pas oyununda ve hali hazırda sol bekken pozisyon kaybı yapıyor. bir de onu sol orta saha olarak konumlandırmak büyük sıkıntı yaratacaktır. bir de tabi sağ kanadımız var. sabri de olmuyor cavanda da olmuyor linnes de olmuyor. hoş linnes'e hala yeteri kadar şans verilmediğini düşünüyorum ama bu şansı alacak bir şeyler de yapmamış olabilir ve bu yüzden tercih edilmiyor olabilir. cavanda sadece hızlı bir oyuncu ama o kadar. sabri'de ise hiçbirisi yok. sağ bek olarak ileri çıkması gereken zamanlarda çıkmaz, çıkmaması gereken zamanlarda çıkar. üçlü savunmaya gelince de chedjou açık alanda hiçbir zaman iyi bir savunmacı olmadı. komple savunma yapan bir takımda 2-2'lik juventus maçı gibi muhteşem performanslar da verebilir ama galatasaray gibi hücumcu olması istenen bir takımda savunmada ne süpürücü olabiliyor ne de kesici. hakan balta ise açık alanlarda vücudunu kullanarak kendisinden hızlı adamları da durdurabiliyor bazen. ama işte bazen. semih zaten kafa topuna nasıl çıkıyosun diye soran altyapıdaki çocuğa "zıplıyorum, çıkıyorum amk xdd" diyecek mentalitede bir adam ve bu futboluna da haliyle yansıyor. yetenek sıfır, özveri sıfır, ciddiyet sıfır. geriye serdar aziz kaldı. o zaten kapalı salonda çalışmaya devam etmek için transfer edildi. bir türlü göremedik 4 milyon euro'luk oyuncuyu.
sonuç olarak 3-4-3 muslera'yı üzer. muslera'yı üzeni de ben üzerim.
akla ilk gelen domine galibiyet 5-0'lık villareal galibiyetiydi 3-4-3'lü diamond dizilişin. orta saha kurgusu en geride keita, hemen önünde iniesta ve thiago, önlerinde de cesc şeklindeydi. sonrasında ise bu dizilişi çokça denedi barcelona kapalı savunmalara karşı, bir ritim de tutturdular ancak büyük maçlarda yani otobüs parkedilmeyen maçlarda takım çok açık vermeye başlamıştı. cesc yeterli verimi sağlayamadı, pedro'nun gol vuruşları azaldı, alexis çok çabalamasına rağmen bir türlü süperstar sıçramasını yapamadı, pique kötü bir sezon geçirdi, alves de aynı şekilde derken bu dizilişi bıraktılar.
günümüzde ise luis enrique ara ara deniyor bunu maç içinde bile olsa. maçın akışına göre saha içinde diziliş değişikliklerine gitmek bir teknik direktör için en önemli artılardan biri olsa da elinde bu oyunu geçici de olsa çok iyi oynayabilecek kadro olması da gerekiyor. galatasaray özelinde ise 3'lü savunma hattına sahip takım olmayı ilk defa lucescu başarmıştı 2000-2001 sezonunda. ahmet yıldırım'ın çok uzun süreler almasa bile kariyer sezonunu oynamış sonrasında da lucescu ile birlikte beşiktaş'a gitmişti. galatasaray'ın o takımı saha içinde ne yaptığını bilen, neler yapabileceğini doğru analiz edip ona göre oynayan kompakt bir takımdı. o takımdan sonra tüm sezona yayılmış ne yapabileceğini bilen bir galatasaray izlemedik pek. lige iyi başladığımız rijkaard'lı sezonda da, iyi bitirdiğimiz kalli'li sezonda da sürekli değişikliklere giderek oynadık, bitirdik ya da bitiremedik. sonra fatih terim de üçüncü gelişinde ilk 6-7 haftada ne yapacağınız bilmez bir takım sürdü sahaya. fenerbahçe maçıyla birlikte johan elmander'i nasıl kullanmamız gerektiğini öğrendik ve takımı 4-4-2 gibi dizip 4-5-2 gibi oynatabildik. her oyuncu da elmander'in saha içindeki pozisyonuna şartlanıp ona göre kendi mevkisini belirledi ve sonuca ulaştık.
terim sonrası mancini de bir süre 3-5-2 denedi (hücumda 3-4-3'e evriliyordu takım). aslında çok da güzel sinyaller veriyordu devre arasında takım. ancak o ocak ayı mıydı şubat mıydı tam hatırlamıyorum aydın yılmaz ve bruma'yı arka arkaya iki gereksiz kupa maçında kaybettikten sonra takımda bu dizilişi kurtarabilecek başka kanat oyuncusu kalmadığı için 4-3-3'e döndük. o sezon 3-5-2 ile belki de şampiyon bile olabilirdik zira takım ne yaptığını biliyor gibi görünüyordu çok kısa bir süreliğine de olsa. sonra işte o lanet olası sakatlıklar geldi ve takım ileriye top taşıyamamaya başladı, sonuca gidemez oldu. wesley galatasaray kariyer rekorunu kırsa da yetmedi. yanındaki kimse oralı bile değildi neredeyse drogba'sından selçuk'una herkes rezalet performans göstermişti. o sezonun ikinci yarısında.
mevcut galatasaray için 3-4-3 çok da doğru bir seçenek değil gibi görünüyor. zira 3-4-3'ün işlemesi için merkezin kuvvetli olması gerekiyor. bizim ise şu an duran toplar haricinde en güçlü olduğumuz yer sol taraf. o da bruma sebebiyle. galatasaray yavaş top oynuyor, herkes ayağındaki topu arkadaşına aktarmadan 2-3 kere tepikliyor. bu da momentum kaybına yol açarken üstüne de oyuncularımız yine bruma ve wesley haricinde yerlerinde bekleyerek topu ayaklarına istiyorlar. tolga da ara ara bu ikiliye katılarak alan katediyor ancak o kadar. sağ kanatta yasin de sinan da ayaklarına top gelmeden topsuz koşu yapmayan, rakip savunma düzenini bozmayan oyuncular. bu ikisinden birisini 3-4-3'ün sağ forveti olarak değerlendirmek çok mantıklı değil. çünkü iş sadece toplu oyunda bitmiyor. istedikleri kadar çalım atsınlar, kaleye yönelsinler. o pozisyonların oluşması için rakip savunmanın dengesini ve stabilliğini bozacak topsuz sprintleri atmadıkları sürece karşılarında sürekli kademeli savunmalar bulacaklar. takımda kademeli savunmaları bireysel yeteneğiyle geçebilecek tek oyuncumuz da bruma. bu yüzden de zaten sadece ya onun bu denemeleriyle ya da o sürekli sola çekiyor diye abuk bir şekilde eleştirilen sneijder'le girdiği ikiye birlerle toplu oyunda pozisyon üretebiliyoruz. başka kimle yakın oynaması gerekiyor sneijder'in ben anlamıyorum. bu sezon yaptığı 3 asisti sağ kanattaki ortalardandı sneijder'in. bir de duran top var. yasin'in attığı gollere bakıyoruz, iki gol atmış ikisi de karambol. kendi hazırladığı pozisyon yok, kendisine hazırlanan pozisyonları da piç etmiş hep. eren de ceza sahasına top indirilmediği sürece iki stoperle boğuşmaktan yalnız başına bir şey yapamaz. geriye kim kalıyor? bruma.
üçlü savunma oynayacak olsa galatasaray çok büyük sıkıntılar çıkar. zira carole bir sol bek, topla arası telles kadar iyi değil pas oyununda ve hali hazırda sol bekken pozisyon kaybı yapıyor. bir de onu sol orta saha olarak konumlandırmak büyük sıkıntı yaratacaktır. bir de tabi sağ kanadımız var. sabri de olmuyor cavanda da olmuyor linnes de olmuyor. hoş linnes'e hala yeteri kadar şans verilmediğini düşünüyorum ama bu şansı alacak bir şeyler de yapmamış olabilir ve bu yüzden tercih edilmiyor olabilir. cavanda sadece hızlı bir oyuncu ama o kadar. sabri'de ise hiçbirisi yok. sağ bek olarak ileri çıkması gereken zamanlarda çıkmaz, çıkmaması gereken zamanlarda çıkar. üçlü savunmaya gelince de chedjou açık alanda hiçbir zaman iyi bir savunmacı olmadı. komple savunma yapan bir takımda 2-2'lik juventus maçı gibi muhteşem performanslar da verebilir ama galatasaray gibi hücumcu olması istenen bir takımda savunmada ne süpürücü olabiliyor ne de kesici. hakan balta ise açık alanlarda vücudunu kullanarak kendisinden hızlı adamları da durdurabiliyor bazen. ama işte bazen. semih zaten kafa topuna nasıl çıkıyosun diye soran altyapıdaki çocuğa "zıplıyorum, çıkıyorum amk xdd" diyecek mentalitede bir adam ve bu futboluna da haliyle yansıyor. yetenek sıfır, özveri sıfır, ciddiyet sıfır. geriye serdar aziz kaldı. o zaten kapalı salonda çalışmaya devam etmek için transfer edildi. bir türlü göremedik 4 milyon euro'luk oyuncuyu.
sonuç olarak 3-4-3 muslera'yı üzer. muslera'yı üzeni de ben üzerim.