• 500
    unutamayacağım maçlar içinde zirvededir. futbolu sevdiğini söyleyip de, şampiyonlar ligi müziğini duyunca tüyleri diken diken olmayan yoktur. arena'da duymanın tadı, parçalıyı o platformda mücadele ediyorken izlemenin hazzı ise bambaşkadır. maçtan 1 saat önce stada varınca arkadaşlarla yerimizde
    maç öncesi muhabbeti yapmaya başladık. tabii o sırada üst tura çıkmak birlikte uefa'ya gitsek ne yaparız muhabbetini de bahsedenler vardı. derken muhteşem müzik çalmaya başladı ve ben arkadaşa "merak etme bu müziği bu sene son kez dinlemiyoruz" dedim. sonra maç başladı, juventus ir kaç tehlikeli atak yapsa da bizim de mücadelemiz sürerken saha birden, bizlerin hiç anlayamadığı bir hızla bembeyaz oldu. hakem önce topu değiştirdi ama bir kaç dakika sonra maçı durdurup soyunma odasına gitti. ben tam "maç artık oynanmaz" demişken, tribünlerde millet de "oynat ulan maçı" demeye başlamıştı.
    beni en çok bir arkadaşın gözleri dolu dolu "abi ankara'dan bu gecelik geldim, nasıl oynanmaz maç?" demesi etkiledi. gece 2'de uçağı olan iki antepli kardeşle karşılaştım sonra... inanıp gelmişti millet. anons maçın daha sonra oynanacağını bildirince insanlar çok tuhaf duygular ile ayrılmaya başladı arena'dan. pek çoğumuz "vardır bunda da bir hayır" diyordu hatta o ankaralı arkadaş bile... tam anlamıyla yarım kalmış bir şekilde eve geldim. geldim de, eve hiç giresim yoktu. lapa lapa kar yağıyordu. aldım kahveleri gittim bir arkadaşa. maçın devamına tabii gidecektim, gerekirse istifa bile ederdim ama kendi kendime "bu maç için yalan söylememeliyim" dedim. müdürün yanına gidip;

    +abi hiç yalan söylemeyeceğim, dün bizim maç yarım kaldı. bugün öğleden sonra oynanacak, izin istiyorum.
    -okul mu oğlum burası!
    +okul olsa direkt kırarım sana niye geleyim? ben iş olduğu için izin istiyorum.
    -iyi madem git, git ama 2 cumartesi gelir burada mesai yaparsın.
    +2 çok ama cimbom'a değer...

    o futboldan hiç anlamadığı için benim bu teklifi reddedeceğimi sanıyordu, ben kafasındaki düşünce değişmesin diye ona kazanmış hissi verdim. bir kaç hafta sonra ekip arası muhabbette "ben adamların zaaflarını kullanmayı iyi bilirim, misal bak seni 2 hafta sonu buraya bağladım" deyince "20 hafta deseydin yine gelirdim, sen futboldan anlamadığın için orada ben ucuza kapattım!" deyince epey dumur olmuştu. zaten o işte de kariyerim çok sürmedi :)

    işten çıkıp doğru eve gittim. hava güneşliydi ama yerler karlıydı, tabii asya ile avrupa arası hava farklılığı vazgeçilmez olan istanbul'da avrupaya geçtiğimde hava tekrar kapanmıştı. metro çıkışından çıktığımda yolun sırf buz olması nedeniyle kayma tehlikesi geçire geçire kapalı'ya doğru yürüdüm. ben erken gelmişim, birazdan da arkadaşlar damladı. hava o kadar soğumuştu ki; sigara içerken millet eli ısınsın diye sigarayı avcunun içinde tutuyordu. bizimkiler zemini biraz da bizim avantajımıza olacak şekilde temizlemişti. juventus'un ikinci yarı atak yapacağı yarı saha resmen patates tarlasıydı ve tribünler sanki dün gibi kalabalıktı. mesai saati, okul saati demeyip benim gibi gelenler cimbom'u yalnız bırakmamıştı. bana bir haller oldu, bir şeyler hissettim ve bu hissiyat ışığında arkadaşa bir soru sordum.
    +sahaya bakınca hangi maç geliyor aklına?
    -milan, athletic bilbao maçları,sonra real madrid maçı.
    +yok, zemini görünce.
    -werder bremen maçı.
    +uluslararası maç düşünme, yerel düşün.
    -ankara'da oynadığımız bir gençlerbirliği maçı vardı o geldi.
    +hah, orada dakika 85 lincoln , burada dakika 85 sneijder... biz yine 1-0 kazanacağız.

    inşallah'lar ile takımlar çıktı sahaya ve oyun kaldığı yerden devam etti. biz de maçı dibine kadar yaşamaya... zaman daralıyordu, o zemine rağmen iki takım da canını dişine takıp mücadele ediyordu. eboue aksıyordu, o çıktı yerine umut girdi. dakika 85 olunca umut sağ içten topu kaldırdı, drogba indirdi ve sneijder alıp vurdu. top turuncu olduğu için, chiellini'nin nasıl bacak arasından geçti, nasıl tam köşeye gitti net gördük. gördük ve çıldırdık, 3-5 sıra birbirimize sarılmış bağırıyorduk, yıkıyorduk arena'yı. arkadaş "demiştin, demiştin..." diye bağırıyordu, deli gibi bana vuruyordu... o sevinç, o gurur, o hissiyat, o aidiyet kelimelerle tarif edilemez. maç bitmiş, herkes çıldırmış, hava eksilerde, yerler buz tutmuş, ayakları hissetmiyoruz ama ihtiyaç da yok biz zaten sevinçten uçuyoruz.

    eve gelip de ayakları çıplak görünce bizim mor formanın tozluğunu giymişim gibiydi. yaşananlar için ise bin misline değerdi.

    maçı canlı izlemenin bu kadar zorluğu vardı ama bir an bile pişman olmadım. tek ukdem ercan taner'in muazzam gol anlatımını canlı dinleyememek oldu. onu da ara ara açar dinlerim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın