• 5
    --- alinti ---
    futboldan ne istediğimizi net olarak ortaya bir koyabilsek ortada sorun morun kalmayacak ancak standartları her hafta değiştirip, her maça ve takıma göre tekrar yorumladığımızda bir noktada iş, içinden çıkılamaz bir hale geliyor. en azından mesleği ‘rating’ olmayanlarımız için...
    hedefimiz sahaya nasıl bir dizilişle, nasıl bir 11’le çıkacağını önceden bildiğimiz, oyun planı ve ne yapmak istediği belli olan, sahaya çıktığında neredeyse ‘ezbere’ oynayabilecek bir takım mı yoksa rakibe göre sistemini ve oyun planını gözden geçiren, karşı takımın önceden hazırlanmasına fırsat vermeyecek, sürekli sürpriz oyuncularla farklı varyasyonlar yaratabilen, kısacası ‘ezbere’ oynamayan bir ekip mi? cevap veriyorum: “hangisi kazanmışsa o”...
    bizim takım, hep aynı taktikle oynadığı ama kazandığı zaman “eee büyük takım dediğin rakibe göre oyun planını değiştirmez, kendi oyununu kabul ettirir... sonuç olarak kadrosu da bütçesi de bunu yapmasını gerektiriyor, “kenarda oturtmak için mi aldılar bu yıldızları?”, kaybettiği zaman, “adamın bir b planı bile yok... artık 5 yaşındaki çocuklar bile ezberledi ne oynadıklarını... yıldızlar atınca güzel ama işte atmayınca böyle kaybedersin puanları...” diyen yorumcularımızın b planı ne acaba? ha pardon, onların b planları ‘yorumcu’ olmaktı zaten...
    “önemli olan en iyi olduğunuz noktalara konsantre olmak, onları daha da iyileştirmek olmalı. kötü yönlerinizi düzelteceğim diye onlara ağırlık verirseniz, en iyi ihtimalle ortalama olursunuz. en iyi yönlerinizi mükemmel hale getirmeniz gerek...” demişti alex ferguson. çocuklara yaptığı bir konuşmaydı. önemli bir maç öncesi a takımına konuşur gibi ciddiydi ve uzun uzun anlattı. ben de hasbelkader oradaydım ve kulaklarımla duydum.
    iyi penaltıcı kaleciyi ters köşeye yatıran penaltıcı değildir. iyi penaltıcı kaleci doğru köşeye uçsa bile penaltısı durdurulamayacak olandır. bunu da ben söyledim. galiba? yoksa bir yerde mi okumuştum, artık ikisini birbirine karıştırıyorum, çok okumanın da zararı buymuş demek. ama diyeceğim o ki ben ‘b plancı’ olanlardan değilim. b planı, a planı’nın kötü olduğu, en azından yeter kadar iyi olmadığı izlenimi yaratıyor. ben ‘a planını mükemmelleştirme cemiyeti’ üyesiyim.
    bir zamanlar zico, şimdi de rijkaard daha ligde ilk puanını kaybeder kaybetmez bismillah aynı şeyle suçlanıyor. “b planları yok.” yahu adamların a planları gayet iyi, biz memnunuz. futbolcular yorgun olabilir, rakip iyi oynamış olabilir, talihsizlik olabilir, özü “ayağa ve bol pas, güzel oyun, dikine oyun, hücum futbolu” olan a planından ne istiyorsunuz?
    insan koskoca zico’nun, koskoca rijkaard’ın futbolu bizden daha az bildiğini değil söylemek, değil ima etmek, düşünmekten bile korkar. futbolu z planı’na kadar oynamış adamların ‘kendi’ takımlarına hangi planı oynatacağının tasarrufu kendilerinde olmalı. türkiye şartlarını bilmiyormuş da, bundan sonra ankaragücü ve diğer bütün takımlar eskişehir gibi oynayacakmış da... sanki rijkaard’ın iyiliğini istiyorlarmış gibi, sanki puan kaybetmesine üzülmüşler gibi, ellerini ovuşturduklarını bilmezmişiz gibi...
    bir keresinde seyrettiğim bir panelde konuşmacı, “dünyanın her ülkesinde danışmanlık yaptım. gittiğim her ülkede bana ilk cümle olarak, ‘sizin deneyimlerinizin farkındayız ve takdir ediyoruz ama burası oralara benzemez, burada şartlar çok farklı’ dedi. işin komiği hepsinin sorunları da çözümleri de tıpatıp aynıydı, yeter ki doğruları uygulayın...” demişti. bizim doğrumuz ne? yorumcular maç sonucuna göre b yorumuna geçince, bir türlü anlayamıyoruz ki?
    --- alinti ---

    banu yelkovan ın radikal'deki yazısıdır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın