8
ikibinli yılların başı. bilgisayarın, cep telefonunun bir ağırlığı olan yıllar. ağırlık dediysem hem mecazi anlamda hem de kilo anlamında. bir kilo çeken cep telefonları falan vardı o dönemlerde. dönemin var olan az sayıda "dizüstü" bilgisayarları bile şimdikileirn birkaç katıydı. kullanmanın da bir ağırlığı vardı. cep telefonu bile yeni yeni lise öğrencilerinin eline düşmeye başlamıştı. türk internet alemi dediğin 6-7 haber/gazete sitesi ve aynı oranda forum sitesinden ibaretti. bir de mail grupları vardı tabi. şimdiki whatsapp gruplarının atasıdır. orda bile insanlar imla sınavı verir gibi yazardı. asıl ağırlık dediğim buydu. counter denen oyun icat olmamış, internet cafeler atari salonuna dönmemişti. oralara gitmenin bile bir havası vardı. şimdilerde er gazinosu muamelesi gören internet cafelere girmek o dönem biraz fiyakalı bir işti.
ben o neslin hastalıklı çocuklarından biriydim işte. hastalıktan kastettiğimin ne olduğunu hala çözemedim ama farklıydım işte. bir türlü sosyal hayata adapte olamadım. uyum sağlayamadım. bugünlerde hala daha aynı durum belli ölçekte devam ediyor. tam o noktada internet ve galatasaray bir kurtarıcıydı benim için. obsesyonun da verdiği şeyle(ney ?) kıbrıstaki yaşıtlarımın, büyüklerimin, benim gibi fanatik damgası yemiş türdeşlerimin hatta maddi durumu müsait olup maçlara gidip gelenlerin bile bilemediği şeylere bu şekilde ulaşmaya ve depolamaya başladım. bugün yer yer "yok artık" dediğiniz daniel böyle böyle ortaya çıktı işte...
o dönemlerde forumlarda falan istanbuldakilerin birbirleri arasında yazdığı mesajlarda denk gelebileceğimiz türden bir isimdi işte önder abi. sayıları da çok fazla değildi açıkçası. ultraslan yeni kurulmuş, hatta meşhur deportivo maçından önce ilk "deneme"lerini basketbol tribününde denemiş. her biri birer kilometre taşı olan forumlar kurulmaya başlamış. televizyondaki maç önü programlarından, yayınlardan çok daha ötede bir dünyanın kapısını aralıyordu şehir dışındaki bizler için. dedim ya, "istanbul"dan bir cümle bile olsa bir anı, farklı bir hikaye kapabilmek çok önemli bir olay gibi geliyordu. önder abi de, meşhur wotws pankartı da bu "hint"lerden biriydi. liseyi beraber okuduğumuz bir türdeşim vardı, sıramızın üzerine galatasarayla ilgili yazılabilecek hemen her şeyi yazıyorduk. günün birinde wotws yazıp artistik yapmıştım. o ne lan dediğinde "bilmiyor musun?" diye sormuştum ayıplayan bir tavırla. olumsuz cevap verince basket maçını izlemedin mi bu hafta diyip işin içinden çıkmıştım. erkek takımın ahmet cömertte oynadığı, maçları atv'de murat murathanoğlu-ismet badem ikilisinin sunduğu yıllar. lise 2 falandık. wotws'in anlamını yıllar sonra öğrenecektim, hem de bizzat önder abiden...
o yıllarda özendiğimiz, örnek aldığımız belki on belki onbeş adamdan biriydi. tabi o yıllarda şuursuzluk dizboyuydu. yaptığı şeyin ne ifade ettiğini tam olarak anlayamıyorduk ki bunu da yıllar geçtikçe insan idrak edebiliyor tam olarak. lise bitti, yana yakıla özendiğimiz "uni"ye kıyıdan köşeden bulaştık, sonra kopup memlekete geri döndük, okul bitirdik, askere gittik, işe başladık falan. yaptığı şeyin büyüklüğünü, kıymetini, zorluğunu her seferinde biraz daha iyi anladım. tek bir deplasmana dah, gidebilmenin maddi yükünü, iş hayatını, gerektiğinde aileni geri plana atabilmeyi...
yıllar geçerken fiziken olmasa da ruhen onun yolundan giderken buldum kendimi. cep telefonu/laptop ekranında takip edebildiğim her maçta onun gibi hissetmeye çalıştım. 20 milyonluk istanbul'da 200 kişinin zahmet edip gittiği maç için kalkıp 1000 km öteden gittiğim gün onu tam olarak anladım. onu salondan salona, şehirden şehire sürükleyen şeyi iliklerime kadar yaşadım.
bugün galatasaray müzesinde basketbolda kazanılmış üç tane avrupa kupası varsa, beşiktaş taraftarı konu basketbol olunca eurochallenge şampiyonluğu ile övünüyorsa, fenerbahçe kızlı erkekli her sene euroleague'de f4 görüyorsa; bunu ikibinlerin başında boş salonlarda ömrünü tüketmiş önder abi ve benzeri birkaç iyi adama borçludur. onların dürtüklemeleri, bu unutulmuş branşlara ilgiyi çekme çabaları olmasaydı bugün üç büyüklerin basketbol esamesi bile okunmuyor olur; hatta ve hatta çoktan şubelerin kapısına kilit vurulurdu.
doğum günün kutlu olsun abi. umarım yeni yaşında herşey gönlünce olur. hayatım boyunca saklayacağım o kargo paketin, bunca yıldır yıkılıp duran bütün hayallerimin intikamını alırcasına gerçekleşmesine vesile olduğun her güzel anı için bir kez daha binlerce teşekkür...
ben o neslin hastalıklı çocuklarından biriydim işte. hastalıktan kastettiğimin ne olduğunu hala çözemedim ama farklıydım işte. bir türlü sosyal hayata adapte olamadım. uyum sağlayamadım. bugünlerde hala daha aynı durum belli ölçekte devam ediyor. tam o noktada internet ve galatasaray bir kurtarıcıydı benim için. obsesyonun da verdiği şeyle(ney ?) kıbrıstaki yaşıtlarımın, büyüklerimin, benim gibi fanatik damgası yemiş türdeşlerimin hatta maddi durumu müsait olup maçlara gidip gelenlerin bile bilemediği şeylere bu şekilde ulaşmaya ve depolamaya başladım. bugün yer yer "yok artık" dediğiniz daniel böyle böyle ortaya çıktı işte...
o dönemlerde forumlarda falan istanbuldakilerin birbirleri arasında yazdığı mesajlarda denk gelebileceğimiz türden bir isimdi işte önder abi. sayıları da çok fazla değildi açıkçası. ultraslan yeni kurulmuş, hatta meşhur deportivo maçından önce ilk "deneme"lerini basketbol tribününde denemiş. her biri birer kilometre taşı olan forumlar kurulmaya başlamış. televizyondaki maç önü programlarından, yayınlardan çok daha ötede bir dünyanın kapısını aralıyordu şehir dışındaki bizler için. dedim ya, "istanbul"dan bir cümle bile olsa bir anı, farklı bir hikaye kapabilmek çok önemli bir olay gibi geliyordu. önder abi de, meşhur wotws pankartı da bu "hint"lerden biriydi. liseyi beraber okuduğumuz bir türdeşim vardı, sıramızın üzerine galatasarayla ilgili yazılabilecek hemen her şeyi yazıyorduk. günün birinde wotws yazıp artistik yapmıştım. o ne lan dediğinde "bilmiyor musun?" diye sormuştum ayıplayan bir tavırla. olumsuz cevap verince basket maçını izlemedin mi bu hafta diyip işin içinden çıkmıştım. erkek takımın ahmet cömertte oynadığı, maçları atv'de murat murathanoğlu-ismet badem ikilisinin sunduğu yıllar. lise 2 falandık. wotws'in anlamını yıllar sonra öğrenecektim, hem de bizzat önder abiden...
o yıllarda özendiğimiz, örnek aldığımız belki on belki onbeş adamdan biriydi. tabi o yıllarda şuursuzluk dizboyuydu. yaptığı şeyin ne ifade ettiğini tam olarak anlayamıyorduk ki bunu da yıllar geçtikçe insan idrak edebiliyor tam olarak. lise bitti, yana yakıla özendiğimiz "uni"ye kıyıdan köşeden bulaştık, sonra kopup memlekete geri döndük, okul bitirdik, askere gittik, işe başladık falan. yaptığı şeyin büyüklüğünü, kıymetini, zorluğunu her seferinde biraz daha iyi anladım. tek bir deplasmana dah, gidebilmenin maddi yükünü, iş hayatını, gerektiğinde aileni geri plana atabilmeyi...
yıllar geçerken fiziken olmasa da ruhen onun yolundan giderken buldum kendimi. cep telefonu/laptop ekranında takip edebildiğim her maçta onun gibi hissetmeye çalıştım. 20 milyonluk istanbul'da 200 kişinin zahmet edip gittiği maç için kalkıp 1000 km öteden gittiğim gün onu tam olarak anladım. onu salondan salona, şehirden şehire sürükleyen şeyi iliklerime kadar yaşadım.
bugün galatasaray müzesinde basketbolda kazanılmış üç tane avrupa kupası varsa, beşiktaş taraftarı konu basketbol olunca eurochallenge şampiyonluğu ile övünüyorsa, fenerbahçe kızlı erkekli her sene euroleague'de f4 görüyorsa; bunu ikibinlerin başında boş salonlarda ömrünü tüketmiş önder abi ve benzeri birkaç iyi adama borçludur. onların dürtüklemeleri, bu unutulmuş branşlara ilgiyi çekme çabaları olmasaydı bugün üç büyüklerin basketbol esamesi bile okunmuyor olur; hatta ve hatta çoktan şubelerin kapısına kilit vurulurdu.
doğum günün kutlu olsun abi. umarım yeni yaşında herşey gönlünce olur. hayatım boyunca saklayacağım o kargo paketin, bunca yıldır yıkılıp duran bütün hayallerimin intikamını alırcasına gerçekleşmesine vesile olduğun her güzel anı için bir kez daha binlerce teşekkür...