18
hani bazı insanlar vardır, dışarıdan bakarsınız, gözünüze mükemmele yakın görünür. kendisi de benim için öyle idi, halen de galatasaray aşkına saygı duymaktayım. ancak onunla yaşadığımız bir diyalog ve arka masasında otururken insanlarla diyalogları bende hayal kırıklığı bıraktı. yoğun bir maç çıkışı, trafik rahatlasın diye mecidiyeköy'de bir kafede oturmuş, çay içiyoruz. yan masamızda da özcimbomlu, arkadaşlarıyla çay içiyor. gelen gidene de nüfüs cüzdanını gösteriyor, genelde bakanlar "biliyoruz" deyip geçiyor. bizlere de gösteriyor "ben bu takım için iki bacağımı verdim" diyor, "biliyoruz" diyoruz, gülümsüyoruz. ama sürekli atıp tutuyor ortaya "her deplasmana gidiyorum ben", "bu takım bana çok şey borçlu". oldum olası inandığım alçakgönüllüğe ters sözler bunlar, belki de küçüklüğümden beri "bırak karşındaki söylesin iyi şeyleri" eğitiminin etkisi, bir insan kendisinden övgüyle bahsederken ikinci cümleyi kurarsa geriliyorum, eğer ki amaç sadece şaka değilse. kulağıma çalınıyor sezgin'in "sorun bakalım, benden başkası göze alır mıydı" diye lafları, "insanlar ayağını incitse maça gelmez maça" diyor bir taraftan. hani ortamın tanıdık olur, insanlar seni bilir de yine söylersin, ama yoldan gelen geçen kişilere söylüyor. evet hayal kırıklığı yaşamıştım bunları duyunca, ben kafamda mükemmel kurmuştum, mesela o otururken insanlar ona seslenmeliydi "sezgin abi" diye, insanların zaten farkında olduğu bir şeyi defalarca söylemeye ve herkesden daha cimbomlu olduğunu belirtmeye bence gerek yoktu, tarif edemeyeceğim tuhaf bir hisse kapıldım o konuşmalarda. bu da böyle bir anım...