72
doksanlı yılların galatasaraylı çocukları için, hatta o yılları görmüş tüm galatasaray taraftarı için dört kelimeden çok ötede olan slogan.
--- alıntı ---
aylardan ağustos. hava sıcak, çok sıcak. daha da sıcak olmasına imkan yok ama; zira mevsim normalleri yanında sonbahar havası gibi kalıyor falan. teskereye bir hafta kadar uzaktayız. bizimle silah altına giren celbin önemli bir kısmı biriktirdiği izinlerin keyfini çıkarıyor, bizse bölükteki personel yetersizliği sebebiyle tam tekmil içerdeyiz. "kalite"ye hasret kaldığımız askeriye ortamında ne işi olduğunu hala çözemediğim bir güzel abimizle birlikte beklemeye devam ediyoruz, söylenene göre dünyanın en yakın ikinci nöbet kulübesinde. zamanında ileri görüşlü bir erat tarafından mı dikildi, yoksa allah-u teala'nın bir kıyağı olarak kendiliğinden orada bitiverdi mi bilinmez ama "oraya dikenin ellerinden öpeyim" dedirten incir ağacının altındayız. ara ara giydiği anelka tshirtünden dolayı fenerbahçeli bildiğim, o kadar kusur kadı kızında da olur diyerekten o konuları hiç açmadığım abimiz facebook'tan galatasaray'a dair birşeyler bakıyor. kendisinin galatasaraylı olduğunu, anelka tshirtünün ise lise yıllarından kalma bir lakap ve hayranlıktan emanet olduğunu öğreniyorum. daha sonra bir hagi videosu oynuyor, bir sene boyunca bakıp durduğum yola dalıyor gözlerim. videodaki spiker anlatımından hangi maç olduğunu biliyorum, ekrana bakmama gerek kalmıyor. ben söyledikçe abi de şaşırmaya devam ediyor. bir yerden sonra müzik yükseliyor, benim kafamda da "i love you hagi" sesleri... tam meşhur "şafak kalemi"ni çıkarıp "i love you hagi" yazacak bir yer arayacakken telefondan o ses yükseliyor, i love you hagi diye inliyor nöbet yeri... "galatasaray ne zaman kötü, hagi burada" diyen güzel adam, yine imdada yetişiyor. sıcaktan bunalan, "özel" konulardan daralan bünyeye bir tatlı huzur verip gidiyor..
--- alıntı ---
*
--- alıntı ---
aylardan ağustos. hava sıcak, çok sıcak. daha da sıcak olmasına imkan yok ama; zira mevsim normalleri yanında sonbahar havası gibi kalıyor falan. teskereye bir hafta kadar uzaktayız. bizimle silah altına giren celbin önemli bir kısmı biriktirdiği izinlerin keyfini çıkarıyor, bizse bölükteki personel yetersizliği sebebiyle tam tekmil içerdeyiz. "kalite"ye hasret kaldığımız askeriye ortamında ne işi olduğunu hala çözemediğim bir güzel abimizle birlikte beklemeye devam ediyoruz, söylenene göre dünyanın en yakın ikinci nöbet kulübesinde. zamanında ileri görüşlü bir erat tarafından mı dikildi, yoksa allah-u teala'nın bir kıyağı olarak kendiliğinden orada bitiverdi mi bilinmez ama "oraya dikenin ellerinden öpeyim" dedirten incir ağacının altındayız. ara ara giydiği anelka tshirtünden dolayı fenerbahçeli bildiğim, o kadar kusur kadı kızında da olur diyerekten o konuları hiç açmadığım abimiz facebook'tan galatasaray'a dair birşeyler bakıyor. kendisinin galatasaraylı olduğunu, anelka tshirtünün ise lise yıllarından kalma bir lakap ve hayranlıktan emanet olduğunu öğreniyorum. daha sonra bir hagi videosu oynuyor, bir sene boyunca bakıp durduğum yola dalıyor gözlerim. videodaki spiker anlatımından hangi maç olduğunu biliyorum, ekrana bakmama gerek kalmıyor. ben söyledikçe abi de şaşırmaya devam ediyor. bir yerden sonra müzik yükseliyor, benim kafamda da "i love you hagi" sesleri... tam meşhur "şafak kalemi"ni çıkarıp "i love you hagi" yazacak bir yer arayacakken telefondan o ses yükseliyor, i love you hagi diye inliyor nöbet yeri... "galatasaray ne zaman kötü, hagi burada" diyen güzel adam, yine imdada yetişiyor. sıcaktan bunalan, "özel" konulardan daralan bünyeye bir tatlı huzur verip gidiyor..
--- alıntı ---
*