• 21
    aynı durumun mevkidaşı sabri'nin başına geldiğini düşünüyorum, acaba neler yaşanırdı diye...

    tabi ki ilk hücum eden basın olurdu. sabri'nin küçükken yan komşunun bahçesinden izinsiz kopardığı erikten tut, çarşamba'ya gittiğinde büyüklerinin elini öpmemesine kadar ne kadar kusuru varsa ortaya dökülürdü. yazı dizileri başlar, ülkede dopingin kanayan yara olduğu, isim ve kulüp vermeden salt istatistiki bilgiyle son 10 yılda kaç sporcunun dopingli çıktığı yazılır, sabri'nin de bu zincirin son halkası olduğunun üzerinde durularak doping ihalesi galatasaray'ın üstüne yıkılmaya çalışılırdı.

    açık oturumlarda, spor sohbet programlarında doping üzerine tartışmalar düzenlenir, almanya'dan ve ülkemizden konunun uzmanları programlara bağlanır, dopingin a'dan z'ye tüm yönleri anlatılırdı.

    tff.org'da apar topar bir açıklama yapılır; milli beden ve terbiyemize büyük halel getiren bu mühim ve vahim olayın üzerine gidileceği, suçluların cezasız kalmayacağı, türk futbolunun bu alçaklıktan kurtarılıp diğer spor branşlarımız için de örnek teşkil edileceği ve kişilerin yaptıkları kurumları da bağlayacağı için puan silme, hükmen mağlubiyet, saha kapatma, seyircisiz oynatma ve melo'ya 2 maç ceza gibi caydırıcı önlemlere başvurulacağı kamuoyuna büyük önem ve hassasiyetle duyurulurdu.

    gayet tabi ki lucifer ve taifesi boş durmaz, önce paralı ve kadrolu kukla hesaplar kamuoyu oluşturmak için tweet üstüne tweet atar, tweetlerde cumhurbaşkanı, bakanlık, federasyon, uefa, fifa, wada, cas, isviçre federal mahkemeleri ve savcı bharara bol bol etiketlenir, ortam ülkemizin bu iğrenç beladan kurtulması yolunda güzelce ısıtılırdı. en önemlisi lucifer'ın kulübü taraftarından gelen bu fikri hür, vicdanı hür baskılar karşısında açıklama yapma gereği duyar ve konunun örtbas edilemeyeceğini, takipçisi olunacağını bildirir, dopingte asıl hedefin erdoğan olduğu, doping iğnelerinin lütfi arıboğan önderliğinde zaman gazetesi binasında hazırlandığı da anekdot olarak belirtilirdi.

    tüm bu hengamede sessiz kalmayı gururuna yediremeyen halkın hassas takımının taraftar grubu oyalı boyalı, şekilli şukullu bir pankartla dopinge çok ince, kıldan ince gönderme yaparak zeka dağıtır, biz zavallılar da her zamanki gibi "allah allah nasıl bir mesaj verildi acaba burada?" diye gün boyu düşünürdük. halkın çok hassas takımının saray soytarısı patronu da 92-93 ankaragücü maçından başlayarak o tarihten bugüne galatasaray forması giymiş bütün futbolcuların doping kontrolünden geçmesi gerektiğini söyler, halkın hassas takımının onlarca şampiyonluğunun doping yüzünden gaspedildiğini üzerine basa basa anlatır, bu vesileyle sezonun kalan maçlarının yarısını inönü'de, yarısını sami yen'de oynamak istediklerini bir kez daha dile getirirdi.

    ve en önemli kısım, biz ne yapardık? en basitinden sözlükte neler yazılırdı?

    daha haberin dedikodusu çıktığı anda sabri sarıoğlu (93) şeklinde bir tablo ekranımızın sol tarafına yansırdı. bunların kahir ekseriyeti kalû bela'dan beri güdülen kini kusma ekseninde, yıllık ücret, yeniçerilik, taraftarla restleşme gibi soslarla servis edilirdi. kimimiz "kurtulduk ya yeter" der, kimimiz aldığı 1.6 milyonluk bütçeyle hangi oyuncuları kadromuza katabileceğimi hesaplamaya başlar, kimimiz caps yapma yarışına girer, kimimiz de "denge dengeoğlu'na bak, yerli futbolcuya dopingi koli koli verirken yabancılara koklatmamış bile, yerli sevici köylü." diye olaya bambaşka bakış açısı getirirdik. velhasılı basına, federasyona, lucifer'a, saray soytarısına sıra gelmeden biz çoktan kendi oyuncumuzu bitirmiş, suçu kabul etmiş olurduk. bunu da "sabri'den kurtuluş" olarak görür, müthiş bir sevinçle karşılardık.

    bir daha düşündüm de allah başımıza vermesin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın