1087
sorunu sistem, hoca veya motivasyondan ziyade oyuncu kalitesi ve oyuncu mentalitesi ile ilgilidir. oyuncu kalitesi bireysel olarak bakıldığında dramatik bir düşüş yaşamamış olarak lanse edilse de esasen, iyi altyapı eğitimi almış adamlar yerine vasat futbol bilgisine sahip olmalarına rağmen basın tarafından "yıldız" veya "büyük oyuncu" olarak lanse edilen adamlar milli forma giymektedir.
gol atamıyoruz. neden atamıyoruz? çünkü hem yavaş tempoda, hem de aşırı yavaş oynuyoruz. bunun temel sebebi de oyuncu kalitesizliği. esasen yavaş tempo büyük takım oyunudur. topun ileri uca bilinçli şekilde çıktığı, harala gürele değil, atağı 2-3 adamın sırtına yüklemekten ziyade beklerin de katıldığı, stoperlerin nerdeyse orta saha çizgisine geldiği, rakibi boğan oyun, bir başka ifade ile barcelona / guardiola'lı bayern futbolu yavaş tempodur.
ancak defansa yerleşme imkanı da sağlayan yavaş tempo ile oynanan oyun oynayarak etkili olabilmek için olmazsa olmaz üç unsur vardır.
1) oyunu soldan sağa, sağdan sola veya dikine fark etmeden topu ayağında gevelemeden hızlı şekilde arkadaşına aktaran oyuncular
2) top ayağında olan adam dışında kalan oyuncularının aktif atağa katılanlarının hepsinin sürekli yer değiştirerek kendini ve/veya başka arkadaşını boşa çıkaracak şekilde surmaksızın hareket etmesi
3) forvetin son vuruş haricinde de atak planması içerisinde etkin rol üstlenmesi.
hah işte bunların hiçbiri milli takımda yok. mesela galatasarayda da (kritik bölgelerde oynayan adamlar zaten bizim takımda) yok, o yüzden sıkışan maçlarda şıno inisiyatif almaza biz de maç kazanamıyoruz.
yıldız olarak lanse edilen vasat altı teorik futbol bilgisine sahip oyuncularımız boş koşu yapmayı sevmiyor. dolayısıyla top üçüncü bölgeye getirilip oyun seye döndüğünde ileri uçta oynayan oyuncuların tamamında "ayağıma gelsin öyle koşayım" kafası var. e abicim sen koşmazsan aldığın topu ya gerisin geri pası veren adama vereceksin, ya da atağın bütün etkinliği senin bireysel çabanla olacak. olmuyor, malesef bizde o kapasitede adam yok. zaten bunu yapabilecek adamlar toplasan 10-20 tane dünyada ve hiçbiri türk değil.
çıktık. oyun sete döndü. al ver yap, yapma demiyorum. zaten top üçüncü bölgede ise yapacak başka bir şeyin yok ama al veri hızlı yap. yerleşik savunma durduğu yerde hata yapmaz kolayına. ne zaman yapar? shift ederken. o ne demek? oyunu öyle bir hıza çıkarman lazım ki savunma hattından bir adamın top bir sağa bir sola giderken hızdan bir an için konsantrasyonunu kaybetmesi ve boşluk vermesi demek. milli takımın beyni selçuk inan aklına gelsin şimdi. selçuk topu aldı. kafasını kaldırdı, yukarıda bahsettiğim üzere bütün oyuncular durarak topun kendisine gelmesini beklediğinden pas atacak boşluk göremedi. arkasını döndü, sağa veya sola doğru topla 15 metre koştu kanattaki adama (yanında o sırada) verdi. rakibin orta sahası orayı sıkıştırınca kanat selçuk'a geri verdi. artık geldiği yer de kapalı olduğundan topu stopere dönmek zorunda kaldı. ne oldu? selçuk 15 metre koştu ama önündeki orta saha dik pas açısını 5 metre koşarak kapattı. top geri döndüğünde rahatlayan savunma bir kere daha konsantre olacak zamanı buldu. tanıdık geldi mi?
milli takımın forveti burak yılmaz. o olmazsa daha kötüsü umut bulut. şimdi burak doğrudan golcü. forvet değil yani. filippo inzaghi'nin daha hızlı koşanı, duracağı yeri daha az bileni ve daha az bitirici olanı. bu tip adamlar, anormal bir hava hakimiyetine sahip değil iseler kapalı takımlar karşısında etkili olamazlar. çünkü mantıkları son vuruşu yapmak üzerine kurulu. bu tip adamlara sen armudun pişirmek zorundasın. ağzına düşmesine gerek yok, pişmiş armut gelince kendi yer, ama bu tip adamlardan armudun pişmesi için bir katkı bekleyemezsin. işte bu yüzden burak çift forvette daha etkili, zira diğer forvet ideal forvet özelliğine sahipse her forvetin yapması gerektiği gibi takımın set oyununa katılarak armudun pişmesine katkıda bulunuyor. milli takım forveti burak özelinden gidersek, başta da değindiğim gibi inzaghi ayarında bir pozisyon bilgisi yok. ceza sahasında etkili yerde duramıyor. savunma arkasına iyi koşu yapıyor ama 20 metre mesafede savunma oyunu oynayarak alan daraltan takımın savunma arkası genelde aut çizgizisi olduğundan arkasına kaçabileceği tip bir savunma olmuyor. hal böyle olunca bir savunma oyuncusu hata yapmamaya çok elverişli milli takım atak taktiğine karşı saçma bir hata (out of blue) yapmazsa buraktan (-) verim alıyorsun.
özetle; oynamamız gereken oyun teoride doğru oyun ancak doğru oyunu oynayabilecek bir oyuncu kitlesi yok ortada. tercihlerini eleştirebiliriz ama bugün sen kimi seçersin desek milli takıma, çoğu insan 3-5 adam dışında yine aynı adamlardan kadro kuracaktır.
bana kalsa hollanda maçı burak'ın istediği tip bir maç olduğundan, bütün kazmalığına rağmen letonya maçı için umut yerine batuhan dışındaki tek türk pivot mehmet batdal'ı alır, mevlüt yerine de yeri geldiğinde kanatta oynayabilen cenk tosun'u milli takıma dahil ederdim.
kapanacağı 2 yıl önceden dahi bilinen letonya karşısına batuhan-batdal ikilisi ile başlar hakan çalhanoğlu'nu feda eder, bir kanada arda diğer kanada da 3 senedir pivot forvetle oynayan yusufu koyardım. selçuk ve topal göbeğine topu doğrudan kanada taşıyın, topal sen seken için geride kal, selçuk sen topu kanada atıp yaya fırla boşluk ara derdim. kanatların görevi de aldıkları topu bek/açık organizasyonu ile en hızlı şekilde ortalamak olurdu. en azından maçın ilk devresinde fm tabiri ile "pump ball into the box" taktiği ile oynar, hem rakibi yorar hem de kaos futbolu ile gol arardım. ilk devre gol bulabilirsem 45'te burak ve hakan'ı oyuna alarak (batuhan ve batdal ile değişiyorlar) topu orta saha yuvarlağı civarında eveleyip geveler, böylece rakip savunmayı öne çıkartmaya çalışır, ve bir savunma arkası yaratır, arkaya atılan toplarla burak'ı doğrudan gol yapabileceği pozisyona sokmaya çalışırdım.
gol atamıyoruz. neden atamıyoruz? çünkü hem yavaş tempoda, hem de aşırı yavaş oynuyoruz. bunun temel sebebi de oyuncu kalitesizliği. esasen yavaş tempo büyük takım oyunudur. topun ileri uca bilinçli şekilde çıktığı, harala gürele değil, atağı 2-3 adamın sırtına yüklemekten ziyade beklerin de katıldığı, stoperlerin nerdeyse orta saha çizgisine geldiği, rakibi boğan oyun, bir başka ifade ile barcelona / guardiola'lı bayern futbolu yavaş tempodur.
ancak defansa yerleşme imkanı da sağlayan yavaş tempo ile oynanan oyun oynayarak etkili olabilmek için olmazsa olmaz üç unsur vardır.
1) oyunu soldan sağa, sağdan sola veya dikine fark etmeden topu ayağında gevelemeden hızlı şekilde arkadaşına aktaran oyuncular
2) top ayağında olan adam dışında kalan oyuncularının aktif atağa katılanlarının hepsinin sürekli yer değiştirerek kendini ve/veya başka arkadaşını boşa çıkaracak şekilde surmaksızın hareket etmesi
3) forvetin son vuruş haricinde de atak planması içerisinde etkin rol üstlenmesi.
hah işte bunların hiçbiri milli takımda yok. mesela galatasarayda da (kritik bölgelerde oynayan adamlar zaten bizim takımda) yok, o yüzden sıkışan maçlarda şıno inisiyatif almaza biz de maç kazanamıyoruz.
yıldız olarak lanse edilen vasat altı teorik futbol bilgisine sahip oyuncularımız boş koşu yapmayı sevmiyor. dolayısıyla top üçüncü bölgeye getirilip oyun seye döndüğünde ileri uçta oynayan oyuncuların tamamında "ayağıma gelsin öyle koşayım" kafası var. e abicim sen koşmazsan aldığın topu ya gerisin geri pası veren adama vereceksin, ya da atağın bütün etkinliği senin bireysel çabanla olacak. olmuyor, malesef bizde o kapasitede adam yok. zaten bunu yapabilecek adamlar toplasan 10-20 tane dünyada ve hiçbiri türk değil.
çıktık. oyun sete döndü. al ver yap, yapma demiyorum. zaten top üçüncü bölgede ise yapacak başka bir şeyin yok ama al veri hızlı yap. yerleşik savunma durduğu yerde hata yapmaz kolayına. ne zaman yapar? shift ederken. o ne demek? oyunu öyle bir hıza çıkarman lazım ki savunma hattından bir adamın top bir sağa bir sola giderken hızdan bir an için konsantrasyonunu kaybetmesi ve boşluk vermesi demek. milli takımın beyni selçuk inan aklına gelsin şimdi. selçuk topu aldı. kafasını kaldırdı, yukarıda bahsettiğim üzere bütün oyuncular durarak topun kendisine gelmesini beklediğinden pas atacak boşluk göremedi. arkasını döndü, sağa veya sola doğru topla 15 metre koştu kanattaki adama (yanında o sırada) verdi. rakibin orta sahası orayı sıkıştırınca kanat selçuk'a geri verdi. artık geldiği yer de kapalı olduğundan topu stopere dönmek zorunda kaldı. ne oldu? selçuk 15 metre koştu ama önündeki orta saha dik pas açısını 5 metre koşarak kapattı. top geri döndüğünde rahatlayan savunma bir kere daha konsantre olacak zamanı buldu. tanıdık geldi mi?
milli takımın forveti burak yılmaz. o olmazsa daha kötüsü umut bulut. şimdi burak doğrudan golcü. forvet değil yani. filippo inzaghi'nin daha hızlı koşanı, duracağı yeri daha az bileni ve daha az bitirici olanı. bu tip adamlar, anormal bir hava hakimiyetine sahip değil iseler kapalı takımlar karşısında etkili olamazlar. çünkü mantıkları son vuruşu yapmak üzerine kurulu. bu tip adamlara sen armudun pişirmek zorundasın. ağzına düşmesine gerek yok, pişmiş armut gelince kendi yer, ama bu tip adamlardan armudun pişmesi için bir katkı bekleyemezsin. işte bu yüzden burak çift forvette daha etkili, zira diğer forvet ideal forvet özelliğine sahipse her forvetin yapması gerektiği gibi takımın set oyununa katılarak armudun pişmesine katkıda bulunuyor. milli takım forveti burak özelinden gidersek, başta da değindiğim gibi inzaghi ayarında bir pozisyon bilgisi yok. ceza sahasında etkili yerde duramıyor. savunma arkasına iyi koşu yapıyor ama 20 metre mesafede savunma oyunu oynayarak alan daraltan takımın savunma arkası genelde aut çizgizisi olduğundan arkasına kaçabileceği tip bir savunma olmuyor. hal böyle olunca bir savunma oyuncusu hata yapmamaya çok elverişli milli takım atak taktiğine karşı saçma bir hata (out of blue) yapmazsa buraktan (-) verim alıyorsun.
özetle; oynamamız gereken oyun teoride doğru oyun ancak doğru oyunu oynayabilecek bir oyuncu kitlesi yok ortada. tercihlerini eleştirebiliriz ama bugün sen kimi seçersin desek milli takıma, çoğu insan 3-5 adam dışında yine aynı adamlardan kadro kuracaktır.
bana kalsa hollanda maçı burak'ın istediği tip bir maç olduğundan, bütün kazmalığına rağmen letonya maçı için umut yerine batuhan dışındaki tek türk pivot mehmet batdal'ı alır, mevlüt yerine de yeri geldiğinde kanatta oynayabilen cenk tosun'u milli takıma dahil ederdim.
kapanacağı 2 yıl önceden dahi bilinen letonya karşısına batuhan-batdal ikilisi ile başlar hakan çalhanoğlu'nu feda eder, bir kanada arda diğer kanada da 3 senedir pivot forvetle oynayan yusufu koyardım. selçuk ve topal göbeğine topu doğrudan kanada taşıyın, topal sen seken için geride kal, selçuk sen topu kanada atıp yaya fırla boşluk ara derdim. kanatların görevi de aldıkları topu bek/açık organizasyonu ile en hızlı şekilde ortalamak olurdu. en azından maçın ilk devresinde fm tabiri ile "pump ball into the box" taktiği ile oynar, hem rakibi yorar hem de kaos futbolu ile gol arardım. ilk devre gol bulabilirsem 45'te burak ve hakan'ı oyuna alarak (batuhan ve batdal ile değişiyorlar) topu orta saha yuvarlağı civarında eveleyip geveler, böylece rakip savunmayı öne çıkartmaya çalışır, ve bir savunma arkası yaratır, arkaya atılan toplarla burak'ı doğrudan gol yapabileceği pozisyona sokmaya çalışırdım.