24
başlığıma yazılan entryleri yeni gördüğüm ancak yazabiliyorum.
öncelikle ilgili entryde (bkz: #1584682) anlatmak istediğim şey de, vermek istediğim mesaj da yazarların anladığı şey değil. ben futbolu daha iyi bildiğimi de iddia etmedim, prandelli'nin tamamen suçsuz olduğunu da söylemedim. fakat kendi döneminde iki pas yapamayan, koşamayan, rakip kaleye gidemeyen bir takımın -ki bu takım galatasaray- 1 senede nasıl bu hale geldiğini anlatmak istedim. bakın bi de bunları ''yapamayan, edemeyen'' diye anlatıyorum. aslında o zaman çok net söylememişim ama ligin ortalama takımlarından 3'er 4'er gol yiyen bir takımın yerli antrenöre kavuştuğu gibi coştukça coşmasından da anlaşılacağı gibi, halk tabiriyle ''takımcılık'' olduğundan bahsetmek istemişim. bugün hala devam ettiği gibi.
bir de şu ''muhtemelen hiçbir takım sporunda bulunmamış'' ibaresi var. muhtemeli kaldıralım; evet hayatımda hiçbir spor dalıyla da uğraşmadım ama dünyanın hiçbir yerinde yılda 2-3 milyon euro alan adamlara sıfırdan önündeki oyuncuya pas atabilmeyi öğretmezler. bunun öğretileceği yer altyapıdır, a takımlar bunu uygulayabilen futbolcuların alanıdır. mesela nba'e giden avrupalı bir oyuncuya daha sert oynamayı öğretebilirsiniz ama turnikeyi öğretmezsiniz, bunun kadar basit. basitçe pas atmak bir seviye işi değil, zaruriyettir.
hepsinin ötesinde türk futbolunun kanayan yarası da bizim bu iyi niyetli bakışımız aslında. yani biz 1,5-2 sene boyunca çılgın atan bir selçuk inan'ın günden güne rezalete dönüşen formunu ''sneijder frikikleri vermiyor hep ondan'' diye açıklayabiliyoruz. oysa kibrimizi bir kenara bırakarak daha rasyonel bakabilseydik hem selçuk inan'a doğru olan desteği verir, hem de yanlışını doğru biçimde görmesine yardım edebilirdik. bunun yerine tercihimiz ''hocanın işi ne?'' gibi düz ve günah keçisi arayan tavırlarla günü kurtarmak.
sevgilerimle.
öncelikle ilgili entryde (bkz: #1584682) anlatmak istediğim şey de, vermek istediğim mesaj da yazarların anladığı şey değil. ben futbolu daha iyi bildiğimi de iddia etmedim, prandelli'nin tamamen suçsuz olduğunu da söylemedim. fakat kendi döneminde iki pas yapamayan, koşamayan, rakip kaleye gidemeyen bir takımın -ki bu takım galatasaray- 1 senede nasıl bu hale geldiğini anlatmak istedim. bakın bi de bunları ''yapamayan, edemeyen'' diye anlatıyorum. aslında o zaman çok net söylememişim ama ligin ortalama takımlarından 3'er 4'er gol yiyen bir takımın yerli antrenöre kavuştuğu gibi coştukça coşmasından da anlaşılacağı gibi, halk tabiriyle ''takımcılık'' olduğundan bahsetmek istemişim. bugün hala devam ettiği gibi.
bir de şu ''muhtemelen hiçbir takım sporunda bulunmamış'' ibaresi var. muhtemeli kaldıralım; evet hayatımda hiçbir spor dalıyla da uğraşmadım ama dünyanın hiçbir yerinde yılda 2-3 milyon euro alan adamlara sıfırdan önündeki oyuncuya pas atabilmeyi öğretmezler. bunun öğretileceği yer altyapıdır, a takımlar bunu uygulayabilen futbolcuların alanıdır. mesela nba'e giden avrupalı bir oyuncuya daha sert oynamayı öğretebilirsiniz ama turnikeyi öğretmezsiniz, bunun kadar basit. basitçe pas atmak bir seviye işi değil, zaruriyettir.
hepsinin ötesinde türk futbolunun kanayan yarası da bizim bu iyi niyetli bakışımız aslında. yani biz 1,5-2 sene boyunca çılgın atan bir selçuk inan'ın günden güne rezalete dönüşen formunu ''sneijder frikikleri vermiyor hep ondan'' diye açıklayabiliyoruz. oysa kibrimizi bir kenara bırakarak daha rasyonel bakabilseydik hem selçuk inan'a doğru olan desteği verir, hem de yanlışını doğru biçimde görmesine yardım edebilirdik. bunun yerine tercihimiz ''hocanın işi ne?'' gibi düz ve günah keçisi arayan tavırlarla günü kurtarmak.
sevgilerimle.