7126
kendisinin kulübe kattıkları yanında eleştirildiği noktalar öyle saçma kalıyor ki... hajrovic, burdisso, ontivero üzerinden eleştirecekseniz sorarım size, kaç galatasaray başkanı hatasız transfer yaptı? duygun yarsuvat'tan başkasını sayamazsınız, o da malumunuz transfer yapmadı. adam kulübün başına geldi, yine malumunuz üzere 8. olup "kümede kal" çığırtkanları içinde kendimizi sikmek üzere olduğumuz lanetli sezon sonrası o lanetli kadroyu darmadağın etti, muslera, ujfalusi, riera, melo, engin, selçuk, elmander eboue gibi adamları getirdi, başına fatih terim'i koydu ve affedersiniz ama ligin anasını sikti o takım. hiç son saniye şampiyonluğu falan demeyin, süper finalden önce 9 puan farkla şampiyon olan bir takımdı o kadro. sonraki sezon ne yaptı? kupa 1 için ve lig için oturacak sürekli bir kadro kurabilmek amacıyla yerli ve en kaliteli isimlere yöneldi, hamit, burak gibi.. fatih hoca'nın ısrarla istediği amrabat'ı neyse parası verip aldı, zararına mı aldı? elbette, ama fatih terim istiyordu ve ünal aysal almak zorundaydı. o sezonun devre arası biz bir iki takviye gelir mi diye düşünürken adam fırsat yakaladı, gitti sneijder ve drogba'yı takıma getirdi. bak düşün sneijder ve drogba. aynı şartlarda nani - rvp mi yoksa sneijder-drogba mı deseniz çoğunluk sneijder ve drogba'yı seçer. galatasaray'ın ismi uzun süreden sonra ilk defa mucize başarılarla değil kaliteli transferlerle dünya basınına çıktı ve uzun süre inmedi.
buraya kadar tamam mıyız? bir sonraki sezon başında yine fatih hoca'nın isteğiyle bruma alındı, yine parası neyse basıp aldı ünal başkan. melo'nun bonservisini aldı v.s. sonra fatih terim asla yapmaması gereken bir şey yaptı ve bize sırt çevirdi. şimdi size bir düşüncemden bahsedeceğim; doğrudur yanlıştır bilemiyorum ama uzun süredir aklımda. fatih hoca uefa'yı aldıktan sonra onca yalvarma yakarmaya karşın basıp fiorentina'ya gitmişti ya, hatırlayın 12-13 şampiyonluğundan 5-6 hafta önce bir ceza almıştı tff'den, o cezadan sonra çıkıp dedi ki; "sene sonu gitmeyi düşünüyordum, artık kesin kararlıyım, kalacağım ve bu adaletsizliklerle mücadele edeceğim, hiç bir yere gitmiyorum." şimdi soru şu, fatih terim o sene sonu nereye gidiyordu? muhtemelen 2000 baharında olduğu gibi üst üste gelen başarılardan sonra bir teklif almış, sene sonu galatasaray'la yaptıklarını yeterli görüp ayrılmayı ve avrupa'ya gitmeyi düşünüyordu, ancak bazı olaylar hocanın meşhur inadını harekete geçirdi ve kalmaya karar verdi. sene başında tam kupa 1 için beklenti içine girmişken milli takım davası patladı ve fatih terim kovuldu. kovmakta haksız mıydı ünal aysal? kısmen. peki fatih terim haksız mıydı? büyük oranda... hoca maalesef milli takım için başka antrenör mü yok diyemedi, ünal aysal'ın kendisini kulübün teknik direktörü olarak görmesini hazmedemedi (efsane olarak görmektense teknik direktör olarak görmekten bahsediyorum) başka şeylerde araya girdi ve hoca ayrıldı. şimdi tekrar düşünelim, milli takımla uğraştığı için sahasındaki madrid maçının hazırlıklarına maça 2 gün kala katılabilen ve takımına 6 yediren bir teknik direktörün her an gidebileceğini hesaplayıp kulübü kritik virajlarda başıboş bırakmamak adına mancini'yle görüşmek yanlış mıdır? bence değildir. ben olsam her ihtimali göze alır ben de görüşürdüm, orası mahalle takımı değil ki, kupa 1 de iddiası bulunan galatasaray kulübü. önüne koyduğum sözleşmeyi imzalamamakta direten ve milli takım kucak açtı diye bana trip atan bir hocayı kovar mıydım? o hoca fatih terim olduğu için muhtemelen ben cesaret edemezdim ama ünal aysal kovdu, yaptığı da cesaret işidir.
peki kovulduktan sonra fatih terim'in gidip şikeci ve yancı, bırak tff başkanlığını umumi tuvaletin kasasına oturtulmayacak bir tıynetteki yıldırım demirören'le sarmaş dolaş kader ortaklığı pozları vermesi ünal aysal'ı kısmen de olsa haklı çıkardı mı? bence çıkardı... kısacasıterim konusunda en azından cesareti için aysal'ı haklı bulanlardanım.
mancini konusuna gelirsek, takımın başından taraftarın efsanesi gitmiş, hem de kovularak gitmiş, taraftar 2 sezondur her türlü başarıya alışmış, kalkıp o durumda herhangi bir türk hoca getirilebilir miydi? mümkün değil, taraftar arena'da linç ederdi o hocayı. peki yabancılardan mancini'den daha iyi biri getirilebilir miydi? sene sonu olsa belki, ancak o dönemde boşta ve alabileceğin en mantıklı adam mancini'ydi. mancini kötü hoca mıdır? asla... kusura bakmayın ama beyler mancini'ye kötü hoca diyeni allah çarpar. eğer istediği oyuncuları alabilecek mali gücümüz olsaydı ve sinyor kalsaydı geçen sezon 4. yıldız furyası asla o haftalara kadar gelmezdi. adım gibi eminim ben buna. adam lig ortasında geldiği takıma alışması, taraftarın sakinleşmesi, oyuncuların şoku az da olsa atlatmaları derken szaten ilk devre bitti... ikinci devre de sinyor elinden geleni yaptı ancakolmadı. devre arasında takımda eksik gördüğü yerleri belirtti, yabancı sınırını da düşünerek makul yerli oyuncular istedi, muhtemelen takımın başına geliirken anlaşılangenç bir kadro kurup, genç bir belkemiğiyle bir sistem takımı oluşturmak hedefi doğrultusunda ontivero ve hajrovic gibi adamları getirtti. bu adamlar yeteneksiz mi? bence değil, çok üst düzey olmasalar da belli bir yetenekleri var. sinyor kalsa muhtemelen ikisinden de verim alacaktı.sonuçta apar topar ve mecburen çok incelemeden yapılan transferler takımı zarara soktu. ancak adamın uzun vadede aklında ne olduğunu ve ilk defa karşılaştığı saçma yabancı sınırı da düşünürsek makul görülebilir. şimdi bu noktada mancini'yi haklı çıkarmaya çalışmayı bir kenara bırakıp ünal aysal'a dönelim. aysal'ın mancini kararı bence gayet yerindeydi. asıl yanlış olan mancini'yi gönderip prandelli'yi getirtme kararıydı. elbette bunun yanlış olduğuna da galatasaray taraftarı ancak ligin 6-7. haftasında karar verebildi. hatırlayın prandelli geldiğinde bir kısmımız inanamamış, bir kısmımız çok sevinmiştik. fiorentina'nın istikrarlı hocası, italya milli takımın tarihinin en kötü kadrolarından birini finalist yapan hoca galatasaray'a gelmişti. sonra işler sarpa sardı, prandelli maalesef çok çok kritik hatalar yaptı ve kimse onu bir avrupa ülşkesinde değil de türkiye'de hocalık yaptığına dair ciddi biçimde uyarmadı. bu durumda takımın gelenden geçenden dört yiyip madara olmasına neden oldu.peki prandelli'nin elinde dortmund ve arsenal'li gruptan çıkacak bir kadro var mıydı? bence yoktu... dört yiyecek bir kadro da yoktu ancak mucizeler haricinde gruptan çıkması da çok zordu o kadronun. sonuçta önce aysal bir süre sonra da prandelli gitti ve duygun başkan'la hamza hoca geldi. sonrası malum...
şimdi gelelim aysal'ın ayrılmasına. bir grup bırakıp kaçtığına inanıyor. ben size söyleyeyim, aysal o tıynette bir adam olsa terim'i gönderdikten hemen sonra kaçardı. aysal muhtemelen hem kulübün içinden, hemde en tepedeki yavşaktan gelen baskıların galatasaray'a zarar vermeye başladığını görünce istemeyerek de olsa bırakmak zorunda kaldı. hatırlayın, gezi olaylarına destek vermesi, şike sürecine dimdik bir duruşla müdahil olması, devletin üst kademelerinin spora ve galatasaray'a zarar verecek şekilde müdahale etmeye çalıştığını açıklaması, spk tarafından sermaye artırımı çalışmalarına sürekli taş konması, stad için devletin en ufak bir yol çalışması yapmaması, kendisi döneminde medyada sürekli galatasaray ve vergi hırsızlığı kelimelerinin yan yana kullanılması, riva arazisini kullanmak için muhterem liselilerden bir türlü izin alamaması, geldiği gün aldığı borçla gittiği gün bıraktığı borç miktarının aynı olmasına ve bu sürede kulübün futbolcu değerini 2 katından fazla bir miktara çıkarmasına rağmen ibra edilmeme tehditleri... bu adam kendisi hariç yerden kuşatılmış durumdaydı ve bu iğrenç düzenin baskılarına iyi bile dayandı. yaptığı en büyük yanlışlardan biri yönetimini -türkiye'de yaşadığını tamamen unutarak- albayrak tarzı adamlardan ziyade daha oturaklı sessiz sakin adamlardan kurmak istemeseydi. ki ali dürüst ve adnan öztürk'ün gönderilmesi olayının bu olayla hiç alakası yoktur ve o daha da büyük bir yanlıştır.
kendisinin en büyük handikaplarından biri bir grup orospu çocuğu tarafından fener'in avrupa cezası bitmeden kaldırılmayan yabancı sınırı olmuştur. eğer o yabancı sınırı aysal döneminde kalksa ya da şu an aysal başkan olsaydı neler olabileceğini hayal edin. sürekli eleştirdiğimiz selçuk ve burak'ın sözleşmeleri işte o yabancı sınırının eseridir. takımda bulunabilecek en kaliteli yerli oyuncular oldukları için ve ufukta sınırın kalkacağına dair bir emare görülmediği için aysal sözleşmelerini sağlamlaştırmış ve kafaları rahat olursa daha iyi oynayacaklarını ummuştur.
sonuçta benim gözümde ve bir çok galatasaraylı'nın gözünde efsane başkandır kendisi. dört yılda üç şampiyonluk kazanan kadronun baş mimarıdır. büyük yanlışlar yapmış olması, o yanlışların ilk yapıldığı dönem galatasaray taraftarlarının büyük kısmı tarafından müthiş doğrular olarak görüldüğü gerçeğini, ve kendisinin 8. olan kümede kal tezahüratlarıyla üzüntüden çıldıran taraftara sahip bir takımı zirveye taşıdığı gerçeğini değiştirmiyor. bugün jem karacan, bilal kısa ve niasse'ı alan adamlara kızıyorsak sebebi ünal aysal'dır. çünkü biliyoruz ki aysal olsaydı nani muhtemelen bizde olacaktı, rvp yerine ibra'yı isteyen taraftarı dinleyip en azından ibra alınabilir mi diye şartları yoklayacaktı aysal. sağ bekte sabri değil maxi pereira ya da genç ve yetenekli bir oyuncu olacaktı. melo'nun yerine çoktan alex song ya da obi mikel ya da muadili alınmış olacaktı belkide... ama maalesef kendisi başkanlığı bıraktı ve yerine gelenler; sağ bekte sabri, orta sahada bilal ve jem karacan, forvette de niasse'ı kadroya layık görüyorlar. ne diyelim, değerini kıymetini bilememeye devam ediyoruz ünal aysal...
buraya kadar tamam mıyız? bir sonraki sezon başında yine fatih hoca'nın isteğiyle bruma alındı, yine parası neyse basıp aldı ünal başkan. melo'nun bonservisini aldı v.s. sonra fatih terim asla yapmaması gereken bir şey yaptı ve bize sırt çevirdi. şimdi size bir düşüncemden bahsedeceğim; doğrudur yanlıştır bilemiyorum ama uzun süredir aklımda. fatih hoca uefa'yı aldıktan sonra onca yalvarma yakarmaya karşın basıp fiorentina'ya gitmişti ya, hatırlayın 12-13 şampiyonluğundan 5-6 hafta önce bir ceza almıştı tff'den, o cezadan sonra çıkıp dedi ki; "sene sonu gitmeyi düşünüyordum, artık kesin kararlıyım, kalacağım ve bu adaletsizliklerle mücadele edeceğim, hiç bir yere gitmiyorum." şimdi soru şu, fatih terim o sene sonu nereye gidiyordu? muhtemelen 2000 baharında olduğu gibi üst üste gelen başarılardan sonra bir teklif almış, sene sonu galatasaray'la yaptıklarını yeterli görüp ayrılmayı ve avrupa'ya gitmeyi düşünüyordu, ancak bazı olaylar hocanın meşhur inadını harekete geçirdi ve kalmaya karar verdi. sene başında tam kupa 1 için beklenti içine girmişken milli takım davası patladı ve fatih terim kovuldu. kovmakta haksız mıydı ünal aysal? kısmen. peki fatih terim haksız mıydı? büyük oranda... hoca maalesef milli takım için başka antrenör mü yok diyemedi, ünal aysal'ın kendisini kulübün teknik direktörü olarak görmesini hazmedemedi (efsane olarak görmektense teknik direktör olarak görmekten bahsediyorum) başka şeylerde araya girdi ve hoca ayrıldı. şimdi tekrar düşünelim, milli takımla uğraştığı için sahasındaki madrid maçının hazırlıklarına maça 2 gün kala katılabilen ve takımına 6 yediren bir teknik direktörün her an gidebileceğini hesaplayıp kulübü kritik virajlarda başıboş bırakmamak adına mancini'yle görüşmek yanlış mıdır? bence değildir. ben olsam her ihtimali göze alır ben de görüşürdüm, orası mahalle takımı değil ki, kupa 1 de iddiası bulunan galatasaray kulübü. önüne koyduğum sözleşmeyi imzalamamakta direten ve milli takım kucak açtı diye bana trip atan bir hocayı kovar mıydım? o hoca fatih terim olduğu için muhtemelen ben cesaret edemezdim ama ünal aysal kovdu, yaptığı da cesaret işidir.
peki kovulduktan sonra fatih terim'in gidip şikeci ve yancı, bırak tff başkanlığını umumi tuvaletin kasasına oturtulmayacak bir tıynetteki yıldırım demirören'le sarmaş dolaş kader ortaklığı pozları vermesi ünal aysal'ı kısmen de olsa haklı çıkardı mı? bence çıkardı... kısacasıterim konusunda en azından cesareti için aysal'ı haklı bulanlardanım.
mancini konusuna gelirsek, takımın başından taraftarın efsanesi gitmiş, hem de kovularak gitmiş, taraftar 2 sezondur her türlü başarıya alışmış, kalkıp o durumda herhangi bir türk hoca getirilebilir miydi? mümkün değil, taraftar arena'da linç ederdi o hocayı. peki yabancılardan mancini'den daha iyi biri getirilebilir miydi? sene sonu olsa belki, ancak o dönemde boşta ve alabileceğin en mantıklı adam mancini'ydi. mancini kötü hoca mıdır? asla... kusura bakmayın ama beyler mancini'ye kötü hoca diyeni allah çarpar. eğer istediği oyuncuları alabilecek mali gücümüz olsaydı ve sinyor kalsaydı geçen sezon 4. yıldız furyası asla o haftalara kadar gelmezdi. adım gibi eminim ben buna. adam lig ortasında geldiği takıma alışması, taraftarın sakinleşmesi, oyuncuların şoku az da olsa atlatmaları derken szaten ilk devre bitti... ikinci devre de sinyor elinden geleni yaptı ancakolmadı. devre arasında takımda eksik gördüğü yerleri belirtti, yabancı sınırını da düşünerek makul yerli oyuncular istedi, muhtemelen takımın başına geliirken anlaşılangenç bir kadro kurup, genç bir belkemiğiyle bir sistem takımı oluşturmak hedefi doğrultusunda ontivero ve hajrovic gibi adamları getirtti. bu adamlar yeteneksiz mi? bence değil, çok üst düzey olmasalar da belli bir yetenekleri var. sinyor kalsa muhtemelen ikisinden de verim alacaktı.sonuçta apar topar ve mecburen çok incelemeden yapılan transferler takımı zarara soktu. ancak adamın uzun vadede aklında ne olduğunu ve ilk defa karşılaştığı saçma yabancı sınırı da düşünürsek makul görülebilir. şimdi bu noktada mancini'yi haklı çıkarmaya çalışmayı bir kenara bırakıp ünal aysal'a dönelim. aysal'ın mancini kararı bence gayet yerindeydi. asıl yanlış olan mancini'yi gönderip prandelli'yi getirtme kararıydı. elbette bunun yanlış olduğuna da galatasaray taraftarı ancak ligin 6-7. haftasında karar verebildi. hatırlayın prandelli geldiğinde bir kısmımız inanamamış, bir kısmımız çok sevinmiştik. fiorentina'nın istikrarlı hocası, italya milli takımın tarihinin en kötü kadrolarından birini finalist yapan hoca galatasaray'a gelmişti. sonra işler sarpa sardı, prandelli maalesef çok çok kritik hatalar yaptı ve kimse onu bir avrupa ülşkesinde değil de türkiye'de hocalık yaptığına dair ciddi biçimde uyarmadı. bu durumda takımın gelenden geçenden dört yiyip madara olmasına neden oldu.peki prandelli'nin elinde dortmund ve arsenal'li gruptan çıkacak bir kadro var mıydı? bence yoktu... dört yiyecek bir kadro da yoktu ancak mucizeler haricinde gruptan çıkması da çok zordu o kadronun. sonuçta önce aysal bir süre sonra da prandelli gitti ve duygun başkan'la hamza hoca geldi. sonrası malum...
şimdi gelelim aysal'ın ayrılmasına. bir grup bırakıp kaçtığına inanıyor. ben size söyleyeyim, aysal o tıynette bir adam olsa terim'i gönderdikten hemen sonra kaçardı. aysal muhtemelen hem kulübün içinden, hemde en tepedeki yavşaktan gelen baskıların galatasaray'a zarar vermeye başladığını görünce istemeyerek de olsa bırakmak zorunda kaldı. hatırlayın, gezi olaylarına destek vermesi, şike sürecine dimdik bir duruşla müdahil olması, devletin üst kademelerinin spora ve galatasaray'a zarar verecek şekilde müdahale etmeye çalıştığını açıklaması, spk tarafından sermaye artırımı çalışmalarına sürekli taş konması, stad için devletin en ufak bir yol çalışması yapmaması, kendisi döneminde medyada sürekli galatasaray ve vergi hırsızlığı kelimelerinin yan yana kullanılması, riva arazisini kullanmak için muhterem liselilerden bir türlü izin alamaması, geldiği gün aldığı borçla gittiği gün bıraktığı borç miktarının aynı olmasına ve bu sürede kulübün futbolcu değerini 2 katından fazla bir miktara çıkarmasına rağmen ibra edilmeme tehditleri... bu adam kendisi hariç yerden kuşatılmış durumdaydı ve bu iğrenç düzenin baskılarına iyi bile dayandı. yaptığı en büyük yanlışlardan biri yönetimini -türkiye'de yaşadığını tamamen unutarak- albayrak tarzı adamlardan ziyade daha oturaklı sessiz sakin adamlardan kurmak istemeseydi. ki ali dürüst ve adnan öztürk'ün gönderilmesi olayının bu olayla hiç alakası yoktur ve o daha da büyük bir yanlıştır.
kendisinin en büyük handikaplarından biri bir grup orospu çocuğu tarafından fener'in avrupa cezası bitmeden kaldırılmayan yabancı sınırı olmuştur. eğer o yabancı sınırı aysal döneminde kalksa ya da şu an aysal başkan olsaydı neler olabileceğini hayal edin. sürekli eleştirdiğimiz selçuk ve burak'ın sözleşmeleri işte o yabancı sınırının eseridir. takımda bulunabilecek en kaliteli yerli oyuncular oldukları için ve ufukta sınırın kalkacağına dair bir emare görülmediği için aysal sözleşmelerini sağlamlaştırmış ve kafaları rahat olursa daha iyi oynayacaklarını ummuştur.
sonuçta benim gözümde ve bir çok galatasaraylı'nın gözünde efsane başkandır kendisi. dört yılda üç şampiyonluk kazanan kadronun baş mimarıdır. büyük yanlışlar yapmış olması, o yanlışların ilk yapıldığı dönem galatasaray taraftarlarının büyük kısmı tarafından müthiş doğrular olarak görüldüğü gerçeğini, ve kendisinin 8. olan kümede kal tezahüratlarıyla üzüntüden çıldıran taraftara sahip bir takımı zirveye taşıdığı gerçeğini değiştirmiyor. bugün jem karacan, bilal kısa ve niasse'ı alan adamlara kızıyorsak sebebi ünal aysal'dır. çünkü biliyoruz ki aysal olsaydı nani muhtemelen bizde olacaktı, rvp yerine ibra'yı isteyen taraftarı dinleyip en azından ibra alınabilir mi diye şartları yoklayacaktı aysal. sağ bekte sabri değil maxi pereira ya da genç ve yetenekli bir oyuncu olacaktı. melo'nun yerine çoktan alex song ya da obi mikel ya da muadili alınmış olacaktı belkide... ama maalesef kendisi başkanlığı bıraktı ve yerine gelenler; sağ bekte sabri, orta sahada bilal ve jem karacan, forvette de niasse'ı kadroya layık görüyorlar. ne diyelim, değerini kıymetini bilememeye devam ediyoruz ünal aysal...