2649
ilk geldiği birkaç maç dışında hiçbir zaman iyi futbol oynatmadı. o futbol da iyiden ziyade "canlı" olarak nitelendirilecek bir futbol performansıydı. burada ben kilit taşlarının futbolcular olduklarını düşünüyorum. profesyonelce davranmadılar ve tarihimize kara bir leke olarak geçecek sene başı avrupa ve kısmen lig performansına imza attılar.
ama gün itibariylehepimizin şunu açıkyüreklilikle söyleyebilmesi gerekli: biz hamza hamzaoğlu'na galatasaray'ın teknik direktörü ünvanıyla devam etme hakkını vermedik. o bunu kendi söküp aldı. bunu kendisini seven sevmeyen, başarılı bulan bulmayan, gelecek gören görmeyen (ben dahil) her galatasaraylı'nın kabul etmesi gerek. şahsen istediğimiz noktalara gelmek için yeterli olduğunu düşünmüyorum. ama bunu deneme hakkını ve bizden süre alma hakkını sonuna kadar hak etti.
peki ne yaptı hamza hoca? tartışmaya açık ama çoğu kişinin hemfikir olabileceği noktalardan birer örneklerle açıklayalım:
- taktik olarak zayıf görülmesi: umut takıntısı vs.
- üzerine vazife olmayan olaylarla fazla ilgilenmesi: kazanmamız gereken maçta beraberlik anında rakibin haklı olarak kırmızı görmüş futbolcusunun peşinden soyunma odası girişine gitmesi vs.
- yeni oyunculara cesaretle şans vermemesi: sinan gümüş vs.
- olmadık kararlarla işi zorlaştırması: devre arası tekme tokatçı brezilya ekiplerine as futbolcuları yem edip sonucunda burak'ın sakatlanmasıyla bizi sıkıntıya sokması vs.
not: sezon içinde her gördüğümde notlar almıştım ama yazdıklarımı kaybettim. aklıma gelenler bunlar.
bunlara karşılık hamza hoca'nın yaptığı en büyük doğru, takımla oynamaması idi. bana göre başarının temelinde bu yatıyor. hem mancini hem prandelli takımla çok oynuyordu. oyuncular devamlı farklı takım arkadaşlarıyla maç oynadıklarından dikiş tutturamıyordu. en iyi oyuncularımızın bile performansı düşüyordu. hani eşek bağlasan adam olur derler ya bizim olayımız da bu. sonuçta takımımız türkiye ligi için ölüsü şampiyon olacak bir kadroya sahipti. hamza hoca da belli bir düzende ve aynı oyuncularda ısrar ederek istikrarın başarıya götürmesinin meyvesini topladı. ama ilerisi için çok çalışması gerekiyor. bir üst sınıfa geçti. şampiyonlar ligi'nde oynamış bir futbolcu olması ve en sonunda galatasaray'ın kültürüne hakim bir insan olması bir şans. ama orada ufak oynanmaz. bunu unutmasın.
son bir söz de ülkemizin kraldan ok kralcı, kendine efendi yaratma peşinde koşan, hep bir baba kollaması arayan, bir patrona bir krala biat edince rahat hisseden, birey olarak güçsüz ancak grup halinde kendini güçlü hisseden kompleksli insanlarına söylemek isterim. en büyük kötülüğü çok sevdiğinizi söylediğiniz insanlara, kurumlara yapıyorsunuz. burada hem galatasaray hem de hamza hoca'yı örnek verebiliriz. bırakın zaman hamza hoca'nın rüşdünü ispatlasın. sizin yersiz, abartılı, gözükör pohpohlamanız gerçekleri değiştirmeyecek ama kontrllü, istikrarlı bir gelişimimizin önüne geçecek.
ama gün itibariylehepimizin şunu açıkyüreklilikle söyleyebilmesi gerekli: biz hamza hamzaoğlu'na galatasaray'ın teknik direktörü ünvanıyla devam etme hakkını vermedik. o bunu kendi söküp aldı. bunu kendisini seven sevmeyen, başarılı bulan bulmayan, gelecek gören görmeyen (ben dahil) her galatasaraylı'nın kabul etmesi gerek. şahsen istediğimiz noktalara gelmek için yeterli olduğunu düşünmüyorum. ama bunu deneme hakkını ve bizden süre alma hakkını sonuna kadar hak etti.
peki ne yaptı hamza hoca? tartışmaya açık ama çoğu kişinin hemfikir olabileceği noktalardan birer örneklerle açıklayalım:
- taktik olarak zayıf görülmesi: umut takıntısı vs.
- üzerine vazife olmayan olaylarla fazla ilgilenmesi: kazanmamız gereken maçta beraberlik anında rakibin haklı olarak kırmızı görmüş futbolcusunun peşinden soyunma odası girişine gitmesi vs.
- yeni oyunculara cesaretle şans vermemesi: sinan gümüş vs.
- olmadık kararlarla işi zorlaştırması: devre arası tekme tokatçı brezilya ekiplerine as futbolcuları yem edip sonucunda burak'ın sakatlanmasıyla bizi sıkıntıya sokması vs.
not: sezon içinde her gördüğümde notlar almıştım ama yazdıklarımı kaybettim. aklıma gelenler bunlar.
bunlara karşılık hamza hoca'nın yaptığı en büyük doğru, takımla oynamaması idi. bana göre başarının temelinde bu yatıyor. hem mancini hem prandelli takımla çok oynuyordu. oyuncular devamlı farklı takım arkadaşlarıyla maç oynadıklarından dikiş tutturamıyordu. en iyi oyuncularımızın bile performansı düşüyordu. hani eşek bağlasan adam olur derler ya bizim olayımız da bu. sonuçta takımımız türkiye ligi için ölüsü şampiyon olacak bir kadroya sahipti. hamza hoca da belli bir düzende ve aynı oyuncularda ısrar ederek istikrarın başarıya götürmesinin meyvesini topladı. ama ilerisi için çok çalışması gerekiyor. bir üst sınıfa geçti. şampiyonlar ligi'nde oynamış bir futbolcu olması ve en sonunda galatasaray'ın kültürüne hakim bir insan olması bir şans. ama orada ufak oynanmaz. bunu unutmasın.
son bir söz de ülkemizin kraldan ok kralcı, kendine efendi yaratma peşinde koşan, hep bir baba kollaması arayan, bir patrona bir krala biat edince rahat hisseden, birey olarak güçsüz ancak grup halinde kendini güçlü hisseden kompleksli insanlarına söylemek isterim. en büyük kötülüğü çok sevdiğinizi söylediğiniz insanlara, kurumlara yapıyorsunuz. burada hem galatasaray hem de hamza hoca'yı örnek verebiliriz. bırakın zaman hamza hoca'nın rüşdünü ispatlasın. sizin yersiz, abartılı, gözükör pohpohlamanız gerçekleri değiştirmeyecek ama kontrllü, istikrarlı bir gelişimimizin önüne geçecek.