6906
2006 dünya kupası'nda çift ön libero moda oldu. her takım iki tane kesiciyi orta alanlarına monte etmeye başladılar. en meşhurları vieira - makelele'dir sanırım. bu adamlardan it gibi koşmaları, adam kovalamaları bekleniyordu. yaratıcılık ikinci plandaydı.
sonra bu trend barça ve almanların da katkısıyla yaratıcılığı ön planda olan orta saha oyuncularına evrilmeye başladı. elbet bu adamlarda 12 km koşuyorlardı ama aynı zamanda oyunun merkeziydiler. klasik on numaraların tamamen yok olması da bu döneme rastlar. artık orta sahanın göbeğinde oynayan adamlardan, hem çapa denilen vieira tarzı adamların hem de hagi tarzı klasik on numaraların görevini aynı potada eritmeleri bekleniyordu. en güzide örnekleri -tam aynı sistemde oynamasalar da- xavi ve pirlo'dur.
galatasaray'ın o 8. olduğu 2010-2011 sezonuyla hep maytap geçeriz, "bam oynuyordu lan bizde" diye. aslında neden o kadar başarısız olduğumuzun cevabı da burada gizlidir. ben o sezon göbekte neill'i oynattığımızı bile hatırlıyorum. fenerbahçe'de emre-cristian, trabzonspor'da ise colman-selçuk inan vardı. rakiplerinde bu adamlar varken sen barış özbek, ayhan akman, mustafa sarp, loric cana gibi dümdüz adamlarla oynarsan ve geriye kalan kadronda da batistuta, del piero, hagi benzeri senin ayıplarını örtebilecek kalibrede adamlar yoksa 8. de olursun 12. de...
gelelim 2011-2012 sezonuna. bence uefa dönemi sonrası en güzel, en baskılı futbolu oynadığımız sezondur. iki sezon arasındaki bu geceyle-gündüz benzeri farkın müsebbibiyse melo-selçuk gibi iki adamla göbeği kurabilmemizdendir. bu adamlar en başta anlattığım üzere sadece adam kovalamıyorlar, azami düzeyde hücum da yapıyorlardı ki ikisi 25'in üzerinde gol attılar o sezon. yani modern orta saha tanımına uyuyorlardı.
demek istediğim şu ki ne melo ne de selçuk o klasik ön liberolardan değil. oynamalarını istersen de prandelli gibi madara olur gidersin. bu adamlar şu an dördüncü sezonlarındalar bizde ve belli bir oyun alışkanlığı kazandılar. akıllarının bir köşesinde her daim hücum var. ha hata yapmıyorlar mı? çok yapıyorlar. hele hızlı oynayan avrupa takımları karşısında çok daha fazla yapıyorlar. çünkü mevkilerinin en iyileri değiller. ee eti budu belli olan bir kulüp olarak bırakın da en iyilerine de sahip olamayalım. neyse, dönelim müdafaa kısmına. bu adamlar mehmet topal gibi savunma yapamazlar. kimse onu beklemeyecek. başka bir mevkiden taviz verip arkalarına bir tane -bence miadı dolmuş olan- mehmet topal tarzı çapa atarsın o başka mevzu. ama bu adamlar bildik oyunlarını oynasalar o tarz bir önleme zaten gerek kalmaz. barcelona yıllardır az gol yemesini, çok topla oynamasını üç tane diarra isimli afrikalı ön liberoya mı borçlu sanki? adamlar mükemmel bir sistem kurarak müdafaalarını gerçekleştiriyorlar.
kısacası selçuk iyidir.
edit: defansın ablasına sarkan golcü uyardı. 2011-2012'de tam 25 gol atmış ikisi. 13 selçuk, 12 melo. harbiden muazzam rakam.
sonra bu trend barça ve almanların da katkısıyla yaratıcılığı ön planda olan orta saha oyuncularına evrilmeye başladı. elbet bu adamlarda 12 km koşuyorlardı ama aynı zamanda oyunun merkeziydiler. klasik on numaraların tamamen yok olması da bu döneme rastlar. artık orta sahanın göbeğinde oynayan adamlardan, hem çapa denilen vieira tarzı adamların hem de hagi tarzı klasik on numaraların görevini aynı potada eritmeleri bekleniyordu. en güzide örnekleri -tam aynı sistemde oynamasalar da- xavi ve pirlo'dur.
galatasaray'ın o 8. olduğu 2010-2011 sezonuyla hep maytap geçeriz, "bam oynuyordu lan bizde" diye. aslında neden o kadar başarısız olduğumuzun cevabı da burada gizlidir. ben o sezon göbekte neill'i oynattığımızı bile hatırlıyorum. fenerbahçe'de emre-cristian, trabzonspor'da ise colman-selçuk inan vardı. rakiplerinde bu adamlar varken sen barış özbek, ayhan akman, mustafa sarp, loric cana gibi dümdüz adamlarla oynarsan ve geriye kalan kadronda da batistuta, del piero, hagi benzeri senin ayıplarını örtebilecek kalibrede adamlar yoksa 8. de olursun 12. de...
gelelim 2011-2012 sezonuna. bence uefa dönemi sonrası en güzel, en baskılı futbolu oynadığımız sezondur. iki sezon arasındaki bu geceyle-gündüz benzeri farkın müsebbibiyse melo-selçuk gibi iki adamla göbeği kurabilmemizdendir. bu adamlar en başta anlattığım üzere sadece adam kovalamıyorlar, azami düzeyde hücum da yapıyorlardı ki ikisi 25'in üzerinde gol attılar o sezon. yani modern orta saha tanımına uyuyorlardı.
demek istediğim şu ki ne melo ne de selçuk o klasik ön liberolardan değil. oynamalarını istersen de prandelli gibi madara olur gidersin. bu adamlar şu an dördüncü sezonlarındalar bizde ve belli bir oyun alışkanlığı kazandılar. akıllarının bir köşesinde her daim hücum var. ha hata yapmıyorlar mı? çok yapıyorlar. hele hızlı oynayan avrupa takımları karşısında çok daha fazla yapıyorlar. çünkü mevkilerinin en iyileri değiller. ee eti budu belli olan bir kulüp olarak bırakın da en iyilerine de sahip olamayalım. neyse, dönelim müdafaa kısmına. bu adamlar mehmet topal gibi savunma yapamazlar. kimse onu beklemeyecek. başka bir mevkiden taviz verip arkalarına bir tane -bence miadı dolmuş olan- mehmet topal tarzı çapa atarsın o başka mevzu. ama bu adamlar bildik oyunlarını oynasalar o tarz bir önleme zaten gerek kalmaz. barcelona yıllardır az gol yemesini, çok topla oynamasını üç tane diarra isimli afrikalı ön liberoya mı borçlu sanki? adamlar mükemmel bir sistem kurarak müdafaalarını gerçekleştiriyorlar.
kısacası selçuk iyidir.
edit: defansın ablasına sarkan golcü uyardı. 2011-2012'de tam 25 gol atmış ikisi. 13 selçuk, 12 melo. harbiden muazzam rakam.