6366
vizyon sahibidir ancak ileri görüşlü değildir maalesef. ileri görüşlü olsaydı, hem galatasray duayenlerinin eninde sonunda kendisini bu şekilde sıkıştıracaklarını bilirdi, hem de türkiye konjönktürünün değişmekte olduğunu önceden görerek en başından başkan olmazdı.
duayenler konusunda değişen bir şey yok, galatasaray camiası yapısı itibarıyla duayenlerinin sözlerini emir telakki etmese de ona yakın telakki eder. bunca konuşmanın aslında vardığı yer belli, aysalın önerdiği ekonomik çözümlerin kurulda kabul edilmediği gün, aslında sayın aysala "istifa et" çağrısının yapılmış olduğunu düşünüyorum. sonrasında yapılan "aysal kalmalıydı" açıklamalarına da çok itibar etmiyorum. bunun altında yatan nedeni bilmiyorum. ünal aysal da bu çağrıya kulak verdi. vermeseydi de tasarladığı projelerin hiçbiri kabul görmemiş bir başkan olarak orada kalmasının anlamı yoktu.
konjönktür meselesi ise biraz değişik. özellikle son 15 senedir -2002den beri iyice ayyuka çıkan- gelişen bir "halkçı" jargon var. bu kısım tabii taraftarı ilgilendiriyor. siyasetteki karşılığı "sandık" olan bu retorik, halkı her şeyin üstüne koyuyor. halk ne derse doğru, halkın her dediği yapılmalı noktasına gidiyor iş. yani öyle ki, halk "dünya düz" dese bu bile kabul edilecek neredeyse. galatasaray taraftarında da var bu halk fetişizmi. galatasaraya üye olmanın fenerbahçe gibi, beşiktaş gibi kolay olmasını istiyorlar. maalesef taraftarı oldukları kulübü bu iki kulüpten ayıran değerin farkında değiller. tarftar bazında galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş, rizespor, aydınspor vb fark etmez. hepsi aynı yolun yolcusudur. galatasaray taraftarının fbjk taraftarına bir üstünlüğü yok, aynı derece ve derekelerde seyrederler. galatasarayı farklı yapan eğitim kurumudur. bir kez vasatlığın kurumsal olarak kulübe girişine izin verirseniz, bu camianın da sonu fenerbahçe gibi olur. zira bu adamların çoğu liseye düşman, yani kulübün kurulduğu yere, ve kendileri bile bunun farkında değiller. zamanın götürüsü olarak gelişen genel insan kalitesindeki düşüş bir yana, bu dediğim liseden çıkan herkesin harikulade bireyler olduğuna işaret değil. ancak liseliler arasındaki şuursuz sayısı, taraftar arasındakilere oranla devede kulak. galatasarayın şuuru liselilerdir. lise ağırlığını düşürmek, bu camianın şuurunu yok etmeye çalışmaktır.
işte aysal, her hücreye aynı sertlikte saldıran bu virüse karşı bağışıklık geliştiremeyecek bir adamdı. çünkü yeri ve konumu belli, aldığı terbiye ve hali, tavrı belli. karşısındaysa "liseli kancıklar, siktir olun galatasarayın başından, sike sike bu kulüp taraftarın olacak, hiç zırlamayın artık devriniz bitti" vb cümleleri kuran ve kendine galatasaray taraftarı diyen adamlar var. bunların toplamı, moğol ordusuna tekabül ediyor yaklaşık. moğollar en azından çingiz ne derse onu yapıyordu, bunların bir de kendilerine ait "kinleri" var. aysal gibi bir adamın bunlarla baş etme şansı yoktu. zira aysalın bu kadar destek görmesinin sebeplerinden biri de fatih terimdi ilk başlarda. o da elinden gidince yandı gülüm keten helva. nasıl ki liseden çıkan herkes harikulade insan değilse, kulübün taraftara sınırsız açılmasını isteyen herkes de bahsettiğim sürüyle mündemiç değil elbet. aralarında çok saygıdeğer insanlar var, görüşlerinin yanlış olduğunu düşünüyorum ve bu insanlarla tartışabiliyorum. gel gör ki sayıca azınlıktalar.
eğer halkı arkana alacaksan, vasatlıktan beslenmek zorundasın. iulius caesar, cumhuriyetten ve onun yarattığı ayrımcılıktan ölümüne tiksindiği için arkasına halkı alma eğilimine girdi. bu o kadar bıçak sırtı bir durumdu ki, medeniyet soylularda, güç halkta. caesar medeniyeti değil, gücü tercih etti ve şuursuz güç her yeri ele geçirdi. en sonunda öldürüldüğünde, var olan tek şuur -yani kendisi- ortadan kalktığı için roma bilindik iç savaşlarından birine düştü, yıllarca toparlanamadı. zaten augustus caesar başa geçtiğinde medeniyet de güce teslim olmuştu. augustus akıllı adammış ki, medeniyeti yanına almadığı müddetçe romanın başının beladan kurtulmayacağını anlamış. onun içindir ki roma edebiyatında "altın çağ" kendisi döneminde yaşanmıştı. aysal ne caesar gibi halkı arkasına alabilecek bir düşünce yapısına sahipti, ne de augustus gibi tek adam olabilecek bir yapısı vardı. aysal hiçbir zaman buralı olamadı maalesef. o tecrübe kazandığı ve büyüdüğü toprakların adamı. türkiyenin hiçbir döneminde aysalın uzun vadede başarılı olabileceği bir ortam olmadı. o yüzden burada hep iki zıt kutupta sıkışmış türk halkı kendisini ya "tek adamcı" ya da "dünyanın en ileri görüşlü kişisi" olarak niteledi. türkiye için olağanüstü, avrupa için olağan bir insandı o kadar.
duayenler konusunda değişen bir şey yok, galatasaray camiası yapısı itibarıyla duayenlerinin sözlerini emir telakki etmese de ona yakın telakki eder. bunca konuşmanın aslında vardığı yer belli, aysalın önerdiği ekonomik çözümlerin kurulda kabul edilmediği gün, aslında sayın aysala "istifa et" çağrısının yapılmış olduğunu düşünüyorum. sonrasında yapılan "aysal kalmalıydı" açıklamalarına da çok itibar etmiyorum. bunun altında yatan nedeni bilmiyorum. ünal aysal da bu çağrıya kulak verdi. vermeseydi de tasarladığı projelerin hiçbiri kabul görmemiş bir başkan olarak orada kalmasının anlamı yoktu.
konjönktür meselesi ise biraz değişik. özellikle son 15 senedir -2002den beri iyice ayyuka çıkan- gelişen bir "halkçı" jargon var. bu kısım tabii taraftarı ilgilendiriyor. siyasetteki karşılığı "sandık" olan bu retorik, halkı her şeyin üstüne koyuyor. halk ne derse doğru, halkın her dediği yapılmalı noktasına gidiyor iş. yani öyle ki, halk "dünya düz" dese bu bile kabul edilecek neredeyse. galatasaray taraftarında da var bu halk fetişizmi. galatasaraya üye olmanın fenerbahçe gibi, beşiktaş gibi kolay olmasını istiyorlar. maalesef taraftarı oldukları kulübü bu iki kulüpten ayıran değerin farkında değiller. tarftar bazında galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş, rizespor, aydınspor vb fark etmez. hepsi aynı yolun yolcusudur. galatasaray taraftarının fbjk taraftarına bir üstünlüğü yok, aynı derece ve derekelerde seyrederler. galatasarayı farklı yapan eğitim kurumudur. bir kez vasatlığın kurumsal olarak kulübe girişine izin verirseniz, bu camianın da sonu fenerbahçe gibi olur. zira bu adamların çoğu liseye düşman, yani kulübün kurulduğu yere, ve kendileri bile bunun farkında değiller. zamanın götürüsü olarak gelişen genel insan kalitesindeki düşüş bir yana, bu dediğim liseden çıkan herkesin harikulade bireyler olduğuna işaret değil. ancak liseliler arasındaki şuursuz sayısı, taraftar arasındakilere oranla devede kulak. galatasarayın şuuru liselilerdir. lise ağırlığını düşürmek, bu camianın şuurunu yok etmeye çalışmaktır.
işte aysal, her hücreye aynı sertlikte saldıran bu virüse karşı bağışıklık geliştiremeyecek bir adamdı. çünkü yeri ve konumu belli, aldığı terbiye ve hali, tavrı belli. karşısındaysa "liseli kancıklar, siktir olun galatasarayın başından, sike sike bu kulüp taraftarın olacak, hiç zırlamayın artık devriniz bitti" vb cümleleri kuran ve kendine galatasaray taraftarı diyen adamlar var. bunların toplamı, moğol ordusuna tekabül ediyor yaklaşık. moğollar en azından çingiz ne derse onu yapıyordu, bunların bir de kendilerine ait "kinleri" var. aysal gibi bir adamın bunlarla baş etme şansı yoktu. zira aysalın bu kadar destek görmesinin sebeplerinden biri de fatih terimdi ilk başlarda. o da elinden gidince yandı gülüm keten helva. nasıl ki liseden çıkan herkes harikulade insan değilse, kulübün taraftara sınırsız açılmasını isteyen herkes de bahsettiğim sürüyle mündemiç değil elbet. aralarında çok saygıdeğer insanlar var, görüşlerinin yanlış olduğunu düşünüyorum ve bu insanlarla tartışabiliyorum. gel gör ki sayıca azınlıktalar.
eğer halkı arkana alacaksan, vasatlıktan beslenmek zorundasın. iulius caesar, cumhuriyetten ve onun yarattığı ayrımcılıktan ölümüne tiksindiği için arkasına halkı alma eğilimine girdi. bu o kadar bıçak sırtı bir durumdu ki, medeniyet soylularda, güç halkta. caesar medeniyeti değil, gücü tercih etti ve şuursuz güç her yeri ele geçirdi. en sonunda öldürüldüğünde, var olan tek şuur -yani kendisi- ortadan kalktığı için roma bilindik iç savaşlarından birine düştü, yıllarca toparlanamadı. zaten augustus caesar başa geçtiğinde medeniyet de güce teslim olmuştu. augustus akıllı adammış ki, medeniyeti yanına almadığı müddetçe romanın başının beladan kurtulmayacağını anlamış. onun içindir ki roma edebiyatında "altın çağ" kendisi döneminde yaşanmıştı. aysal ne caesar gibi halkı arkasına alabilecek bir düşünce yapısına sahipti, ne de augustus gibi tek adam olabilecek bir yapısı vardı. aysal hiçbir zaman buralı olamadı maalesef. o tecrübe kazandığı ve büyüdüğü toprakların adamı. türkiyenin hiçbir döneminde aysalın uzun vadede başarılı olabileceği bir ortam olmadı. o yüzden burada hep iki zıt kutupta sıkışmış türk halkı kendisini ya "tek adamcı" ya da "dünyanın en ileri görüşlü kişisi" olarak niteledi. türkiye için olağanüstü, avrupa için olağan bir insandı o kadar.