6364
biraz caesar'a benzetiyorum ünal aysal'ı ben.
tıpkı caesar gibi asil bir soydan geliyordu ve tıpkı caesar gibi, yolun başında elinde avucunda bu asillikten başka bir şey yoktu. hatta kariyer başlangıçları bile benziyor.
caesar'ın, daha önce girilmeye cesaret edilemeyen galya ve cermen topraklarına girmesi gibi, aysal da pek kimsenin cesaret edemediği yerlerde ticaret ve dahası yatırımlar yaptı ve caesar gibi kendini kanıtladı.
galatasaray'daki aysal ise, caesar'ın roma'ya kazandırdığı zaferler gibi büyük zaferler kazandı ve tıpkı caesar'ın zaferlerinin maliyetlerinin tartışıldığı gibi aysal'ın zaferlerinin maliyeti çok tartışıldı ve hâlâ da tartışılıyor.
caesar'a itham edildiği gibi aysal'a da sürekli "tek adam olmak derdinde" denildi.
o dönemi çok fazla irdelemiş birisi olarak, caesar'ın amacının tek olmak olmadığını; kafasındaki "büyük roma" hayalini gerçekleştirmenin tek yolunun tek olmak olması sebebiyle buna mecbur kaldığını düşünüyorum.
çok eleştirdiğim aysal'ı bu yüzden haklı bulmuştum erken seçim kararı aldığında.
çünkü ikisinin de asillerin vesayetleri yüzünden elleri kolları bağlanıyordu.
ikisi de dış düşmanlarla rahatlıkla başa çıkabilirken iç düşmanların yıkımlarına karşı zorlanıyorlardı.
ve sonunda, malumunuz, caesar'ı "tek adam olmak istiyor" bahanesiyle, esasında galyalılara ve hatta cermenlere de vatandaşlık ve hatta senatoda sandalye vermeyi planladığından ve bu, asillerin pozisyonlarını ve vesayetlerini sona erdireceğinden bir asiller darbesiyle öldürdüler.
aysal'ı da aynı sebeple uzaklaştırdı asiller.
ama farkları da çoktu tabii.
caeaar daha merhametliydi misal.
yerine octavian gibi vizyonunu; marcus antonius gibi adını ve karakter değerlerini koruyacak adamlar bıraktı.
aysal kaçtı bir de.
caesar tam tersine üzerine yürüdü tehditlerin.
aslında şimdi düşünüyorum da; aysal'ın son seçim kararı, caesar'ın rubicon'u geçmeyip teslim olmasına denk.
tıpkı caesar gibi asil bir soydan geliyordu ve tıpkı caesar gibi, yolun başında elinde avucunda bu asillikten başka bir şey yoktu. hatta kariyer başlangıçları bile benziyor.
caesar'ın, daha önce girilmeye cesaret edilemeyen galya ve cermen topraklarına girmesi gibi, aysal da pek kimsenin cesaret edemediği yerlerde ticaret ve dahası yatırımlar yaptı ve caesar gibi kendini kanıtladı.
galatasaray'daki aysal ise, caesar'ın roma'ya kazandırdığı zaferler gibi büyük zaferler kazandı ve tıpkı caesar'ın zaferlerinin maliyetlerinin tartışıldığı gibi aysal'ın zaferlerinin maliyeti çok tartışıldı ve hâlâ da tartışılıyor.
caesar'a itham edildiği gibi aysal'a da sürekli "tek adam olmak derdinde" denildi.
o dönemi çok fazla irdelemiş birisi olarak, caesar'ın amacının tek olmak olmadığını; kafasındaki "büyük roma" hayalini gerçekleştirmenin tek yolunun tek olmak olması sebebiyle buna mecbur kaldığını düşünüyorum.
çok eleştirdiğim aysal'ı bu yüzden haklı bulmuştum erken seçim kararı aldığında.
çünkü ikisinin de asillerin vesayetleri yüzünden elleri kolları bağlanıyordu.
ikisi de dış düşmanlarla rahatlıkla başa çıkabilirken iç düşmanların yıkımlarına karşı zorlanıyorlardı.
ve sonunda, malumunuz, caesar'ı "tek adam olmak istiyor" bahanesiyle, esasında galyalılara ve hatta cermenlere de vatandaşlık ve hatta senatoda sandalye vermeyi planladığından ve bu, asillerin pozisyonlarını ve vesayetlerini sona erdireceğinden bir asiller darbesiyle öldürdüler.
aysal'ı da aynı sebeple uzaklaştırdı asiller.
ama farkları da çoktu tabii.
caeaar daha merhametliydi misal.
yerine octavian gibi vizyonunu; marcus antonius gibi adını ve karakter değerlerini koruyacak adamlar bıraktı.
aysal kaçtı bir de.
caesar tam tersine üzerine yürüdü tehditlerin.
aslında şimdi düşünüyorum da; aysal'ın son seçim kararı, caesar'ın rubicon'u geçmeyip teslim olmasına denk.