• 5
    şunu öne sürenlerin kaleminden hiç "yerli oyuncular bu paraları avrupa'da da kazanabilir" gibi bir söz duydunuz mu?
    örneğin "türkiye yabancı futbolcu çöplüğü olabilir:(" diye ağlayanlardan biri selçuk hazretlerinin menajeri.
    peki kendisinden hiç "selçuk burada kazandığını, yani ilkay'ın 3 katını, almanya'ya gitse de kazanır" gibi bir ifade duydunuz mu?
    duyamazsınız.
    peki, kimlerin bu "korku" edebiyatına başvurduğunu bir kenara bırakırsak, söylediklerinde haklılık payı var mı?
    var.
    tıpkı yerli çöplüğü olduğu gibi yabancı çöplüğü de olabilir elbette.
    ama çok basit bir ifadeyle, bir piyasada bir tekelin (mutlak veya kısmi) varlığına son verilirse, o piyasada öncelikle aşırı fiyatlandırmanın önüne geçilmiş olur ve elbette oluşacak zararlar da azalmış olur.

    yani şöyle diyelim; bir oyuncuyu x fiyata alıp o oyuncuya y fiyat ücret veriyorsunuz.
    piyasada tekel yoksa o oyuncuya artık yaklaşık x/10 ila x/3 bandında bir bonservis ödenecek.
    alacağı y ücret için bu kadar rahat konuşmak olanağı yok çünkü bonservislerin düşmesiyle ödenecek ücretlerin yükselmesi; ancak rekabetin artmasıyla da düşmesi beklenebilir, yani orda bir denge olacaktır ama ne tarafa kestirmek zor.
    en kötü senaryoda, en ufak bir verim alamadığınız adamı göndermek istediğinizde, ücretinde görece bir artış yaşanmış bile olsa, maliyeti en kötü % 67 azalmış olacağından doğrudan zarar da % 67 azalmış olacaktır.

    altyapıya faydası ne olabilir?
    açıkçası anadolu kulüpleri de, birkaç tanesi hariç altyapıya önem veren kulüpler değil.
    başka altyapılardan yetişmiş, az biraz yetenekli çocukları toplayıp, az biraz parlatıp, yabancı kısıtı yüzünden ederinin çok üzerinde rakamlara istanbula okuttular yıllardır.
    bu adamlar neden altyapı yatırımı yapsın ki?
    bölgeyi gez dolaş. amatörler dahil ara. az biraz yetenekli adamdan bol bir şey yok ülkede zaten. getir. parlatmaya bak. parlatırsan patlat gitsin.
    ne o çocuk kendini geliştirmeye kasar, ne o kulüpler kendi yetiştirmeye kasar.
    temiz iş.

    yine piyasalardan örnek vereyim.
    türkiye'de ithal gübre satışının, "çiftçi (gerçek veya tüzel), kullandığı gübrenin yüzde 70'ini yerli kullanmak zorundadır" şeklinde kısıtlandığını düşünün.
    gübrenin hammaddesi ülkede mevcut.
    türkiye'de gübre satıcısı olduğunuzu düşünün.
    bir kalite standardının da olmadığını düşünün.
    gübre üreticisisiniz.
    ürettiğiniz ürünü, kaliteli de olsa kalitesiz de olsa satabiliyorsunuz.
    "ben daha kaliteli üreteyim" diye kasar mısınız?
    pazar var, lehinize tekel var, alıcı var, standart yok, maliyet düşük.
    kasmassınız.

    sınır kalkarsa ne olur?
    futbolcu olmak isteyen çocuk, "az biraz parlarsam istanbul'a kapağı atarım, tek iyi sözleşme vursam hayatım kurtulur" diye düşünemez artık.
    üründen, stadyumdan, yayından ve reklamdan ciddi geliri olmayan kulüpler "az biraz yetenekli çocukları bulayım, parlatayım, iki-üç sezonda bir büyük transfer patlatırsam bana yeter" diye yaklaşamaz artık.
    büyükler sikko sikko adamlar için "aman yabancı sınırı var, ben almazsam rakip alır, ya orda deli performans gösterirse ne yaparım" diye 300lük adamlara 3 milyonlar dökmez artık.

    aklı olan futbolcu, "ben kendimi iyi geliştireyim ki türkiye'de olmasa bile yurtdışına gidebilirim" demek durumunda kalacak.
    kulüpler "gelirlerim yeterli değil. bu değirmen ancak devamlı olarak ortalamanın üzerinde oyuncular yetiştirip ya daha yukarı oynayarak ya da onları okutarak döner" demek durumunda kalacak.
    aklı olan futbolcu, kendini geliştirmek için bu kulüplerin yolunu tutacak veya tutmak isteyecek.

    daha doğrusu, ben aklı olan dedim ama, piyasanın doğal süreci böyle işleyecek.
    ve o piyasa, ısrar edilirse toplam kalitede yukarı çıkacak.
    5 yıl sonra tekrar değiştirilirse değil ama.
    bu sürecin totalde ürün vermesi için en az 10 yıla ihtiyaç var.
    kısa vadede kulüplere yarar mı?
    doğru kullanılırsa yarar.
    o da başka başka yerlerde anlatıldı, anlattınız, anlattık.
App Store'dan indirin Google Play'den alın