135
sözlüğün %90'ını oluşturan yazarlardır.ben de müstakbel bir mühendis sayılırım. aslında ilginç bir durum gibi gözüküyor:
galatasaray: sporla ilgili yazılar yazıyoruz. genel kanıya göre mühendis kafasının bunu algılayamaması gerekir.
sözlük: sonuç olarak sözel bir platform. yine sayısal okuyup bitirmiş, rakamlarla uğraşan adamların kafasının buna basmaması gerekir.
ama durum böyle değil. durumun böyle olmaması üzerinden bir sürü sosyolojik çıkarım yapılabilir.
1- türkiyede mühendisler çok zor ve meşakatli sınavları verebilen insanlar oluyorlar genellikle diye düşünüyorum. türkiye lise müfredatları dünyanın en zorlarından biri ve bir çok dersin üstesinden gelmeye çalışan sayısalcı öğrencilerin yaptığı meslek bu mühendislik. rahata kaçmak isteyenler ise sözel bölümlere yöneliyorlar. tabiki tahmin edersiniz ki dünyanın en zorlu müfredatlarından birini vermeye çalışan, alan seçimi gibi konularda çağının 100 yıl gerisindeki bu ülkede bu ağır yükü sırtlanan gençler, sırtlanmayıp da torpille bir yerlere gelenlerden çok daha sefil bir yaşam sürüyor. cefanın ödülü ceza. işte tam bir üçüncü dünya ülkesi. bu çirkin ülkenin güzel insanları işte bu mühendisler bir çok alanda birikime sahip olan, olmak zorunda bırakılan güzel insanlar. sözlükte de bunun hakkını veriyorlar ve acısını çıkarıyorlar.
2- zaten türkiye bir mühendis yuvası. türk eğitim ve gelenek yapısı "garanticilik" üzerine kurulu. bunun deyimleşmiş ismi "altın bilezik". türk eğitim sisteminde çocukların başka uğraş alanına yönelmesi mümkün değil. eğer çocuk sanata veya spora vaya herhangi başka şeye yöneldiği takdirde garantisi olmamış olacak. aç kalma ihtimali olcaka başka bir deyişle. ama diğer gelişmiş ülkelerde çocuğun yöneldiği alanlardaki akademisyenlerin de en iyi bildiği şey "eğitimsiz bir insanın hiçbir dalda başarılı olamayacağı". almanya'da futbol okullarında bir yandan da akademik bilgi veriliyor, ya da amerika'da her okul spora büyük önem veriyor, kaynak sağlıyor, kolej ligleriyle destekliyorlar. bunlar aslında bildiğimiz şeyler ama bunların dayanak noktalarını ne kadar sorguladığımız muamma*. çarpık türk eğitim yapısı ak ya da karayı seçmeye itiyor genci, zaten de genç yapamıyor bu seçimi çoğu zaman aileler tarafından. onlar böyle bir durumda haksız mı? aslına bakarsanız değil. ak ya da karayı getiren düzende suç var. hep türklerin duyguları uçlarda yaşadığı söylenir, işte bu durum da bu uçları gözler önüne seriyor. bir ülkede keskin uçlar varsa zaten o ülkeye gelişmiş diyemeyiz. mesela gayri safi milli hasıla dağılımında da olduğu gibi. peki insanların bu düzeni değiştirmek için, bu uçları köreltmek için belirli bir çabası var mı yoksa onlar da kendilerine biçilen "geleneksel" elbiselerini üzerlerinden çıkartmıyorlar mı? bu sorunun cevabı herhalde sırıtıyor. bu garanticilik, bu biatçılık, bu kadrolaşma, bu kaçak göçek oynama devam ettikçe nice mühendisler aç kalacak gibi görünüyor, ya da insanlar gıptayla sporda almanya'yı, amerika'yı izleyecekler.
selam olsun size kader mahkumları... güzel insanlarsınız siz.
galatasaray: sporla ilgili yazılar yazıyoruz. genel kanıya göre mühendis kafasının bunu algılayamaması gerekir.
sözlük: sonuç olarak sözel bir platform. yine sayısal okuyup bitirmiş, rakamlarla uğraşan adamların kafasının buna basmaması gerekir.
ama durum böyle değil. durumun böyle olmaması üzerinden bir sürü sosyolojik çıkarım yapılabilir.
1- türkiyede mühendisler çok zor ve meşakatli sınavları verebilen insanlar oluyorlar genellikle diye düşünüyorum. türkiye lise müfredatları dünyanın en zorlarından biri ve bir çok dersin üstesinden gelmeye çalışan sayısalcı öğrencilerin yaptığı meslek bu mühendislik. rahata kaçmak isteyenler ise sözel bölümlere yöneliyorlar. tabiki tahmin edersiniz ki dünyanın en zorlu müfredatlarından birini vermeye çalışan, alan seçimi gibi konularda çağının 100 yıl gerisindeki bu ülkede bu ağır yükü sırtlanan gençler, sırtlanmayıp da torpille bir yerlere gelenlerden çok daha sefil bir yaşam sürüyor. cefanın ödülü ceza. işte tam bir üçüncü dünya ülkesi. bu çirkin ülkenin güzel insanları işte bu mühendisler bir çok alanda birikime sahip olan, olmak zorunda bırakılan güzel insanlar. sözlükte de bunun hakkını veriyorlar ve acısını çıkarıyorlar.
2- zaten türkiye bir mühendis yuvası. türk eğitim ve gelenek yapısı "garanticilik" üzerine kurulu. bunun deyimleşmiş ismi "altın bilezik". türk eğitim sisteminde çocukların başka uğraş alanına yönelmesi mümkün değil. eğer çocuk sanata veya spora vaya herhangi başka şeye yöneldiği takdirde garantisi olmamış olacak. aç kalma ihtimali olcaka başka bir deyişle. ama diğer gelişmiş ülkelerde çocuğun yöneldiği alanlardaki akademisyenlerin de en iyi bildiği şey "eğitimsiz bir insanın hiçbir dalda başarılı olamayacağı". almanya'da futbol okullarında bir yandan da akademik bilgi veriliyor, ya da amerika'da her okul spora büyük önem veriyor, kaynak sağlıyor, kolej ligleriyle destekliyorlar. bunlar aslında bildiğimiz şeyler ama bunların dayanak noktalarını ne kadar sorguladığımız muamma*. çarpık türk eğitim yapısı ak ya da karayı seçmeye itiyor genci, zaten de genç yapamıyor bu seçimi çoğu zaman aileler tarafından. onlar böyle bir durumda haksız mı? aslına bakarsanız değil. ak ya da karayı getiren düzende suç var. hep türklerin duyguları uçlarda yaşadığı söylenir, işte bu durum da bu uçları gözler önüne seriyor. bir ülkede keskin uçlar varsa zaten o ülkeye gelişmiş diyemeyiz. mesela gayri safi milli hasıla dağılımında da olduğu gibi. peki insanların bu düzeni değiştirmek için, bu uçları köreltmek için belirli bir çabası var mı yoksa onlar da kendilerine biçilen "geleneksel" elbiselerini üzerlerinden çıkartmıyorlar mı? bu sorunun cevabı herhalde sırıtıyor. bu garanticilik, bu biatçılık, bu kadrolaşma, bu kaçak göçek oynama devam ettikçe nice mühendisler aç kalacak gibi görünüyor, ya da insanlar gıptayla sporda almanya'yı, amerika'yı izleyecekler.
selam olsun size kader mahkumları... güzel insanlarsınız siz.