352
bu ikiliden selçuk galatasaray ayarında, uluslararası seviyede bir oyuncu iken, şu an inanılmaz derecede bulunduğu iş ortamından uzak ve futboldan soyutlanmış durumda, ama burak için aynı şeyler mevcut değil. burak'ın kişisel özellikleri umut bulut misali yedek kalırken takımda huzursuzluk yaratmayan bir yapıda olsaydı, emin olun çoğu zaman yedek başlardı maçlara. çünkü galatasaray gibi bir takımın 1. santraforu kendisi olamaz. çünkü burak'ın yaptıkları, yani dripling konusundaki başarısı, her ne kadar ofsayta çok düşse de savunmanın arkasına sarkmaları vs., bunlar galatasaray takımındaki diğer oyuncuların performansını inanılmaz derecede olumsuz etkiliyor. bir kere orta sahamızın başarılı olduğu dönemlerde rakibi orta saha yuvarlağının rakip sahaya bakan tarafında karşılıyorduk ve yarattığımız baskı ile o alanda topu kapıp, top kontrolü iyi olan elmander, drogba, necati gibi hücum oyuncularımızla karşı sahaya yerleşiyorduk. burak varken bunu yapmamız mümkün olmadığı için, öncelikle rakibi daha fazla kendi kalemizin önünde karşılarken, hücumlarımızın da burak'ın topla temasının ardından sona ermesi, beklerimizin rakip yarı sahanın kanatlarına, kanatlarda oynayan oyuncularımızın da pas alış verişine geçecek derecede sağ ve sol iç şeritlerine, defansımızın orta yuvarlağa ve ortadaki ikilimizin de ceza sahasının hemen önüne yerleşmesini önlüyor. böyle olunca da burak'a güvenip ileriye çıkan oyuncularımız neye uğradığını şaşırıp, yerlerini kaybediyorlar. veysel'in, tarık'ın ve telles'in her maç arkasına adam kaçırmasının esas sebebi bu. ne kadar kızsak da sabri bu üçlü içinde pozisyon bilgisi en iyi olan oyuncumuz ve takıma döndükten sonra en azından saçımızı, başımızı yolduracak aptalca hatalar bir nebze de olsa durdu. tüm bu sebepler, burak yılmaz'ın ilk 11'in tek santraforu ve galatasaray'ın öncelikli forveti olmasının önüne geçiyor. çok değil, tehlikeli bölgede topu ayağında 3 saniye saklayabilen bir forvetimiz olsa, şu düştüğümüz hallere hiç düşmeyecektik. çünkü çoğu maçta ilk golü biz yedik ve burak'ın oyununa uygun bir kontra atak anlayışı ortadan kalkmış oldu, devamında da fark yedik zaten çoğu takımdan. bu kadar burak mevzusundan sonra selçuk'un oyunundaki düşüşün izah edilebilir kısmı anlaşılır hale gelmiştir belki. ama anlaşılmaz olan şey selçuk'un bu gidişe hiç dur dememesi. bakın burak'ın arzusunda ve mücadele hırsında çoğu zaman düşüş olmuyor. ama selçuk öyle değil. 2 haftalık antrenmanla omuz omuza mücadelede onunla yarışır seviyeye gelebilirim, o derece yokları oynuyor kendisi. bu da zihinsel bir problemle açıklanabilir ancak. bu uzun yazıdan da anlaşılacağı üzere burak yılmaz'ın becerileri, diğer oyuncularımızın yeteneklerinin zıttını ifade ettiği için çoğu maçta ilk golü yiyen taraf olduğumuzda demoralize olmamıza ve oyuna ortak olamamıza neden oluyor. en basit çare çift forvetle oynayıp, diğer forvetimizle topu olabildiğince çok rakip sahada tutup takım halinde ileri çıkmak ve burak yılmaz'ı sadece ceza sahası içinde oynayan bir varlık olarak kabul etmek. bir kişi için tüm takımı değiştiremeyiz ama, bir kişiyi takım için en kullanılışlı hale getirip, herkesi en iyi olduğu şeyi yapar hale getirebiliriz.