• 1312
    hafif esiyordu taksiye binerken hava, ve o gürültüde kızı uyuyakalmıştı arka koltukta...
    hala sağda solda zafer sarhoşu sarı kırmızılı taraftarlar vardı.

    - cimbom aldı sanırım abi?

    diye sordu bıyıklı taksici, sağ kaşını yan koltuğu doğru kaldırmıştı ağzını açtığında.

    + iyi top oynamadık, ama kazandık...

    soğuk, içine kapanık, ama mağrur bir ses çıktı dudaklarından. sohbet etmek istemiyordu, bir an önce evine gitmek niyetindeydi sadece. çok terlemişti bağırırken. zaten en çok burada terler, burada bağırır, burada küfrederdi.
    ve küfrederken kızından utanırdı biraz, ama ne yapsaydı...

    yolda giderken neredeyse her trafik ışığında birilerinin kavga ettiğini anladı. gençliğinde en azından uzaktan seslenerek tartışmaları dindirmeye niyetlenirdi; ama artık karışmıyordu kimseye. hani gelip de evinin önünde silah sıksa bir militan, tek düşüneceği şey kızının odasının isabet alıp almayacağıydı.

    insan hayatının yoktan yere harcandığını, katliamların meşru sayıldığını sivas'tan biliyordu,
    2013 baharında öldürülen gençlerin ışık dolu gözlerinden hatırlıyordu...

    salgını, çatışması, trafik kavgası, yumrukla öldürülen adamlar, kafasından vurulan ergenlik yaşındaki çocuklar, hepsini kollayan destansı yapılanma ve başlarında tarihin en anlayışsız ve acımasız delikanlı bozması...
    şansın yaver giderse hayatta kalıyordun bu memlekette,
    ve fazlası sadece safsataydı...

    zihninde aykırı düşünceler ile girdi mahallesine taksi içinde. taksimetrede kabak gibi 38 yazmasına rağmen 40 lira istiyordu taksici. uzatmadı, pazarlığı ve polemiği sevmezdi. 2 lira için kendini yormak istemedi. parasını uzattı ve iyi geceler bile demedi. arka koltuktan kızını aldı kucağına. o'nu uyandırmamak için verdiği gayretin tarifi mümkün değildi.

    dünyanın en naif hareketi sanki o an yapılmıştı.
    bulutun güneşin önünden çekildiği ana tanık olan gözlerin yaşadığı 2-3 saniyelik ürperme gibi.
    sırtı terlemişti kızının, hızlıca apartmana girdi. böyle zamanlarda eşi açardı kapıyı önden giderek. şimdi ise öğrenmişti taksiden inerken anahtarları eline almayı.

    odaya girdiğinde yatırdı kızını yatağa. birkaç dakika izledi o'nu, uyumasını.
    ne kadar huzur doluydu.

    zaten bir galibiyetler böyle rahatlatırdı o'nu, bir de kızının mışıl mışıl uykusu.

    salona girmeden evvel koridorun başındaki aynada kendine baktı.
    iki günlük sakalı, çatırdamış alnı...
    yıllardır üzerine tek yakışan şeyin, parçalı galatasaray formasıolduğunu farketti.
    ne iş yerinde giydiği kot gömlek, ne de toplantılarda kuşandığı takım elbiseler...

    insan doğasında aidiyet vardı, ve her aidiyet kendine bir yuva yaratırdı.
    işte o'nun yuvası tam da bu renklerdi.

    küçüklüğünde annesi ve babası boşanırken de o'nu tek teselli eden şeyin bu renkler olduğunu fark etti.
    karısını kaybettiği kazadan sonra da tek vazgeçmediği alışkanlığı formasıydı.

    salona geçerken bir bira aldı dolaptan, dün akşamdan koyduğu için çelik gibi soğuktu. yarın işe gidecekti, gitmeden de rahatlamak niyetindeydi. "pısstt" sesi ile birlikte ekran görüntüsü de karşısına geldi. ayaklarını salondaki pufa uzatırken, tüm günün yorgunluğu akıp gitmişti sanki. bir yudum aldı şişeden, sonra kanalları değiştirmeye başladı. galatasaray'ın kazandığı maçlardan sonra nontvspor izlemeye bayılırdı.

    açtı.
    bir yudum aldı.
    yorumcunun suratının kırmızılığına baktı.
    bir yudum daha aldı.
    kıvıran spikere kulak verdi.
    son yudumunu alıp, uykuya dalmadan önce, ağzından kelimeler dökülmüştü bile;

    + beter olun orospu çocukları...
App Store'dan indirin Google Play'den alın