854
biz çocukken, galatasaray'ın avrupa maçlarından sonra, en fazla milli maçlara heyecanlanırdık.
japonya'da, güney kore'de,
şenol güneş'le, hakan'la, arif'le tarih yazarken,
hiç kötü düşünmezdik.
yine bir dönem, terim'le avrupa'da yaşandı milli başarılar.
onda da iyiydi biraz havamız,
yüreklerimiz...
mesela, kulüp takımlarına uzak olanlar için, şöyle bir anlayış vardı önceden;
"milli takımlıyım ben..."
bu bile çok şey anlatırdı.
milli takım dedin mi, kendi kulübünün önüne koyardın.
o da, gelene geçene koyardı.
elini kalbine götürdüğünde, dünya'nın öbür ucunda antrenman yapan oyuncun seni hissederdi.
gelelim 2014'e...
yeni türkiye'nin milli takımına...
sahada oynayan bazı oyuncuları tanımıyorum bile.
o kadar uzak kalmışım,
o kadar içime sinmemiş bu milli takım...
mesela geçmişte, bir ara turkuaz forma giydirmişlerdi takıma,
içime oturmuştu,
kan kırmızı formayı istemiştim,
çok kızmıştım.
valla şimdi, eflatun giydirip keten ayakkabı ile sahaya salsalar bizimkileri,
zerre umrumda olursa,
adam değilim...
başkanı, başkan vekili, teknik direktörü, takımın abileri, kaptanları, teknik direktör yardımcıları...
tarihin en içe sinmeyecek milli takımı...
koyulan saçma sapan yabancı kuralları,
dönen şikelerin gölgesinde milliyetçilik havası ile puan toplama taktikleri falan.
oynadığı 20 - 25 dakikada 3 gol atan dünya lideri bir forvetimiz vardı, çağırsaydınız ya o'nu da milli takıma?
israil'e, amerika birleşik devletleri'ne, almanya'ya falan döşeseydi ya muhteşem sağ yanıylan?
ama bence, kimse milli takımımızın sabrını test etmeye kalkmasın.
neyse,
bu kadar temiz bir düzende,
spora siyaset sokmacı dingiller uyarabilirler,
uzatmayalım.
zerre sikimde değil milli takımınız...
kaybetsin...
beter olsun...
izlanda'lar, papua yeni gine'ler dayasın, döşesin...
çünkü bu milli takımın taşıdığı ay yıldız ile,
benim göğsümdeki ay yıldız bir değil beyler...
her bokun yanlış, kokmuş ve iğrenç olacak; ama milli forma diyeceksin...
sikerler böyle kolpa milliyetçiliği...
japonya'da, güney kore'de,
şenol güneş'le, hakan'la, arif'le tarih yazarken,
hiç kötü düşünmezdik.
yine bir dönem, terim'le avrupa'da yaşandı milli başarılar.
onda da iyiydi biraz havamız,
yüreklerimiz...
mesela, kulüp takımlarına uzak olanlar için, şöyle bir anlayış vardı önceden;
"milli takımlıyım ben..."
bu bile çok şey anlatırdı.
milli takım dedin mi, kendi kulübünün önüne koyardın.
o da, gelene geçene koyardı.
elini kalbine götürdüğünde, dünya'nın öbür ucunda antrenman yapan oyuncun seni hissederdi.
gelelim 2014'e...
yeni türkiye'nin milli takımına...
sahada oynayan bazı oyuncuları tanımıyorum bile.
o kadar uzak kalmışım,
o kadar içime sinmemiş bu milli takım...
mesela geçmişte, bir ara turkuaz forma giydirmişlerdi takıma,
içime oturmuştu,
kan kırmızı formayı istemiştim,
çok kızmıştım.
valla şimdi, eflatun giydirip keten ayakkabı ile sahaya salsalar bizimkileri,
zerre umrumda olursa,
adam değilim...
başkanı, başkan vekili, teknik direktörü, takımın abileri, kaptanları, teknik direktör yardımcıları...
tarihin en içe sinmeyecek milli takımı...
koyulan saçma sapan yabancı kuralları,
dönen şikelerin gölgesinde milliyetçilik havası ile puan toplama taktikleri falan.
oynadığı 20 - 25 dakikada 3 gol atan dünya lideri bir forvetimiz vardı, çağırsaydınız ya o'nu da milli takıma?
israil'e, amerika birleşik devletleri'ne, almanya'ya falan döşeseydi ya muhteşem sağ yanıylan?
ama bence, kimse milli takımımızın sabrını test etmeye kalkmasın.
neyse,
bu kadar temiz bir düzende,
spora siyaset sokmacı dingiller uyarabilirler,
uzatmayalım.
zerre sikimde değil milli takımınız...
kaybetsin...
beter olsun...
izlanda'lar, papua yeni gine'ler dayasın, döşesin...
çünkü bu milli takımın taşıdığı ay yıldız ile,
benim göğsümdeki ay yıldız bir değil beyler...
her bokun yanlış, kokmuş ve iğrenç olacak; ama milli forma diyeceksin...
sikerler böyle kolpa milliyetçiliği...